10 Temmuz Kanlı Sabah Olarak Anılacak
“Hiç kimse devletin gücüne karşı gelemez” diyerek teslim olmayanların öldürülecekleri tehdidinde bulunan Müşerref, 10 Temmuz sabahı tüm insanî değerleri ayaklar altına alarak çok sayıda öğrenciyi vahşice katlettirdi.
“Hiç kimse devletin gücüne karşı gelemez” diyerek teslim olmayanların öldürülecekleri tehdidinde bulunan Müşerref, 10 Temmuz sabahı tüm insanî değerleri ayaklar altına alarak çok sayıda öğrenciyi vahşice katlettirdi.
İMAMIN yardımcısı ve küçük kardeşi Abdürreşid Gazi, cuntanın tutumu karşısında teslim olmayacağına, teslim olmak yerine ölümü tercih edeceğine ve ölümünün Pakistan’da bir devrim hareketini ateşlemesini ümit ettiğine dair açıklamalar yaptı. Ancak bu onun tüm aracılıklara ve anlaşmalara da kapıları kapatması anlamına gelmiyordu. Aracılıklara kapıları kapatan cunta oldu. Çünkü onun istediği siyasî ve anlaşmalara dayanacak bir çözüm değil ABD’nin istediği doğrultuda dayatmaydı. O, bu dayatmasının diğer medreselere de gözdağı olmasını istiyordu. Çünkü plan ve senaryo sadece Lal Mescid ve külliyesiyle bitmeyecekti. Hesapta diğer medreseleri de hizaya sokmak ve devletin daha doğrusu devlet yönetimini kumanda eden dış güçlerin istediği çizgiye çekmek vardı. Verilen bilgilere göre Mescidi Haram imamlarından Abdurrahman Sudeys ve Pakistanlı âlimler çözüm için aracılık girişimlerinde bulundular. Abdürreşid Gazi de bağımsız bir mahkemede yargılanmayı kabul etti. Ama Müşerref cuntası hiçbirine yanaşmayarak şartsız teslim olma dayatmasında ısrarlı davrandı.
Aracılık çabalarını sürdüren Pakistanlı âlimlerden Hanif Calahindari’nin verdiği şu bilgiler dikkat çekicidir: “Abdürreşid Gazi’nin camiyi bırakıp doğum yeri olan Pencab bölgesindeki Ruchân köyünde zorunlu ikamete tabi tutulması, bu arada hükümetin iddia ettiği hususlarda soruşturmaya tabi tutulması, iddiaların ispat edilmesi durumunda da tutuklanması yönünde çözüm önerisinde bulunduk. Taraflar böyle bir öneriyi kabule çok yanaşmışlardı. Gazi, hükümet tarafından istenen 15 silahlı kişinin teslimini de kabul etmişti. Fakat hükümet tarafı ani bir şekilde dönüş yaptı ve tarafların kabul etmeye yanaştığı şartlarda değişiklikler gerçekleştirdi. Şartlar üst yönetime gittikten sonra değişiklikler müsveddeye eklendi ki bunlar da Gazi’nin kabul etmediği şeylerdi. Tahmin ettiğimiz kadarıyla bu değişiklikler sırf çözüm formülünü tahrip etmek ve aracılık çabalarını boşa çıkarmak amacıyla yapılmıştı.” Bazı hükümet yetkilileri tarafından verilen bilgilerde değişikliklerin Perviz Müşerref’in etrafındaki adamlar tarafından yapıldığı, bu değişiklikte 15 değil 50 elemanın teslim edilmesinin istendiği, bunu da Abdürreşid Gazi’nin kesinlikle kabul etmediği dile getirildi.
Verilen bazı bilgilere göre de resmî istihbarat yetkililerinden bazılarının siyasi çözüm istemelerine rağmen Perviz Müşerref kuşatma ve katliamda ısrarlı davrandı.
Tüm çözüm formüllerine ve aracılıklara kapıları kapatan cunta lideri Müşerref tedrici bir kuşatma ve hedef alma neticesinde camiye kapatılanları devletin gücüyle korkutarak teslim olmaya çağırdı. Müşerref, “Hiç kimse devletin gücüne karşı gelemez” diyerek teslim olmayanların öldürülecekleri tehdidinde bulundu. Bu arada medresedeki gıda maddesi üzerinden hesaplar yapılarak bu maddelerin bitmesi durumunda direnenlerin teslim olmaktan başka seçeneklerinin kalmayacağı vurgulandı.
Devletin gücüne karşı gelmek zordur. Ama burada şu soruyu sormak gerekiyor: Devletin gücü adaletin, hukukun bekçisi mi olmalıdır yoksa zulmün tehdit gücü mü? Zulmün tehdit gücü haline gelirse, onun da üstünde bir güç olduğunu, ilahî gücün mazlumların yanında olacağını, mutlak adaletin hâkimi olan Allah’ın mühlet verebileceğini ama asla ihmal etmeyeceğini unutmamak gerekir.
KANLI 10 TEMMUZ OPERASYONU
Hiçbir çözüme ve aracılığa yanaşmayan cunta, 10 Temmuz sabahı artık tüm insanî değerleri ayaklar altına alarak geniş çaplı operasyon gerçekleştirdi. Kuşatmacı askerlerden de 8 kişinin hayatını kaybettiği bu operasyonda çok sayıda öğrenci vahşice katledildi. Direnişin başını çeken Abdürreşid Gazi’nin de operasyonda öldürülmesi üzerine caminin kontrolü tamamen askerlerin eline geçmiş oldu.
Perviz Müşerref cuntasının dayatmacı tavır takınmasında ABD ve İngiltere’nin büyük rol oynadığı tahmin ediliyor. Çünkü Pakistan cuntasını yönlendiren bu iki ülke herhangi bir anlaşmaya yanaşılmasını istemiyor, ne kadar insanın hayatına mal olsa da meselenin devletin şartsız bir şekilde her şeye hâkim olmasıyla sonuçlandırılmasını istiyordu. Beyaz Saray sözcüsü Tony Snow’ın gerek bu mesele ve gerekse Veziristan bölgesinde yaşanan olaylar hakkında yaptığı açıklama da buna işaret ediyordu. Snow, Veziristan’daki aşiretlerle yapılan anlaşmanın artık miadını doldurduğunu söylüyor ve Pakistan yönetiminin burada şiddeti daha da artırmasını istiyordu. Fakat Pakistan’daki cuntanın resmi terörü şiddetlendirmesi ülkeyi bir çıkmaza doğru sürüklemesi anlamına gelmektedir. Nitekim gerek cami baskınının intikamı amacıyla ve gerekse Veziristan’daki saldırılara karşı gerçekleştirilen eylemlerde çoğu güvenlik görevlisi elliden fazla insan hayatını kaybetti. Resmi terörün şiddetlendirilmesi karşı eylemlerin de tırmanmasına sebep olacaktır. Ayrıca medreseler oldukça geniş bir kitlesel tabana sahiptir ve bunlarla devletinin baskı gücünün kullanılması suretiyle uğraşılması devleti de bayağı uğraştırabilir.
Görülen o ki Pakistan cuntası ABD ve İngiltere’yi memnun etmek için kendi halkına karşı savaş açarken ülkesini de bir kaosun, kargaşanın içine itmektedir.
Abdülaziz Gazi teslim mi oldu kaçarken mi yakalandı?
Cunta rejiminin bir yandan direnenlerin şartsız teslim olmalarını isterken diğer taraftan ahlâk dışı bir tutum sergileyerek insanlara tuzak kurması ihtimaline işaret eden bir olaydan söz etmek istiyoruz. Lal Mescid’in imamı ve cami yönetiminin başkanı Abdülaziz Gazi’nin adamlarından olayların sona ermesi için teslim olmalarını istediği dile getirilmişti. Onun böyle bir talepte bulunması kendisinin teslim olmayı kabul etmiş olabileceği ihtimalini akla getirmektedir. Ancak cunta yetkilileri onun kadın burkasına (Pakistan kadınlarının giydiği bir çarşaf türü) bürünerek kaçarken yakalandığını iddia ettiler. Bu iddialarını ispat edebilmiş değiller. Çünkü sıcak gelişmelerin yaşandığı yerlere basın mensuplarını yaklaştırmıyorlardı. Dolayısıyla iddianın bir iftira olması ihtimali de var.
Abdürreşid Gazi’nin olayları yakından görmeleri için basın mensuplarına yaptığı çağrıya karşı kuşatmacı askerler sıkı tedbirlere başvurdu ve basın mensuplarının içeri girip öğrencilerin durumunu yakından görmelerini kesin bir şekilde engellediler.
YARIN: NEHRU’L-BARİD OLAYLARIYLA BENZERLİKLER
Ahmet Varol / Vakit