15 günlük umre turu... Gittik, gördük, döndük elhamdülillah

Bir "yemek" vardır, çok seversiniz... Bir "içecek" vardır, içmeye doyamazsınız... Ne var ki; karnınız doyduğu anda "yemek"ten, kana kana içtiğiniz anda "içecek"ten bir lokma daha yiyemez, bir damla daha içemezsiniz.
 
Ama, Mescid-i Nebevî öyle değil.
 
Ama, Beytullah öyle değil...
 
Mescid-i Nebevî"de, "cennet bahçelerinden bir bahçe" olduğu müjdelenen Ravza-i Mutahhara"da, Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (sav)"in evi ve minberi arasındaki "yeşil halı"lar üzerinde "namaz" kılmaya doyamıyor insan... Hele, "yeşil halı"lar üzerinden yürüyüp, Peygamber Efendimiz (sav), Hz. Ebubekir (ra) ve Hz. Ömer (ra)"in kabirlerini ziyaret etmek yok mu, insan, tekrar tekrar ziyaret etmek istiyor, doyamıyor bir türlü.
 
Doyumsuz bir haz...
 
Ne doyuyor, ne kanıyor insan...
 
Ya Beytullah"ın etrafında tavaf?..
 
Döndükçe dönesi geliyor insanın.
 
Bir, iki, üç... On, onbir, oniki.
 
Öyle doyumsuz bir haz ki, pervaneler gibi dönüyor insan ama yine doyamıyor.
 
Cenab-ı Allah, "ziyaret"lerimizi, "ibadet"lerimizi, "umre"lerimizi, "tavaf"larımızı, "say"larımızı ve "namaz"larımızı kabul etsin.
 
Ve elbette "dua"larımızı da...
 
Oralara gitmeyi, Beytullah"a yüz sürüp, Peygamber Efendimiz (sav)"in kabrini ziyaret etmeyi arzulayan, Mekke ve Medine"yi görmek için yanıp tutuşanlara da, Cenab-ı Allah (c.c.), bu arzularına kavuşmayı nasip etsin.
 
15 GÜN, DOLU DOLU GEÇTİ
 
Bu "dua"ları, oralarda da yaptık ve işte yine beraberiz... Bizi birbirimize kavuşturan Cenab-ı Allah"a hamd-ü senalar olsun.
 
Evet; gittik, gördük ve 15 gün sonra işte yine döndük... Kutsal topraklarda bulunduğumuz süre içinde, dünyada ve Türkiye"de çok önemli olaylar cereyan etti... Ama, ne yalan söyleyeyim, bu olayların hiçbiri, "ibadet hazzı"nın önüne geçemedi.
 
Mescid-i Nebevi"de ve daha sonra gittiğimiz Mescid-i Haram"da namaz kılarken, hele hele Beytullah"ın etrafında "tavaf", Safa ve Merve tepeleri arasında "say" yaparken; sadece Allah"a yöneldik, O"nun "tek"liğini, O"nun "büyük"lüğünü terennüm ettik ve "günahlarımızın affı" için yalvardık.
 
Elbette "İslâm coğrafyası"nı ve "Müslüman"ları da hatırladık... Allah yolunda mücadele eden Müslümanlara "zafer" diledik, Müslümanlarla savaşanların, zulmedenlerin, baskı uygulayanların "oyun ve tuzak"larının da boşa çıkması, ayaklarına dolaşması için dualar ettik.
 
Filistin"i hatırladık, Suriye"yi hatırladık, Irak"ı hatırladık, Afganistan"ı hatırladık...

Kısacası "işgal ve zulüm" altında inleyen Müslümanların kurtuluşu için yalvardık Allah"a...
 
Dursun bu "kan" dedik,
 
Dursun bu "gözyaşı" dedik...
 
Bitsin bu "zulüm ve işgal" dedik.
 
Sadece ben değil, benimle birlikte eşim ve yaşlı teyzem başta olmak üzere "188 Akit okuru" da aynı duaları yaptılar...
 
Sadece "dünya Müslümanları" için değil, "Hükümet"in devamı" için, "Başbakan Tayyip Erdoğan"ın sağlık, afiyet ve başarısı" için de dualar ettik...
 
"AKİT AİLESİ"NİN FARKLILIĞI
 
Bu ziyaret, benim için; hem bilgilenme, hem de şuurlanma açısından son derece faydalı oldu... Elbette, kafilemizde yer alan "188 Akit okuru" için de...
 
Malûm, "100 talihli okurumuz"un bütün masraflarını Akit karşıladı...

Geri kalan 88 okurumuz da, kendi ücretlerini ödeyerek katıldılar bu gruba...
 
Ama, hep birlikteydik.
 
Aynı otellerde kaldık, aynı yemekleri yedik, aynı imkânlardan yararlandık, aynı hazzı yaşadık...
 
Bu kutsal yolculuğa vesile olduğu için, ilk başta Akit"in İcra Kurulu Başkanı Mustafa Karahasanoğlu ağabeye çok çok teşekkür ediyor, "Allah razı olsun" diyoruz...
 
Yolculuğun organizasyonunu yapan Rin Tour Başkanı İlyas Say"a ve gidişten dönüşe bizlere rehberlik yapan Rin Tour mensubu Nuri Çeliker"e, Şehime Yazıcı"ya, Rıdvan Yıldırım"a, Bünyamin Kıvılcım"a, Aytekin Arslan"a, Mehmet Yeter"e ve Abdüllatif kardeşlerime de şükranlarımı sunuyorum.
 
Bir teşekkür de, "Akit okurları"na...
 
Açık ve net söylüyorum;
 
Hep "Akit ailesi" diyorum ya; bu "kutsal yolculuk" esnasında bir defa daha gördüm ki, biz gerçekten bir "aile" olmuşuz.
 
"Ana"larımızla, "bacı"larımızla, "dede"lerimiz, "nine"lerimiz, "amca"larımız, "dayı"larımız, "ağabey"lerimiz, "kardeş"lerimiz ve "çocuk"larımızla, gerçekten "büyük bir aile" olmuşuz ki, bunu görmekten son derece mutlu oldum.
 
"Akit ailesi"ne mensup olmak, gerçekten de "farklı", gerçekten de "ayrıcalıklı" bir atmosfer yaşanmasına vesile oldu...
 
Hiçbirinde ne "kibir" vardı, ne de "gurur" ve "tepeden bakmak."
 
"Türkiye"nin dört bir tarafı"ndan kafilemize katılan okurlarımız, öyle bir "dostluk", öyle bir "arkadaşlık" kurdular ve öyle bir "yardımlaşma" ve "dayanışma" duygusuyla hareket ettiler ki; "İşte Akit ailesi bu" dedim; "İşte Akit okuruna yaraşan bu!"
 
Hiç kimse birbirini üzmedi, hiçbiri birbirinin hakkını yemedi, hiç kimse birbiriyle tartışmadı, hiç kimse birbirini incitmedi.
 
Sadece yarıştılar.
 
"İbadet"te yarıştılar...
 
"Yardım"da yarıştılar.
 
Ve, birbirleriyle kaynaştılar.
 
GENÇLERE TEŞEKKÜR
 
"Genç" okurlarımız, aralarına aldıkları "yaşlı" okurlarımızın rahat ibadet edebilmeleri için ellerinden geleni yaptılar. Kollarına girip, birlikte "tavaf" yaptılar, birlikte "say" yaptılar... Yaşlılara; kendi "dede"leri, kendi "baba"ları veya "teyze"leri gibi yardım ettiler.
 
Tophane"den Ramazan Şanlı ve eşi Songül Şanlı"nın şahsında, bütün genç okurlarımı, sergiledikleri "yardım ve dayanışma"dan dolayı tebrik ediyor, hepsine ayrı ayrı teşekkür ediyorum.
 
Hepsiyle, ayrı ayrı "sohbet"ler yaptık... "Dert"lerini, "şikâyet"lerini, çözüm bulunmasını istedikleri "sorun"larını anlattılar bana... Kimi "inşaat" işiyle uğraşıyor, kimi "hayvancılık" ve "tarım"la... Kimi "öğretmen", kimi "emekli" öğretmen ve imam, kimi de "Belediye Meclis Üyesi."
 
Dedim ya; hepsinin ortak noktası "Akit okuru" olmak... Hepsi de, satır satır okuyor Akit"i... Nerede, nasıl bir haber veya yazı çıkmış, hepsi hafızalarında...

Hangi yazarımızın, ne zaman nasıl bir yazı yazdığını cümle cümle biliyorlar.
 
Son derece "şuurlu"lar.
 
Türkiye"yi de, dünyayı da yakından takip ediyorlar... Sadece "olanları" bilmekle kalmıyorlar, "olması gerekenler" konusunda da tahminde bulunuyorlar, fikir yürütüyorlar, yorum yapıyorlar.
 
Böyle okurlara sahip olduğumuz için, böyle bir gazetede çalıştığım için Cenab-ı Allah"a bir defa daha şükrettim.
 
SİZLER İÇİN DE DUA ETTİK
 
Bu gazete;
 
Nasıl "bağımsız, bağlantısız ve güdümsüz" ise, Akit okurları da o kadar bağımsız, bağlantısız ve güdümsüz... Bunu, "ibadet"lerinde de gösterdiler... Kutsal topraklara ilk defa gelen bazı okurlarımız, rehber arkadaşlarımızdan gerekli bilgileri aldıktan sonra; "tavaf"larını da kendi başlarına yaptılar, "say"larını da...
 
Diğer gruplarla gelenler, kendi rehberlerinin yaptığı duaları yüksek sesle tekrar ederlerken, Akit okurları sessizce dua yapıp, hiç kimseyi rahatsız etmeden döndüler Beytullah"ın etrafında...
 
Olması gereken de buydu.
 
Uzun lâfın kısası;
 
Dolu dolu bir "15 gün" geçirdik...
 
Bol bol "umre" yaptık, bol bol "tavaf ve say" yapıp, bol bol "namaz" kıldık, "Kur"an" okuduk, "ziyaret"lerde bulunduk.
 
Ama, sayılı gün...
 
Geçti işte...
 
Döndük, geldik.
 
Tabiî; aklımız, ruhumuz oralarda kaldı.
 
Daha şimdiden özledik.
 
Tekrarını nasip et ya Rabbim.
 
Gidemeyenlere de nasip et...
 
Beytullah"a yüz sürmeyi, Peygamber Efendimiz"i ziyaret etmeyi herkese nasip et...
 
Dualarımızı kabul eyle...
 
En küçük umreciler
 
188 kişilik Akit kafilesi arasında her "bölge"den ve her "yaş"tan insanlar vardı... "Türk" de vardı, "Kürt" de... "Balkan göçmeni" de vardı, "Arap" da... "7 aylık" umrecimiz de vardı, "70-80 yaşında" olan da...
 
İstanbul"dan Mustafa Adem Koca"nın oğlu Lütfü ve kızı Dilara, en küçük umrecilerimizdi... Lütfü, ihramlı haliyle o kadar sevimliydi ki, deklanşöre basmadan edemedim... Bu "sabi"nin yüzüsuyu hürmetine, Cenab-ı Allah, bizim umrelerimizi de kabul eder inşallah.

yeniakit

Bu yazı toplam 1187 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar