1997’den bu yana hep aynı senaryo, hep aynı film!

 

Türkiye, “çok zor günler”den geçiyor... Bir “kalkışma” ile, bir “darbe girişimi” ile karşı karşıyayız... Buna; “girişim” değil, “darbe” demek daha doğru olur... Çünkü bir “darbe”, bir “savaş”, Türkiye’ye ancak bu kadar zarar verebilirdi.

Şu hâle bakın;

“Yolsuzluk ve rüşvet” kılıflı “kirli operasyon”un 17 Aralık’tan bu yana Türkiye’ye zararı “105 milyar lira”yı buldu...

Dolar tırmandı ve 2 Lira’yı geçti.

Euro da 3 Lira’yı geçti.

Güya “yolsuzluk ve rüşvet”le mücadele ediliyor ama, bir yandan da “belaltı vuruş”lar hız kesmeden devam ediyor... Başbakan Tayyip Erdoğan’ın ifadesiyle “ailelerin mahremine girecek kadar haysiyetsizleştiler!”

“Alçak”laştılar!..

“İğrenç”leştiler!..

Öyle bir “kirli savaş” yürütüyorlar ki, onlar için “her yol mübah!”

Kimi insanın “kendisine”, kimi insanın “oğluna”, kimi insanın “kızına”, kiminin de “eşine” veya “bacısına” alçakça saldırıyorlar.

Bir insan, “düşman”ın bile “mert” olanını sever... Bunlar ise hem “namert”, hem “kalleş”, hem de “haysiyet celladı!”

HEP AYNI FİLM!

Böyle bir atmosferde “gülmek” elbette mümkün değil... Ama bazen, durumu en iyi ifade eden, “mizah” oluyor.

Fıkrada olduğu gibi...

Bir gün Temel ve arkadaşı Dursun, sinemada film izliyorlarmış...

Filmin en heyecanlı sahnesi... Bir at, üzerinde bir adam olduğu halde, hızla “uçurum”a doğru gidiyormuş.

Tam bu sırada, Dursun;

“Temel, bence uçurumdan aşağı uçacaklar” demiş...

Temel; “Bence uçmayacaklar” deyince, iki arkadaş iddiaya tutuşmuşlar.

Sonuçta; “At, üzerindeki adamla birlikte uçurumdan aşağı yuvarlanmış” ve iddiayı Dursun kazanmış...

Dursun, iddiayı kazanmış ama, vicdan azabı çekmeye de başlamış ve Temel’e itirafta bulunmuş;

“Temel, ben hile yaptım... Çünkü ben bu filmi daha önce seyretmiştim.”

Temel, hemen atlamış;

“Ben de seyretmiştim de, aynı hatayı tekrar yapacağını zannetmiyordum.”

Fıkrada olduğu gibi;

Yine aynı film, yine aynı hata!..

Tarih, Haziran 1997...

Refahyol Hükümeti’nin koalisyon ortağı DYP; Hüsamettin Cindoruk’un başını çektiği bir grubun “istifa”larıyla eritiliyor.

Peki sonuç?..

Hükümet gidiyor, koalisyonun büyük ortağı Refah Partisi de kapatılıyor!..

Tarih, Temmuz 2002...

İktidarda Anasol-M Hükümeti var... Başbakan Bülent Ecevit’in başında bulunduğu DSP’den 72 isim “ikna”(!) ediliyor ve Hükümet, biraz da Devlet Bahçeli’nin diretmesiyle apar-topar seçime gidiyor... Ama, 3 parti de sandıktan çıkamıyor.

O “sinsi el”, bugün yine ortalıkta... Karıştırdıkça karıştırıyor...

Gazetelerde başlıklar;

“AKP dağılıyor... Partiden istifa eden milletvekillerinin sayısı 6’ya çıktı.”

Neredeyse zil takıp oynayacaklar... Bunları yapanların çoğu, “Ulusalcı” ve “Solcu” cenahtan...

Anladık, “yolsuzluk iddialarına isyan” ediyorlar da, bu toz-duman arasında; “Türkiye’nin 105 milyar lirası çalındı... Aynı Türkiye’nin Kuzey Irak’tan kazanacağı milyarlarca dolar, Amerikan bankasına gitti” niye ona isyan etmiyorlar?.. “İran’a uygulanan ambargo”ya ve “Halkbank’a uygulanan yaptırım”a niye ses çıkarmıyorlar?..

Bu mu Ulusalcılık,

Bu mu Solculuk?..

ÇARPITMA... İTİRAF... İTTİFAK!

Olayın, bir de “Cemaat” cephesi var... Meselâ, bir “Cemaat yazarı” ortaya çıkıp, “Türkiye’yi gammazlayayım” derken, operasyonu çarpıtıyor ve şöyle bir “tweet” atabiliyor;

“Savcı El Kaide militanlarını yakalamak istedi, Hükümet operasyonu engelledi.”

El insaf!..

Ve de, oha!..

Bir başka “Cemaat yazarı” da, şöyle bir “tweet” atabiliyor:

“Yaşasın Amerika, yaşasın İsrail... Devletin, milletin parasını, yetimin hakkını korumayı İsrail-Amerika istemişse, yaşasın İsrail, yaşasın Amerika”

Bu, nasıl “savrulma”dır Allahım, bu ne “kıble değişikliği”dir?..

Yine bir “Cemaat yazarı”, yazısında diyor ki;

“Adli Kolluk Yönetmeliği Anayasa’ya aykırı şekilde değiştirildi... Bu; Yürütme’nin, Yargı’ya müdahalesidir!”

Aynı yazar, bir zamanların Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı İlhan Cihaner’i, “soruşturmayı 2 yıl gizlemekle” suçluyordu, iyi mi?..

Tıpkı;

Ergenekon ve Balyoz dâvâlarında, yani “dün”, Başbakan Tayyip Erdoğan’a yüklenip; “Senin hakimlerin, senin savcıların!” diyen, 17 Aralık Operasyonu’ndan sonra, yani “bugün” ise; “Devletin savcısı, adı üstünde Cumhuriyet Savcısı” diye savcılara sahip çıkan CHP Genel Müdürü Kemal Kılıçdaroğlu gibi!..

“İttifak”ınız hayırlı olsun!..

BİR HABER, BİR SİTEM!

Gelelim “Akit’in tavrı”na... Akit, 17 Aralık’tan bu yana, özellikle “birinci sayfa”larının büyük bölümünü, “kirli operasyon”la ilgili gelişmelere ve “özel haber”lere ayırdı...

Meselâ, 26 Aralık Perşembe günü sürmanşetten verdiğimiz “Müneccim Ekrem” başlıklı haberimizde, Zaman Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı’nın 29 Aralık 2009 tarihli yazısına dikkat çektik... Ekrem Dumanlı, o yazısında; “Perşembe’nin geleceğini Çarşamba’dan biliyor” gibi, “bugün yapılması gerekenlerin taktikleri”ni vermiş... Ne ilginç değil mi; bugün uygulamaya konulan “kirli plan”ın aşamalarına, taa o günden “işaret” edilmiş... Dumanlı’nın “8 madde” halinde sıraladığı plân, şöyleydi:

l Seçimin meşruiyetini tartışmaya açmak

l Yoksulluk haberleri ile felaket tellallığı yapmak

l Yolsuzluk iddiaları ile kamuoyu oluşturmak

l İstenmeyen sonuca yargı yolunu kullanarak gölge düşürmek

l İstenmeyen partinin, güçlü olduğu yerlerde rakipleri desteklemek

l Mahalle baskısı oluşturmak ve Türkiye’yi dışarıya jurnallemek

l Şehit cenazelerinden muhalefet oluşturmak

l Yandaş medya suçlamasıyla ezber bozan medyayı sindirmek

Herhalde söylemeye gerek yok; bugün AK Parti’ye karşı, bu “8 maddelik plân” uygulanıyor!..

Ne “müneccimlik” ama!..

Bu haberimiz kamuoyunda büyük ses getirdi ve ekranlarda konuşuldu.

Konuşmalar esnasında, “Akit’in haberini kaynak gösteren” meslektaşlarımıza teşekkür ediyoruz...

Ama, Yenişafak yazarı Salih Tuna gibi, Kanal 24 ekranlarına çıkıp da, bu “plan”dan söz ederken, Akit’ten bahsetmemesi, hayli garip geldi bize...

Bu, “Akit’i görmezden gelme” tavrını, yine de anlayışla karşılayabilirdik ama, aynı Salih Tuna’nın; Fethullah Gülen’in bile sonradan “tavzih” etmeye çalıştığı “beddua” için söyledikleri “kabul edilebilir gibi değil”di...

Sözleri, özetle şöyleydi:

“Beddua etmişse, etmiş... İçinden; beddua etmemiş, dua etmiş dersin, geçer!!!”

Breh, breh, breh...

Şu hâle bakın; tüm Türkiye, “Beddua’ya Lânet” ediyor ama Salih Tuna, bu bedduayı, hâlâ “dua”ya “tevil” etme gayretinde!..

Hem de, Kanal 24 ekranlarında!..

Salih Tuna da bilir ki;

Zaman, “gerçek”leri “örtme”, üzerine “şal” atma ya da “tevil” etme zamanı değil... Zaman, Fethullah Gülen’i veya bir başkasını “aklama-paklama” zamanı da değil... Zaman, “gerçekleri, bütün netliği ile kıvranmadan ve kıvırtmadan söyleme” zamanı!..

Hani, “Hadis-i Şerif” var ya;

“Ya hakkı konuş,

Ya da sus.”

Salih Tuna’nın bu tavrını yadırgadığımızı söyleyelim ve geçelim... Dileriz, yeni “tevil”lere yelken açmaz!..

HÜRRİYET’E NE OLUYOR?

Madem sözü “medya”dan açtık, o halde yine “medya”dan devam edelim...

“17 Aralık Operasyonu”ndan bu yana; “Cemaat medyası” gibi, “Aydın Doğan Medyası” da, tıpkı “28 Şubat Süreci”nde olduğu gibi, bütün güçleriyle Hükümet’e karşı “Topyekûn Savaş” başlatmış bulunuyor.

Her sürmanşet ve manşet başlığının altında, “Büyük Yolsuzluk ve Rüşvet Operasyonu” ya da “Türkiye tarihinin en büyük yolsuzluk olayı” gibi ifadeler dikkat çekiyor.

Yani, anlayacağınız;

“Olgu”dan önce “algı”ya yol açıyor ki, Hürriyet, bu tür “psikolojik harp teknikleri”ni çok çok iyi bilir... Bunu ne kadar iyi bildiğinin ve uyguladığının örneklerini “28 Şubat Süreci”nde çok gördük.

Her neyse... İşbu Hürriyet, önceki günkü 1. sayfasında “Hürriyet” imzalı bir “başyazı” yayınladı... Yazıda, “sanki kendisini tarif edercesine” dedi ki;

“Sistemin tek sigortası medyadır... Eğer medya kavganın tarafı olursa, tuz da kokar.”

Bunu yazan Hürriyet, 17 Aralık’tan bu yana, “Cemaat medyası ile ittifak halinde, Cemaat’in tarafında Hükümet’le kavga ediyor” iyi mi?!?..

Ve yine demişler ki;

“Hürriyet; tıpkı geçmişte olduğu gibi, kendisini asla hakim veya savcı yerine koymaz, işini görür!”

Doğrudur, işini görür!..

Ama “cellat” olarak!..

Diyorlar ya;

“Hakim veya savcı olmayız,

İşimizi görürüz!”

“Hakim” veya “Savcı”ya ne gerek var, Hürriyet gibi bir “cellat” varken!..

YA, O DOSYA AÇILIRSA!

Hürriyet, bugün; “Büyük yolsuzluk ve rüşvet operasyonu” diyor ya, sormak gerekmez mi, bu konuda Hürriyet ne kadar temizdir, Aydın Doğan ne kadar temiz?..

Meselâ ben, Tevfik Diker’in;

“Kurtlar Medyası” adlı kitabında geçen ve 2001 yılında, Türkmen Vakfı’nda, noter huzurunda yapılıp da, Tarhan Şirketi kazandığı halde, “Petrol Ofisi’ne verilen ihale”nin detaylarını çok merak ediyorum... Bu ihale dosyası yeniden açılırsa, Aydın Bey’i uyku tutar mı acaba?..

Her neyse...

Bizimkisi, sadece bir hatırlatma!..

Malûm;

“Evleri camdan olanlar, başkasının penceresine taş atmamalıdır!”

Bu haftalık da bu kadar...

Selâm ve saygılarımızla...

 

yeniakit

 

Bu yazı toplam 772 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar