28 Şubat Özlemleri
Bir kısım medya sivil anayasa konusunda aba altından sopa göstermek için özel bir kampanyaya girişmiş durumda…
Ergün Babahan-Sabah
Türkiye seçim sonrası yeni bir yüksek gerilim hattına çekilmek isteniyor.
Bir kısım medya sivil anayasa konusunda aba altından sopa göstermek için özel bir kampanyaya girişmiş durumda.
Girişimin bununla sınırlı kalmayacağı anlaşılıyor.
Yargıtay Başsavcısı'nın dünkü açıklamaları da benzer bir ton içeriyor.
Başsavcı, Anayasa Mahkemesi'nin parti kapatma davalarındaki kararlarına üstü örtülü atıfta bulunuyor.
Anayasada türban serbestisi getirmeye yönelik bir önerinin Siyasi Partiler Yasası'na aykırılık teşkil edeceğinin altını çiziyor.
Anayasa değişimi sancılı bir süreç olacak.
Çünkü her değişim gibi, buna da karşı çıkanlar var, bu kesimlerin gücü küçümsenecek gibi değil.
Toplumun bir kesiminin uzlaşmadan, "Benim dediğimi yap, sözümün dışına çıkma"yı anladığı görülüyor.
Amaç gerilimi yavaş yavaş tırmandırarak siyasi istikrarsızlığa yol açmak gibi görünüyor.
DTP'ye yönelik girişimlerin ardından sürpriz çıkışlar olursa şaşmamak lazım.
"28 Şubat gerekirse bin yıl sürecektir" diyenlerle işbirlikçilerinin yine işbaşında olduğu görülüyor.
Türkiye elbette 28 Şubat'ın Türkiyesi değil ama o süreci yaratanların hiç değişmediği görülüyor.
Başkalarından sürekli değişim isteme hakkını kendilerinde bulanlar, değişim kendileri için söz konusu olduğunda burunlarından kıl aldırma niyetinde olmadığı anlaşılıyor.
Elbette bu girişimler Türkiye'nin daha çağdaş, daha demokrat bir ülke olması için, AB yolunda ilerleme kavgasını verenleri caydırmamalı.
Ancak bu özlemleri duyanların varlığını fark etmek, ona göre davranmak gerekir diye düşünüyorum.
Nasıl tartışılacak?
Başbakan sivil anayasayı başta siyasi partiler, sivil toplum kuruluşları ve medya olmak üzere herkesin tartışmasına açacaklarını söyledi.
Eğer bu anayasa gerçekten sivil olacaksa, özgür tartışma ortamının önünde hiçbir engel bulunmaması gerekir.
Oysa Türk Ceza Yasası'nda Türkiye'nin kritik sorunlarının özgürce tartışılmasını engelleyen kesin hükümler var.
Diyanet İşleri Başkanlığı'nın konumu, Kürt sorunu gibi konularda farklı öneri getirmeyi cezalandıran hükümler mevcutken, bu konular nasıl özgürce tartışılacak acaba?
Yargıtay'ın Oran/Kaboğlu davasıyla ilgili verdiği son hüküm bunun açık göstergesi.
Birisi kalkıp bu konularda farklı bir öneride bulunursa, ceza yaptırımıyla karşı karşıya kalabilir.
Kalmasa bile, böyle bir tehdit, özgür tartışma ortamı yaratılmasını engelleyebilir.
Türk Ceza Yasası'nın 301, 288 ve 318 gibi kısıtlayıcı maddelerini değiştirmeyen hükümet, hiçbir dokunulmazlığı olmayan kesimleri özgürce tartışmaya davet ederken bir kez daha düşünmeli.
Ya da özgür düşüncenin önünde duran sorunlu maddeleri bir an önce temizlemeli.
Türkiye sivil bir anayasayı özgürce tartışıp geliştirebilecekse, bu konuda fikir beyan edecek insanların herhangi bir tehdit altında bulunmaması gerekir.
İktidar, sivil anayasanın kabulünün bu tip kaygıları gidereceği iddiasında bulunabilir.
Ama bu anayasa gerçekten katkı istiyorsa, işe önce Ceza Yasası'nda düzeltmeye gitmesiyle başlamasında yarar var.
Ceza Yasası'nın düşünce ve ifade özgürlüğünü kısıtlayan hükümleri elden geçirilmeden, gerçek ve özgür bir tartışma ortamı yaratılamayacağı kanısındayım.
sabah