ABD, İran İçin Lübnan'ı Karıştırıyor
Lübnan'da 2008 yılında zorlukla oluşturulan birlik hükümeti, CIA bağlantılı savcıları ile gündeme gelen BM'nin Hariri mahkemesinin oluşturduğu krizle çöktü
Lübnan'da 2008 yılında zorlukla oluşturulan birlik hükümeti, CIA bağlantılı savcıları ile gündeme gelen BM'nin Hariri mahkemesinin yarattığı krizle çöktü.
Gazeteci Ceyda Karan, ABD'nin İran'la olan hesaplaşması uğruna Lübnan üzerinde, tüm bölgeyi etkileyecek tehlikeli bir oyun oynadığına dikkat çekerken, Mustafa Özcan "planlı bir takvimin işlediğini" belirterek ülkede bir iç savaş çıkabileceği uyarısında bulunuyor.
Lübnan'da bir süredir devam eden BM'nin Hariri suikastiyle ilgili özel mahkemesi ve mahkemenin kararıyla Hizbullah'ın suikastten sorumlu tutulacağı haberleri, 25 yılını iç savaşla kaybetmiş ülkeyi bir kez daha siyasi bir krize sürükledi.
ABD-İSRAİL EKSENİNDEN TEHLİKELİ OYUN
Bu kriz, her ne kadar Türk basınında yeterince değerlendirilmemiş olsa bile, ayak sesleri bir süredir duyulan ve bölgeyi yakından izleyenlerin ABD-İsrail ittifakının rolünü çok rahatlıkla görebildikleri bir sürecin sonucu.
Geliyorum diyen bu krizi Dünya Bülteni'ne değerlendiren gazeteci Ceyda Karan, ABD'nin Lübnan'daki birlik hükümetinin çökmesini istediğini açıkça ortaya koyduğunu belirtiyor. Karan, bu tehlikeli senaryonun "İran'la ilgili devam etmekte olan nükleer pazarlık ve İsrail'in pozisyonuna dair bir takım hesaplar" nedeniyle uygulamaya konduğunu ifade ediyor.
ASIL HEDEF İRAN
ABD'nin asıl hedefinin İran olduğunu ve bölgede İran'ın etkisini azaltmak adına sürdürülen bu girişimin sadece Lübnan'ı değil tüm bölgeyi tehlikeye attığını söyleyen Karan, ABD'nin neden Lübnan'ı karıştırmak istediğine yönelik sorumuza şu cevabı verdi:
"Bugüne kadar ABD- İsrail ittifakıyla İran arasındaki bütün hesaplaşma Lübnan üzerinden yapıldı ve bunun ilk tezahürlerini biz hep Lübnan üzerinden gördük. Bu da onlardan bir tanesi olabilir. Lübnan'da bir şekilde Şiilerin etkinliğini sınırlandırmaya çalışıyor Amerikalılar ve bence yanlış bir taktik uyguluyorlar. Çünkü siyaseten İran'a bölgeyi teslim etmek anlamına geliyor bu. Ve bunu engellemek için de şiddeti teşvik edecek politikalara yöneliyorlar. Bu ya 2006'daki savaşta olduğu gibi İsrail saldırganlığı üzerinden yıpratma savaşını doğrudan yapıyorlar ya da bir şekilde Hizbullah'ı savaş alanına çekecek başka taktiklerle yapıyorlar. "
İSRAİL ODAKLI POLİTİKA FACİAYA GÖTÜRÜYOR
Lübnan'la ilgili hatırlanması gereken dinamiklerden biri hiç kuşkusuz Hizbullah'ın ve Şii nüfusun ülkedeki konumuna ters orantılı olarak siyasette yer alması. Bazı analistler "Hizbullah'ın siyasette hakettiği yeri" almaması durumunda Lübnan'ın siyasi krizlerden kurtulamayacağını savunuyor. Öte yandan, Lübnan'da mezhep ayrımına göre hazırlanan Anayasa, Şii ve Sünniler'in siyasetteki konumunu ve payını belirliyor.
"Amerika'nın Şii dünya ile barışmanın bir yolunu bulması lazım" görüşünü dile getiren Ceyda Karan ise, "İsrail odaklı siyaset" yürüten Washington yönetiminin, bölgedeki dinamikleri anlamaya yanaşmadığına dikkat çekiyor.
Karan durumu şöyle özetliyor:
"Bu tür savaş ve kışkırtıcı tavırlarla, İran'ın şii etkisini sınırlandırmak bir yana, tam tersine şii etkisinin yayılmasına sebebiyet veriyorlar. Nasrallah'ın ve Hizbullah'ın son aylardaki hatta son bir yıl içerisindeki İran'a karşı pozisyonununa da dikkat etmek gerekiyor. Daha bir mesafeli.. Tüm açıklamalarında Lübnan'daki ulusal siyasete oynuyor ve ciddi mesafeler koyuyor. Ama bunların hiçbirisini değerlendiren yok, çünkü politika üretmek için bunları değerlendirmek gerekiyor, doğru düzgün politika üretebilmek için..Ya da böylesi bir politikayı baştan reddetip, bu da sahadaki gerçeklere uymuyor, orada bir şii olgusu var çünkü, dışlayıp siz kendi politikalarınızı üretmeye çalışıyorsunuz ve sonuç facia oluyor."
Irak'ta ABD-İsrail ekseninin dengeleri alt üst ettiğini ve "Şii etkisini patlattığını" söyleyen Karan, Irak'taki bu hatanın neden ısrarla devam ettirildiği sorumuza ise şu cevabı veriyor:
"Ben bunu İsrail'i koruma- kollama politikası olarak görüyorum. Yani İsrail merkezli düşündüğü sürece ABD bu bölgede, bu tür hatalara düşmek dışında bir şansı yok. İsrail'i koruyacaktır, kollayacaktır o ayrı ama, tümüyle İsrail merkezli düşünmekten vazgeçmediği sürece bölgenin dinamiklerini anlayamayacaktır. Ya diktatörlüklere dayanacak ya da böyle, istemediği halde, doğrudan İran'ın- siyasi İslam'ın bu manada- etkisini yayacak şeylere sebebiyet verecek."
CIA BAĞLANTILI MAHKEME YOLUYLA OLUŞTURULAN KRİZ
Şüphesiz Ceyda Karan'ın açıklamasında en fazla dikkat çeken bölümlerden biri, BM'nin Bush döneminde kurduğu Hariri Özel Mahkemesi'nin, CIA ile bağlantılı olduğu ortaya çıkan savcıları ve bu savcıların açıklamalarıyla ispatlanan bir "siyasi mahkeme" olgusu..
Dünya Bülteni'ne, mahkemenin ilk kurulduğu dönemde hedefte Suriye olduğuna ve Hizbullah'ın adının bile anılmadığına dikkat çeken Karan, ne birden bire tüm okların Hizbullah'a çevrilmesinin ne de BM mahkemesinin ABD tarafından nasıl yönlendirdiğine dair haberlerin yeterince gündeme getirilmediğini vurguluyor.
Mezhep geriliminin körüklendiğine, Lübnan üzerinden bölgede müthiş bir istikrarsızlık yaratıldığına dikkat çeken gazeteci Karan,"bu mahkeme o kadar çok siyasallaştı ki, aslında bunu Lübnanlılar çok iyi biliyorlar. Fakat ülke dışında, uluslararası basında sanki müthiş saygın bir BM mahkemesi varmış da, Lübnan'ın iyiliği için çalışıyormuş gibi bir izlenim doğuyor" diyor.
MAHKEME ÜZERİNDEN LÜBNAN SİYASETİNİ BELİRLEME ÇABASI
Karan'dan CIA ve ABD yönetiminin mahkeme üzerindeki etkisini sorduğumuzda ise şu çarpıcı bilgileri verdi:
"Mesela Detlev Mehlis, mahkemenin yanılmıyorsam ikinci savcısıydı ve hemen kurulduktan sonraki süreçte ortaya çıktı. Bugün tartışılan yalancı tanıklıklar vesaire, onun döneminden miras kalan şeyler. Bu Detlev Mhlis istifa etmek zorunda kaldı. Çünkü CIA ile bağlantılı bir takım meseleler, eşelenmediği için esrarengiz kalan meseleler yüzünden istifa etmek zorunda kaldı açıkça..
En son WikiLeaks yazışmalarından bir takım şeyler sızdı. Orada da bir başka savcının ABD'nin oyunlarını ortaya seren açıklamaları çıktı. Bizzat Amerikalılar'ın bu mahkemeyi aslında nasıl siyasallaştırdıklarını savcı anlatıyor!
Mehlis'in yerine geçen savcı Serge Bremmertz, adamın kendisi 'suikasti çarpıttınız, siyasallaştırdınız tesbiti' yapıyor. Mesela bu 4 Lübnanlı general, 2005'te tutuklanmıştı suikastten hemen sonra. 4 yıl boyunca hapiste tutuldu, sonra serbest bırakılmak durumunda kalındı. Bizzat savcı diyor ki, "uluslararası yasalar işletilseydi bu 4 Lübnanlı generali biz tutamazdık, siz ne yapıyorsunuz" diyor Amerikalılara mesela, bu yazışmalarda var. Ondan sonra, Amerikalılar 40 bin sayfa Arapça belge veriyorlar, atıyorlar mahkemenin üzerine. Tercüme ediyorlar, uğraşıyorlar, mahkemede düzgün çalışan insanlar da var tabii, hiçbir şey bulamıyorlar. "Bunları niye bize verdiniz" diye soruyorlar.
O kadar acayip ki, bir mahkeme üzerinden Lübnan siyasetini belirleme çabası var ve fakat bunlar kimsenin dikkatini çekmiyor. Yine Danyel Ballemare diye bir başka savcı var, bugünkü savcı, o da aynı şekilde laflar ediyor. Hizbullah'ı dinliyorlar, bir takım casuslar yerleştiriyorlar."
TÜRKİYE ABD'NİN KUYRUĞUNA TAKILARAK BİRŞEY YAPAMAZ
Türkiye'nin yaşanan son siyasi krizde kilit bir rol oynayabileceğine inanan isimlerden biri de Ceyda Karan. Özellikle son dönemde Arap sokaklarında hissedilen, Erdoğan'ın Lübnan ziyaretinde de meydanlara yansıyan Türkiye sevgisini hatırlatan Karan, Ankara'nın "sağduyulu bir taraf" pozisyonunda olduğuna inanıyor.
Ancak deneyimli gazetecinin önemli bir de uyarısı var.
Karan, Türkiye'nin hem BM mahkemesine destek verip, yani bir anlamda "Amerikanın kuyruğuna takılıp" hem de birlik hükümetinden bahsetmesinin Lübnan'da kimseyi ikna edemeyeceğini belirtiyor.
Karan'a göre, Türkiye'nin bağımsız dış politika yürüttüğünü göstermesinin tam vakti..
"KLİŞELER SÖKMEZ"
Said Hariri'nin Türkiye'deki temaslarından çıkacak muhtemel sonuçları sorduğumuz Karan, Türkiye'nin Lübnanla ilgili 7'li konferans önerisi olduğunu hatırlatarak, "bir ortayolu bulma çabası olacak" diedi ve şu noktalara dikkat çekti:
"Hariri'nin geçen yaz yaptığı açıklamalara dikkat ederseniz, mahkemenin siyasi olduğunu kendisi söyledi. Yani şimdi BM özel mahkemesini Amerikan baskısı ile desteklemek durumunda kalan bir Lübnan başbakanı var ortada. Bizzat kendisi açıkladı. Şimdi bu tür baskılara maruz kalmasını da önleyecek bir bölgesel güç gerekiyor, eğer kendi bölgesinde istikrar istiyorsa. Demekki Türkiye'nin gücü yetmedi, ben bu sonuca varıyorum.
(Bugün yeter mi) Orasını göreceğiz, birlikte göreceğiz. Dünkü bir takım Türk diplomatik kaynaklarının açıklamalarını ben okudum. Orada direk 'BM mahkemesinin arkasındayız' gibi şablonlar, klişeler var. Bunun ötesine geçip birşeyler söylemeleri gerekiyor. Bunlar klişedir artık, sökmez. Şu an hükümet çökmüş zaten, bundan sonra hükümeti nasıl kurtaracaksınız, BM Mahkemesi tepelerinde sallanırken. Çok zor, Türkiye'nin daha net bir politik çizgi takınması gerekiyor. Başbakanın da verdiği mesajlar zaten bunu gerektiriyor. Ama bu Amerika'nın kuyruğuna takılmak olmamalı diye düşünüyorum ben. Buradan bişey çıkmaz. Buradan başkalarının hesapğlarının peşinde sonradan nal toplarsınız, başkalarının kırıp döktüklerini toplamaya çalışırsın, bir şey de başaramazsınız. Lübnan çok önemli bir mesele, küçük görünüyor ama bölgede çok önemli bir mesele. Bir sürü savaşın, çatışmanın önünü kesebilecek taktikler buradan geliştirilmeli."
LÜBNAN'DA YENİ SİVİL SAVAŞ ÇIKABİLİR
Dünya Bülteni yazarlarından Mustafa Özcan ise, Lübnan'da hükümetin düşmesiyle beraber ülkede sivil savaşın çıkabileceğini söyledi.
ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton'un isim vermeden Hariri'nin cinayetiyle ilgili hedef göstermesini planlı bir takvimin işlediğini söyleyen Özcan, 'Gerek Clinton'un açıklaması, gerek Obama'nın Saad Hariri'yle görüşmesi Ortadoğu'yu kutuplaştırmış gibi oldu. Bu görüşler bölgede savaş tamtamlarının çalmasına neden oldu.' dedi.
Hizbullah'ı cinayetin arkasındaymış gibi gösteren yayınlarının kaynağında Der Spiegel'in geçen sene yaptığı haberin olduğunu hatırlatan Özcan 'Haberde dolaylı olarak Hizbullah suçlanıyordu. O dönemlerde Hizbullah'ın ortağı olan hükümette derin tartışmalar yaşanmıştı.' Diye konuştu.
Lübnan'da yaşanan gelişmelerin ABD'nin attığı planlar olduğunu vurgulayan Özcan, Clinton'un ülkeye gelerek 'Araplar artık İran'a karşı tavrını koymalıdır' demesinin ve mahkemeyle ilgili ihsas-ı rey kabilinden konuşmaların artmasının ABD'nin bölgede operasyonel bir hava oluşturmasına neden olduğunu ifade etti.
ABD'nin bölgede uyguladığı politikaların sonuçlarıyla ilgili 'Bir yandan Araplarla İran arasında bir yandan da Sünnilerle Hizbullah arasında büyük bir kutuplaşma yaşatılmak isteniyor.' diyen Özcan İsrail'in bölgeye bir kıvılcım atması halinde bir sivil savaşın da çıkabileceğini belirtti.
TÜRKİYE ÇÖZÜMÜN PARÇASI OLACAK
Lübnan'da Türkiye'nin rolüne ilişkin sorulan soruya Özcan, Türkiye'nin ülkede çözümün bir parçası olacağını ifade etti
'Türkiye savaş fitilini söndürmeye, bölgedeki savaş tamtamlarını durdurmaya çalışıyor' diyen Özcan 'Türkiye'den başka da çözümü sağlayacak başka bir ülke de yok' şeklinde konuştu.
'Eğer bir çözüm olacaksa bu Türkiye'nin eliyle gerçekleştirilecektir' diyen Özcan, bölgede Türkiye dışında çözüme yönelik girişimlerin hepsinin taraflı olduğunun altını çizdi.
Suriye ve Suudi Arabistan'ın Lübnan'da barışı sağlama girişimlerinin gerçekleşmediğini vurgulayan Özcan, hem Suudi Dışişleri Bakanı'nın hem de Saad Hariri'nin Türkiye'yi ziyaretinin Dışişleri Bakanlığı'nı krizi aşmaya yönelik bir umut konumuna yükselttiğini belirtti.
dünyabülteni