ABD: İsrail'e İran'a Karşı Destek Veriyoruz
ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi James Franklin Jeffrey, bir gazeteye verdiği özel röportajda Suriye'yle ilgili dikkat çekici ifadelerde bulundu.
James Franklin Jeffrey, ülkesinin gerek diplomatik gerekse de lojistik olarak İsrail'in Suriye'deki İran bölgelerine yönelik saldırılarını mümkün olan her şekilde desteklediğini söyledi.
Aynı zamanda Jeffrey, Rusya hariç Türkiye, İran ve ABD de dahil olmak üzere 2011'den önce burada bulunmayan tüm yabancı güçlerin ülkeden çıkması gerektiğini savundu.
Şarku’l Avsat’ın röportaj teklifini kabul eden Jeffrey, Suriye'deki İran-İsrail gerilimiyle ilgili "İran'ın öncelikli görevinin İsrail'i yok etmek olduğunu defalarca söyledik. İran tarafı, İsrail'in güvenliğini tehdit etmek amacıyla Hizbullah'a uzun menzilli silahlar temin ediyor. Suriye içindeki İran yanlısı unsurları biliyoruz. İsrail, Suriye'deki insani kayıplar karşısında dikkatli olmakla birlikte bu konuda gerekli önlemleri alma hakkına sahiptir. Bu nedenle İsrail’i mümkün olan her şekilde desteklemeye devam ediyoruz." dedi.
Muhabirin, "İsrail'e ne tür bir destek sağlıyorsunuz? Politik mi lojistik mi? Yoksa Irak sınırına yakın et-Tanf askeri üssü aracılığıyla mı?" sorusu üzerine ise Jeffrey'in verdiği cevap son derece dikkat çekici.
"İsrail'in kendisini koruması için gerekli tüm desteği veriyoruz ve bu destek Esad’ın komşusu olan Ürdün, Türkiye, Irak ve Lübnan'ı da kapsıyor."
Röportajın tamamı şu şekilde:
Koronavirüsle ilgili bir soruyla başlamak istiyorum. Suriye'deki durum hakkındaki değerlendirmenizi öğrenebilir miyiz? Ayrıca Rusya insani yardımların ulaştırılması için Irak ve Suriye arasındaki el-Yarubiya sınır kapısının açılmasını bir kez daha reddetti. Bu konu hakkında değerlendirmeniz nedir?
- Öncelikle koronavirüs salgınının Suriye'nin her bir tarafındaki yayılımına ilişkin gelişmeleri takip ediyoruz. Durumu üç farklı açıdan takip ediyoruz. Ülkenin kuzeydoğusundaki durumu yakından takip ediyoruz. Aynı şekilde kuzeybatıyı da. Türkiye’nin verdiği bilgilere güveniyoruz. Bir de elbette rejimin kontrolü altında olan bölgeler var. Buradan yeterli derecede bilgi veya rapor alamıyoruz. Salgının rejim tarafından kontrol edilen alanlara ulaşıp ulaşmadığına ilişkin tam bir bilgiye sahip değiliz. Çok sayıda vaka olduğunu düşünüyoruz. Fakat bunlar bilinen standartların dışında. Ayrıca bugün ülkenin kuzeybatı bölgelerinde salgının ciddi bir şekilde etkili olduğunu görmüyoruz. Ancak bu kadar çok insanın bir araya gelmesiyle birlikte endişelerimiz arttı. Özellikle de Rus ve Suriyeli güçlerin bölgedeki çoğu hastaneyi, tıp merkezini ve tesisi kasıtlı bir şekilde bombalamaları sonucunda tıbbi desteğin neredeyse çökmüş bir halde olması endişelerimizi daha da güçlendirdi. Suriye'nin kuzeydoğusunda iki vakaya rastlandığını duyduk. Ancak henüz salgının geniş bir alanda etkili olduğu hususunda herhangi bir veriye ulaşmadık. Rejimin kontrolü altında bulunan alanlardaki İranlıların aksine ülke içinde ve dışına seyahatlere birtakım kısıtlamalar getirildi. Dolayısıyla salgının etkilerinin olduğunu söyleyebilirim. Birleşmiş Milletler (BM) ve Dünya Sağlık Örgütü (WHO) de bu husustaki endişelerimizi paylaşıyor.
Rus ve rejim güçleri tıbbi yardımların etkilenen bölgelere ulaştırılmasına engel olacak şekilde çok kötü koşulların duruma hakim olmasına sebep oluyorlar. Bu Esed’in hatasıdır. Ülkesini yok etmek ve halkını önemsememek onun suçudur. Bazı topraklar şu anda kontrolünde olmamasına rağmen işbirliği yapmayı ve yardımlaşmayı reddettiği için bu hususta en çok hatalı olan odur.
Koronavirüs salgınının, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin (BMGK) yardım kararını yenilemek adına bir atmosfer yaratacağını düşünüyor musunuz? Nitekim yıl sonunda Çin ve Rusya buna karşı oy kullanmışlardı.
- Önümüzdeki 24-25 Temmuz'da karar yenilenmelidir. Kararın zamanında yenilenmesini ümit ediyoruz. Bunun üzerinde çok güçlü bir şekilde ısrar ediyoruz. Ayrıca kuzeydoğu tarafına hizmet ulaştırmak için yeni bir geçiş noktası açmak istiyoruz. Çünkü tek bir geçişin bulunduğunu ve onun da kapalı olduğunu biliyorsunuz. Bu karar, Rus ve Çin tarafının örtük bir kışkırtması doğrultusunda alındı.
Yaptırımlar
Bildiğiniz gibi geçtiğimiz haftalarda ülkede salgının baş göstermesinden bu yana Şam ve Moskova, tıbbi ve insani yardımların sağlanamaması hususunda ABD ve Avrupa yaptırımlarını suçluyorlar. Bu konuya dair değerlendirmeniz nedir?
- Lübnan'daki ekonomik sistemin çöküşünün ABD hükümeti tarafından uygulanan yaptırımlarla bir ilgisi yoktur. Bu çöküşün Beşşar Esed rejimi üzerinde ciddi bir etkisi oldu. İkincisi, Suriye’de ekonomik durumun kötüleşmesinin temel sebeplerinden biri kötü yönetimdir. Üçüncü olarak Suriye’de hala açık bir iç savaş var. Diğer bir gerçek şu ki, tarımsal üretim ve enerji ürünleri konusunda bilinen bazı alanlar şu anda rejimin kontrolü altında değil. Mevcut durum budur. Esed siyasi bir anlaşmayı kabul etmediği sürece böyle devam edecek. Ülkenin karşı karşıya kaldığı ekonomik sıkıntıların gerçek sebebi budur. Ekonomik yaptırımlar hiçbir şekilde insani yardımlara ve tıbbi malzemelere uygulanmaz. Bunlara özgür bir şekilde ulaşılabilir. Ayrıca uygulanan yaptırımlar sıradan bir Suriyeli vatandaşı değil, rejimin sembol isimlerini hedef almaktadır.
Önümüzdeki ay, Avrupa Birliği'nin (AB) Şam'a uyguladığı ekonomik yaptırımları yenileme tarihi. Bu hususta Avrupalılara ne söylediniz?
- Bu kararları güçlü bir şekilde destekliyoruz. Siyasi bir çözümü kabul edinceye kadar Suriye rejimine karşı yaptırımların uygulanmasından yanayız. Aynı zamanda İdlib’de uzun vadeli bir ateşkes ve rejimin Anayasa Komitesi’nin şartlarını kabul etmesi hususunda bir umut ışığı görüyoruz. Suriye rejimine karşı olan yaptırımlara devam edilmediği takdirde bunlar olmazdı. Bundan dolayı AB’nin yaptırımlara devam etmesinden memnunuz.
Fakat bu yaptırımlarından mustarip olduklarını ve acı çektiklerini söyleyen Suriyeliler de var?
- Rejimin terörüyle geçen 10 yıllık bir sürenin ardından Esed’e inanmaya, onu desteklemeye ve diğer taraftan uluslararası toplumu yalanlamaya devam eden herhangi bir kişiye yardım etmemiz mümkün değil.
Uygulanan yaptırımları suçlayan Suriyeliler var. Ayrıca Şam'a açılmaya başlayan Arap ülkeleri var ve koronavirüs salgınını bunun için bir giriş noktası olarak görüyorlar. ABD’nin bu konudaki tutumu nedir?
- Burada kastedilen Arap ülkelerinin belirtilmemesi nedeniyle bu soru belirsizliklerle çevrilidir. Onların kim olduklarını biliyorum, fakat bunu açıkça söylemek istemiyorum. Onlarla sürekli temas halindeyiz. Her şeyden önce, bunun çok fazla bir etkisi olmayacağını düşünüyorum. Onlar Esed’den herhangi bir şey alamayacaklar. Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) diplomatik olarak Suriye devletini yeniden tanıdı, fakat bunun karşılığında Esed’den hiçbir şey alamadı. Belki olsa olsa minnettarlığını ve şükranlığını dile getirmiştir. Onun politikalarının gidişatını değiştiremeyeceklerini biliyorum. Aynı zamanda bu, bununla ilgili olarak takip ettiğimiz siyaseti de etkilemeyecek. Bölgedeki bazı figürlerin yanlış fikirleri olduğunu düşünüyorum. Çeşitli resmi medya organları aracılığıyla sürekli bir şekilde açıklamalarda bulunmamın yanı sıra Başkan Trump ile ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo'nun Suriye krizi ve İdlib konusundaki konuşmalarına rağmen bizi Beşşar Esed’in dostları gibi gösteren bilmediğim bir başka ABD politikası olabileceğini düşünüyorlar. Hiçbir şekilde böyle bir politikaya yer yok ve olmayacak da. Başkan Barack Obama'nın yönetimi sırasında bile böyle bir politika yoktu.
Cezayir tarafı Suriye'yi Arap Birliği'ne geri döndürmek için tam hızla çalışıyor. Yaklaşmakta olan Arap Zirvesi’nden ne bekliyorsunuz?
- Bu soru neyin değiştiği ile ilgilidir. Arap Birliği 2012 yılında Suriye devletinin üyeliğini dondurmaya karar verdiğinde daha mı az insan öldü? O tarihe dek yaklaşık yarım milyon Suriyeli vatandaşın hayatını kaybettiğini düşünüyoruz. Bu, Suriye’nin tekrardan Arap Birliği’ne davet edilmesi için teşvik edici bir unsur olmasa gerek. Suriye'deki rejim Birleşmiş Milletler'in (BM) uzlaşı çağrılarına hiçbir şekilde kulak asmadı. Öyle değil mi? Arap Birliği'nin söz konusu kararını aldığı 2012 yılında rejimin baskısı nedeniyle evlerinden kaçan veya kovulan Suriyeli nüfusun gerçek oranı kaçtır? Muhtemelen bu oran Suriye'deki toplam nüfusun yüzde 5 ile 10’u arasındadır. Peki ya şimdi? Bu oran halihazırda yüzde 50’ye ulaştı. Arap Birliği kendisine şu soruyu sormalıdır: Burada devletin resmi bir sözcüsü mü var yoksa halkın bir sözcüsü mü? Suriye halkı, rejimin abası altından firar ederek büyük bir cesaret gösterdi.
İran
Bazı Arap ülkeleri, Suriye’nin Arap Birliği üyeliğinin geri verilmesinin İran tarafından dışlanmasına yol açacağını düşünüyor. Bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz?
- Ne çılgınca bir fikir. Öncelikle İran, Suriye devleti ve toplumu içerisinde oldukça sağlam dayanaklara sahiptir. Durum, Lübnan'daki Hizbullah veya Irak'taki Şii milisleri kadar kötü değil elbette. Fakat bu iki çarpıcı örneğin, özellikle de Irak örneğinin gidişatını biliyorum. Oldukça endişe verici. Bunun yalnızca bizim için değil aynı zamanda Suriye rejimi ve Rus tarafı için de endişe yarattığını biliyoruz. Zira burada İran tarafından kurulan, mali olarak desteklenen ve teçhiz edilen milisler var. Suriye'deki faaliyetlerinde Tahran'dan doğrudan talimatlar alıyorlar.
İnsanların düşünmesi gereken bir başka husus ise rejimin kendisinin acımasızlığıdır. Venezuela'da veya Kuzey Kore'de olanlar ile karşılaştırıldığında bile acımasızlığıyla ön plana çıkıyor. Suriye rejimi, halkını katletmek ve terörize etmek dışında bir yol bilmiyor. Özellikle de Sünni vatandaşları. Bu doğrultuda söz konusu rejimin politikalarını veya araçlarını değiştireceğini düşünen var mı? Suriye halkı bu başkanını tekrar kabul edecek mi? Bu cellat ve katil başkanı mı? Hayır, elbette. O devleti totaliter ve acımasız bir şekilde yönetiyor. Hangi ülke Suriye rejimi gibi vahşi bir rejimle ortaklık kurmaya hazır? Sadece Rusya ve İran var. Körfez ve diğer Arap ülkelerinin Beşşar Esed gibi biriyle uzlaşacaklarını sanmıyorum. Onu İran yörüngesinden uzaklaştırabileceklerini iddia edebilirler, fakat bunun kesinlikle mümkün olmadığını düşünüyorum. İran, Suriye’deki muhalif güçler ile olan savaşta Hizbullah ve Şii milislerine daimi olarak destek verecek. Arap ülkeleri böyle bir durumda bu rejimi kabul ederler mi? Hayır, asla böyle bir şeyi kabul etmeyecekler. Bunun sorumluluğunu taşıyamazlar. İran ve Rusya'nın da bunu yapması gerektiğini düşünüyorum.
İsrail saldırıları
İsrail son zamanlarda Şam çevresinde ve Şam-Beyrut otoyolunda bir dizi hava saldırısı gerçekleştirdi. Bunun hakkında ne düşünüyorsunuz?
- ABD İsrail'in kendini savunmaya yönelik çabalarını destekliyor. İsrail, İran'dan gelen daimi varoluşsal bir tehditle karşı karşıya. İran'ın öncelikli görevinin İsrail'i yok etmek olduğunu defalarca söyledik. İran tarafı, İsrail'in güvenliğini tehdit etmek amacıyla Hizbullah'a uzun menzilli silahlar temin ediyor. Suriye içindeki İran yanlısı unsurları biliyoruz. İsrail, Suriye'deki insani kayıplar karşısında dikkatli olmakla birlikte bu konuda gerekli önlemleri alma hakkına sahiptir. Bu nedenle İsrail’i mümkün olan her şekilde desteklemeye devam ediyoruz.
İsrail'e ne tür bir destek sağlıyorsunuz? Politik mi lojistik mi? Yoksa Irak sınırına yakın et-Tanf askeri üssü aracılığıyla mı?
- "İsrail'in kendisini koruması için gerekli tüm desteği veriyoruz ve bu destek Esad’ın komşusu olan Ürdün, Türkiye, Irak ve Lübnan'ı da kapsıyor."
İsrail Savunma Bakanı geçtiğimiz günlerde yaptığı açıklamada, İsrail'in çabasının amacının Suriye'deki İran etkisini azaltmak değil, sona erdirmek olduğunu belirtti. Sizce bu hedefe ulaşılabilir mi?
- Bu hususta takip ettiğimiz siyaset, 2011 sonrasında ülkeye giren diğer tüm yabancı askeri güçlerin yanı sıra İran kuvvetlerinin de Suriye’den bütünüyle çekilmesi etrafında dönüyor. Buna bizim kuvvetlerimiz ile Türkiye ve İsrail de dahil.
Rus kuvvetleri ne olacak?
- Rus kuvvetleri 2011 yılından önce Suriye topraklarına girdikleri için burada bir istisnayı teşkil ediyor. İç savaş patlak verdikten sonra ülkeye girdiler. İsrail ve Türkiye'nin karşı karşıya olduğu tehditlerin izole edilmesi temelinde siyasi bir çözümün sağlanması durumunda bu ülkeler geri çekilmeye hazır olacaklar. Bu İran yanlısı güçlerin de Suriye'yi terk etmesi anlamına geliyor.
Davranış değişikliği
ABD yaptırımlarının devam ettiğini ve yürürlükte olduğunu söylediniz. Ayrıca bunun göstergelerinden bahsettiniz. Bunlar nelerdi?
- Kan akıtmakla karakterize olan ve idari bakımdan yetersiz olan bir rejim ülkenin birliğini korumakta ve yabancı yatırımları çekmekte başarılı olamaz. Kim parasını bu şekilde yönetilen bir ülkeye yatırmak ister? Rejim, altyapının tamamen çökmesine yol açan bir iç savaşa yol açtı. Suriye para birimindeki düşüş göz önünde bulundurulduğunda ve burada yerel bir ekonominin mevcut olduğunu düşündüğümüz zaman mevcut durum hakkında hüküm vermek zor. Onlar, Suriye GSYİH'sının 4 katı olan 244 milyar dolar değerinde mal satın aldığını iddia eden yalancı rejimi destekleyen kişilerdir. Bunun yanı sıra neyin Suriye rejiminin eylemleriyle ve neyin uygulanan uluslararası yaptırımlarla ilgili olduğunu da söylemek zor. Suriye ekonomisi ile ilgili genel olarak, halihazırdaki ekonomik durumun bütünüyle rejim kaynaklı olduğunu söyleyebilirim. Ekonomik yaptırımlar rejimin başındaki isme yakın olan kimseler için durumu daha da kötüleştiriyor. Ulaşmaya çalıştığımız şey budur. Esed’i desteklemeye devam ettikleri takdirde kendilerini müphem bir geleceğin beklediğini onlara göstermek istiyoruz. Siyasi bir geçiş için onlara baskı yapılmalıdır.
Uluslararası yaptırımların Suriye rejiminin davranışlarını değiştirmeye zorlayacağını söylemiştiniz. Sizce bu nasıl olacak?
- Bunun farklı araç ve yöntemleri birleştirme meselesi olduğunu düşünüyoruz. Ülkeyi terk eden Suriyeli nüfusu yüzde 50 dolayında. Devlet, ciddi bir insan kaynağını kaybetti. Rejimin kontrolü altında olmayan bölgeler, ABD de dahil olmak üzere büyük dış güçler nedeniyle bir daha asla kontrol altına alınmayacak. İran ve Suriye güçlerini havadan hedef alan İsrail saldırıları devam ediyor. Yeniden yapılandırmaya dair gösterilen çabalarda uluslararası yardımın eksikliği söz konusu. Aynı şekilde Suriye rejimi, Arap Birliği ve Avrupa Birliği (AB) tarafından da dışlandı. Bütün bunların en nihayetinde Suriye rejimini hayali bir askeri zafer elde etmeye devam etmek yerine siyasi bir çözüme ulaşmak için ilgili taraflarla müzakere masasına getireceğini düşünüyoruz.
İdlib
Rejimi İdlib'den uzak tutmanın stratejik bir hedef olduğunu söylediniz, öyle değil mi?
- Evet, tamamen doğru.
Ayrıca Türkiye'nin İdlib'deki aşırılık yanlısı gruplarla savaşmasını istediğinizi de söylediniz?
- Evet, bunu gerçekten istemekle birlikte bunun işaretlerini de görüyoruz.
Bu iki hedefi aynı anda nasıl birleştirebilirsiniz: Bir taraftan aşırılık yanlısı gruplarla savaşırken diğer yandan İdlib'i Suriye rejiminin kontrolünden uzak tutmak? Ayrıca Türkiye ile Rusya’nın İdlib anlaşması hakkında ne düşünüyorsunuz?
- Bu anlaşmanın, Türkiye'nin ‘Heyetu Tahriru’ş Şam üzerindeki sürekli baskısıyla' yürürlükte olduğunu düşünüyorum. İddia edildiği gibi örgüt, Suriye'deki Rus kuvvetleri için doğrudan bir tehdit oluşturmuyor. Bilakis terörist bir grup olduğu için hepimiz için tehdit oluşturuyor. Aynı zamanda İdlib'deki mutedil muhalif güçler için de bir tehdittir. Suriye rejiminin İdlib'e saldırması için herhangi bir neden, mazeret veya gerekçe görmüyoruz. Bundan bağımsız olarak Türkiye’nin mevcut durumla olan muamelesini bir bütün olarak memnuniyetle karşılıyoruz. Eylül 2018’den bu yana -bahsettiğiniz anlaşma da dahil olmak üzere- buna taahhütlerine riayet ediyorlar. Bu iyi bir şey.
Hala bir anlaşmanın var olduğunu düşünüyor musunuz?
- En azından önümüzdeki birkaç ay boyunca devam edeceğini düşünüyorum.
Fırat’ın doğusu
ABD güçlerinin bulunduğu kuzeydoğu Suriye'ye geçmek istiyorum. Son zamanlarda Rus tarafının oraya daha fazla askeri güç gönderdiğine tanık olduk. Kamışlı askeri üssünün kontrolünü ele geçirdiler. ABD güçlerinin mevkilerine yaklaşmaya devam ediyorlar. O bölgedeki durum hakkındaki değerlendirmeniz nedir?
- Rus tarafının askeri polis güçleri var. 3, 4 veya 5 araçlı devriyelerle hareket ediyorlar ve bazen oraya bazen de buraya gelip gidiyorlar. Fakat sahada ciddi bir Rus askeri varlığı yok. Rus işgali diye bir şey söz konusu değil. Aynı durum, Kamışlı ve Deyrizor’daki birkaç askeri üs dışında Suriye hükümeti için de geçerlidir. Aksine sahada bulunan güçler, terör örgütü DEAŞ’a karşı müttefikimiz olan Suriye Demokratik Güçleri’dir.
Başkan Donald Trump, geçen aralık ayında ABD askeri güçlerini kuzeydoğu Suriye'den çekmekten söz etti. Bu güçler hala bölgede konuşlanmış bir vaziyette. Ne zamana kadar burada kalacaklar?
- DEAŞ terör örgütünün bütünüyle ortadan kaldırılması olan görevimiz sona erene kadar kuvvetlerimiz orada kalacak.
Burada ‘açık uçlu bir askeri görevin’ bulunduğundan bahsedebilir miyiz?
- ‘Açık uçlu’ ifadesini kabul etmiyorum. Az önce söylediğimi teyit ediyorum sadece.
Bölgeden çekilmeden önce Suriye Demokratik Güçleri’ndeki müttefiklerinize ne söyleyeceksiniz?
- Şu anda bütünüyle bir geri çekilme gündemimizde yok. Zira henüz DEAŞ’ın tamamen ve daimi olarak yenildiğine tanık olmadık.
Rusya
Washington ve Moskova arasındaki ilişkilere dönelim. Washington, Moskova ve Viyana'da bazı ABD'li ve Rus yetkililer arasında görüşmeler var. Bu bağlamda tam olarak neredesiniz? ‘Adım-adım’ yaklaşımı hala devam ediyor mu?
- Rus tarafıyla çeşitli düzeylerde görüşmelerde bulunduğumuzu biliyorsunuz. Dışişleri Bakanı Pompeo, Rus mevkidaşı Sergey Lavrov ve Devlet Başkanı Vladimir Putin ile Suriye'deki durumu tartışmak ve oradaki siyasi çözüm hakkında konuşmak için Soçi’ye gitti. Sayın Lavrov ile ortak bir basın toplantısı düzenledik. Tüm bu gelişmeler biliniyor ve kaydediliyor.
Rusya'nın Şam aleyhindeki eleştirileri hakkında ne düşünüyorsunuz?
- Rusya'nın Suriye'de neler olduğunun farkında olduğunu düşünüyoruz. Rusya’nın Şam’a karşı başlattığı basın kampanyası, Moskova'nın Suriye'de kendisine sadık olan her türlü müttefikin farkında olduğunun kanıtıdır. Bu olaylar, kendileri hakkında gerekeni söylerler.
Moskova ve Şam arasındaki atmosferin gerildiğini düşünüyor musunuz?
- Az önce söylediğim gibi olaylar, kendileri hakkında söylenmesi gerekeni söylerler. Bir gazetecisiniz ve makale yazarken insanların yazdıklarınızı okumasını istersiniz değil mi?
Yazılanları tasdik ediyor musunuz?
- Gazetelerde yazılanlara inanın.
Rus tarafı bu konuyla ilgili olarak sizinle iletişim kurdu mu?
- Diplomatik görüşmelerin ve müzakerelerin ayrıntılarını muhataplarımızla paylaşmıyoruz.
Seçimler
Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü (OPCW) yayınlanan raporun, 2017 yılında Hama kırsalındaki saldırı için Şam rejimini suçladığını ve Şam'ın da bu saldırı ile bağlantısını reddettiğini biliyoruz. Sizce bu süreçteki bir sonraki adım ne olacak?
- Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü’nün (OPCW) raporları tarafsız olmakla birlikte bu eylemler, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'ne (BMGK) karşı sorumlu olan Suriye rejiminin üst mercilerine atfedilmiştir. Suriye rejimi ve Rus tarafı, BM’nin gözetiminde olan ve askeri olarak hedef alınmaması gereken yerler arasında bulunduğu bilinen tesisleri hedef aldı. BM’nin, insani yardımların bu bölgeye ulaştırılamaması dolayısıyla farklı sınır geçişlerinden bahsettiğini görüyoruz. Almanya'da, Suriye'deki sistematik işkence ile ilgili mahkemelerin devam ettiğini biliyoruz. Bu, ‘hesap sorma buzdağının’ sadece görünen kısmı. BM ve çeşitli medya kuruluşlarıyla birlikte Suriye rejiminin ve rejimle yakından ilişkili olan tarafların ahlaki açıdan iflas etmiş olduğunu göstermek için elimizden gelenin en iyisini yapıyoruz.
Birleşmiş Milletler (BM) gözetimindeki barış süreci ne durumda? BM'nin Suriye Özel Temsilcisi Geir Pedersen’den başka bir haber aldık. Suriye Anayasa Komitesi’nin gündemiyle ilgili olarak hükümet ile muhalifler arasında bir anlaşma imzalandığını söyledi.
- Onun bütün çabalarını destekliyoruz. Aynı zamanda Suriye’nin tamamında ateşkes ilan edilmesi için yaptığı çağrının ve üzerinde uzlaşılan gündem uyarınca bir anlaşmaya dayanma konusundaki çabasının da yanındayız. Bu, atılacak küçük adımlardan biri. Fakat bizden büyük destek görüyor.
Son zamanlarda BM’nin gözetiminde ve himayesinde önümüzdeki 2021 yılında yeni başkanlık seçimi hakkında yapılan konuşmaların gerçekçi olduğunu düşünüyor musunuz?
- Seçimler, yapılacak doğru işlerden biridir. Esed bu yıl veya gelecek yıl başkanlık seçimlerini yaparsa, uluslararası arenadan dikkate değer bir teyit alamaz. Ayrıca uluslararası toplum tarafından reddedilecek. Uluslararası toplumun, seçimlerin BM’nin gözetiminde gerçekleşmesi yönündeki çabalarını artırması, tek çıkar yoldur. ABD hükümeti bunu destekliyor. Bu husustaki tutumumuz sabittir ve değişmeyecektir. Suriye'deki şiddet ve düşmanlıkların sona ermesi için bölgedeki etkili taraflarla birlikte çalışmayı dört gözle bekliyorum.
Başkanlık seçimlerini gerçekçi buluyor musunuz?
- Bazı insanlar bunun gerçekçi olmadığını düşünüyor. Yine bazı kimseler iki yıl önce muhaliflerin İdlib bölgesindeki son kalesinin dayanmayacağını ve uzun süre ayakta kalamayacağını düşünüyordu. Diğer bazı kimseler ise Suriye hükümeti ile muhalif güçlerin temsilcilerinin Cenevre'de bir araya gelmelerinin imkansız olduğuna inanıyorlardı. Fakat aradan iki sene geçmesine rağmen muhaliflerin kalesi dayandı ve hükümet ile muhalefet temsilcileri görüşmelerde bulundular. Uzun vadede bile olsa başarıya ulaşan politikalar ortaya koyduğumuza neden güvenmiyorsunuz? Bütün bunlar, gelecekte daha büyük başarılar elde etme potansiyeline sahiptir.