Abdurrahman Dilipak
ABD Türkiye’ye savaş mı açtı
ABD’ye anladığı / kullandığı dille cevap verelim: F. Gülen’i ve ona yardım ve yataklık edenleri hemen bize gönder bekliyoruz. Arkasından, devam edelim, ülkenize kabul ettiğiniz ve bölgede bize karşı desteklediğiniz, himaye ettiğiniz teröristleri bize verin. Terör ve darbe girişiminin arkasındaki isimlere de yaptırım uyguluyoruz. ABD’nin yaptığı yanına kâr kalmamalı. ABD’ye bu “savaşında” yardım ve yataklık edenler de aynı şekilde muhatap alınmalı. Niye piyonlarla uğraşıyoruz ki. Asıl fail ortada! Bir NATO üyesi ülke, bir başka NATO üyesine karşı, terör örgütleri üzerinden saldırıyor. Bir NATO ülkesi, diğer bir NATO ülkesine karşı, bölgedeki devletlerle yeni bir askeri pakt kurma gayretinde. Aynı ülke daha önce gerçekleştirilen darbelerin faili değil mi, faili meçhul cinayetlerin arkasındaki ülke değil mi? Hani şu özel harp, kontrgerilla filan diyoruz ya, onlar kimin eseri idi. Eşref Bitlis’i kim öldürdü? Muhsin Yazıcıoğlu cinayetinin arkasında kim vardı? Prof. Dr. Esad Coşan’ı kim niçin ortadan kaldırmak istiyordu! Ankara ABD’den gelen oyalama taktikleri ile daha fazla oyalanmamalı. Dün Zarrap üzerinden Halk Bankasına bir yaptırım planından söz ediliyordu. Bugün bu işi Brunson üzerinden bir adım daha ileri götürdüler. Adalet ve İçişleri Bakanı ile ilgili yeni bir yaptırım kararı açıkladılar. ABD hiçbir sözünde durmuyor. Terör ve darbe konusunda suçüstü oldular. ABD ekonomik ve siyasi açıdan saldırıyor. Bu son “yaptırım” kararının şöyle bir örtülü anlamı da var: Adalet ve İçişleri Bakanına yaptırım kararı aldığına göre, bu makamlardan gelen talepler de askıya alınacak. Yani FETÖ’cülerin iadesi konusunda bu kararla birlikte askıya alınmış oluyor. Ankara bu durumda, önce NATO ülkeleri ve uluslararası örgütleri, daha sonra da tüm ülkeleri gelişmeler konusunda bilgilendirmesi gerek.. ABD’nin bu yaptığı yanına kâr kalmamalı. Bir ülkeye yapılan bir haksızlık diğer bütün ülkelere yöneltilmiş bir tehdittir aynı zamanda. Kesinlikle bu “düşmanca” tutum, BM Genel Kurulunda tartışılmalı. Muhalefet de aklını başına almalı. Başkanlık bürokrasisi hızla oluşturularak görevine başlamalı. Belki yerel yönetim seçimleri de erkene alınarak Türkiye yoluna devam etmeli. Öyle anlaşılıyor ki, bu dönemde Adalet, İçişleri, Ekonomi, Savunma ve İstihbarat en önemli kurumlar. Öyle anlaşılıyor ki, bu noktada Ankara “İdam” kararı ile darbecilere ve terör örgütlerine karşı tepki verecek. Ankara’dan da farklı bir yaptırım kararı gelebilir. Ankara tek başına değil, ama blok olarak karşı bir hamle gelebilir.. Ankara aynı ile misilleme yapacaktır. Dahası, bana kaırsa Türkiye’deki Amerikan üslerini de askıya alalım, en azından bir uçtan kapatmaya başlayalım. Beyaz Saray’ın yaptırımlarından sonra Kongre, Hazine ve Pentagon’dan yeni yaptırım kararları gelebilir. Zaten F-35 ve kredi anlaşmaları konusunda kongrede Türkiye karşıtı kararlar ile ilgili süreç devam ediyor. Trump da bunları imzalayacaktır. Sonra da, yaptırımlarla ilgili 90 gün içinde bir eylem planı hazırlanacak. Yani Ağustos, Eylül, Ekim hep bu konu gündemde olacak. Kasımda Amerika’da seçim var. Göreceksiniz, beyaz adam rüzgâr ekiyor, fırtına biçecek. Bizim içinde zorlu bir süreç olacak. Şimdi Erdoğan 100 günlük eylem/niyet programını açıklarken, 100 günlük, 2. yeni bir plan daha hazırlamak zorunda kalacak. Türkiye bu tür meydan okumalara takılıp kalmadan yoluna devam etmeli. Görelim Mevla’m neyler. Bize şer gibi gelen bir şeyde Allah hayır murat etmiş olabilir.. Allah’ın kolaylaştırdığından daha kolay bir iş yoktur. Allah bize düşmanlık yapanların işlerini sarp dağlara sardırsın. Bu karar, aynı zamanda ABD’nin İsrail’in yanında durduğunu gösteriyor. İç politikada ise Evengalistlere verilen bir mesaj var. Dahası, ABD’nin Sincar, Afrin ve Şam üzerinden vereceği mesajı da görmek gerek. BM, AB, NATO ve diğer ülkelerden gelecek mesajlara bakmak gerek. Tabi piyasa bu kararı nasıl değerlendirecek. Muhalefet bu karardan sonra nerede duracak onu da görmek gerek. Bana kalırsa bu konuda sadece Başkanlık ve bakanlık düzeyinde bir tepki değil, TBMM olarak bir tepki verilmesi gerek.. Bu konuda yasama, yürütme, yargı ve toplum olarak bir “Milli Duruş”a ihtiyaç var. ABD’nin bu davranışı aslında bir yargı konusu da olabilir.. ABD açıkça darbecilere ve teröre destek vermektedir. Bu sadece iç hukuk açısından değil, “Uluslararası Ceza Mahkemesi” açısından da suç olan bir davranıştır. ABD’nin bu yaptığı bir akıl tutulması, siyasi magandalıktır. ABD’nin gücü karşısında dizleri titreyenler, Talût ve Calût kıssasını okusunlar. Kur’ân-ı Kerim’de Bakara 246, 247, 248, 249, 250 ve 251. ayetlerde anlatılmaktadır. Hatta namazlarda bunu okuyalım. Calût’un o güçlü ordusuna karşı, 313 mü’min “Ey Rabbimiz !.. Üzerimize sabır boşalt, ayaklarımızı sabit kıl, kâfirler topluluğuna karşı bize yardım et. ( Bakara -250)” diyerek yola çıktılar. Oysa yola çıktıklarında 80.000 kişi idiler. Irmağın suyundan içenler nehrin öbür tarafında kaldılar. O “haram” işlere dalanları ırmağın öbür tarafında bırakalım. Onlar sırtımızda birer kambur. Bize, bir çoban (Talut), bir Davud, bir de sapan yeter. Yeter ki, Allah’ın yardımı bizimle olsun! FETÖ’cülerin iktidara müdahelesi, Türkiye’de tarikat ve siyaset tartışmasına sebep olurken aslında bütün bu gelişmeler ABD’de Evengalistlerin Beyaz Saray üzerindeki etkisi ve baskısı olarak tartışılmaktadır. Evengalisttler ABD’de % 30 gibi siyasi bir baskı gücü oluştursa da, bu durum ABD’de de giderek daha fazla üzerinde tartışılan bir konu olarak öne çıkıyor. Tamam, ABD böyle bir çıkışla kasım ayında yapılacak kongre seçiminde bu çevrelerin desteğini almak için böyle bir çıkış yapıyor olabilir ama bunun geri tepecek ve iki ülke arasında telafisi güç yaralar açabileceğini de hesaba katmaları gerek. ABD bu anlamda özgür, demokratik bir ülke olmaktan çok global bir terör üssü, darbecileri destekleyen, finansal tetikçilerin himaye edildiği ve diktatörlüklerin koruyucusu ve işbirlikçisi bir ülke olarak görülüyor. Selam ve dua ile. Yeniakit