Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

AB’nin tarlası olmak

AB’ye başvururken, batılılar bize, “bırakın batının sanayisi olmayı, bizim bahçıvanımız olsun” diyorlardı.

Batılı ülkelere, domates, patates, elma yetiştirecektik. Bu bize hedef, ideal olarak sunulmuştu. Yarım asrı aşkın bir zamandır AB kapısında bekletiliyoruz. Sonunda batının çöplüğü olduk.

Evet, evet, içimiz dışımız çöp oldu. Çöp ilaçlarını, çöp gıdalarını, sınai çöplerini getirip bırakıyorlar. Çöp fikirlerini de.

Bir dönem nükleer atıklarını getirmişler. Bir dönem Karadeniz sahillerine kimyasal atık varilleri sahillerimize vurdu.

Biz onlara domates yetiştireceğiz zannederken, topraklarımız savaş tarlalarına döndü. Gemileri Marmara’ya atıklarını boşalttı gün geldi.

Tabi Türkiye NATO’ya girdiğinden beri, bir savaş paratoneri görevi yapıyor. “Ucuz asker deposu”yuz NATO’nun. Nazım’ın şiirini biliyorsunuz! NATO’nun sıçrama tahtasıyız, ileri karakoluyuz. Ne derseniz deyin. İncirlik’te atom başlıkları olduğunu bilmeyen yok. Domuzlar Körfezi çıkarmasında öğrendik ki, daha sonra ABD’nin Sinop’taki atom başlıkları ile Rusların Küba’daki atom başlıklarının sökülmesi bir takas anlaşması sonunda olmuşuz. Yani bir nükleer çatışmanın eşiğinden dönmüşüz.

Daha dün Çin ve Almanların CoVID aşıları konusunda bedava denekleri olmadık mı?

Hem de bütün risk ve sorumlulukları bize ait diye onam vererek, zorunlu ve fakat gönüllü imiş gibi, savcılarımız uyurken, uyanık bir savcıyı da “alem-i ibret” olarak görevden el çektirerek. Bakalım bekliyoruz, vicdanın kırıntısı kalmış mı o dosyayı inceleyecek kanun adamlarının.

Nasıl bir rapor düzenleyecekler ve o kurul nasıl karar verecek! Bana söyler misiniz, şimdi hangi savcı, işin içine bu global çetenin karıştığı yolsuzlukların üzerine gidebilir! Onlara gelince bizim yasalarımız da çöp hükmünde.

Eskiden Çinlilere acırdık, aylık 100 dolara talim ediyorlar diye. Şunu es geçiyorduk, sosyalist ülkelerde devlet ev, temel ihtiyaçları garanti ediyor. O harçlık. Komünist ülkelerde bir işçi 100 dolarla geçinir ama batılı ülkelerde 1000 dolarla geçinemez. Onun için bizde bir doktor asgari ücretin iki katına talim eder, batıda bir işçi bizdeki doktorun iki katı maaş alır.

Ta İngiltere’den Türkiye’ye plastik atık getireceksin ve burada dönüştürüp, tekrar bunları batıya ihraç edeceksiniz. Çevre anlaşması buna amir. Sanayi ambalajının belli bir oranı geri dönüşümden olacak. Onun için İngiltere’den buraya çöp taşınır ve bu ürünler geri o ülkeye gönderilir. Peki, bunun ekonomisi nasıl oluyor. Oluyor işte. Bu işletmelerin enerji tüketimine ve faturasına bakın bakalım. Benim işletmecim işini bilir. Bir de işçi mi dediniz, göçmen işçiler ne güne duruyor. Vergisi, sigortası, işler yolunda. Tabi bir de kalan atıkların imhası söz konusu, onun da bir yolunu buluyorsanız, yolunuzu buluyorsunuz demektir.

Peki, niye sormazsınız, bu adamlar Humanoid siber ordular kuruyorlar da, niçin kendi çöplerini ayıracak robotlar üretmiyorlar.

Hani bunlar şeyi bütün ayrıntısı ile görebiliyorlardı ya. Hiç de hata yapmıyorlardı, ekmek su da istemiyorlar. İngiltere’de boş arazi mi kalmadı yoksa. Bu işi isterlerse deniz altında üstünde bir plato kurup yapabilirler. Yeraltında da yaparlar. Peki, niye yapmıyorlar. Türkiye’deki Suriye’lilere iş çıksın, Türk ekonomisine katkı olsun diye mi?

Kaçak elektrik konusunu sordum, “ee, hocam cami de kaçak elektrik kullanıyor” dedi biri. Cami ve cemaat deyince rüşvet, torpil, hırsızlıkla anılan bir topluluk olmak utanç verici. Yeni yapılan bazı camilerin banileri ile ilgili konuşulanlar aslında caminin ruhuna karşı işlenen bir cinayettir.

Global resetçiler “çöp insanlar”dan söz ediyorlar ve bunları kompoza dönüştürüp, ekim alanlarına serpmekten söz ediyorlar. MetaVerse de zaten bu, beyinleri ve genleri kopyalanmış çöp insanlar birer Avatar olarak dolaşacak. İhtiyaç duyulduğunda MetaVerse’in merkezinde yer alacak olan Genesis’teki (Yaratış merkezindeki) yeni tanrılar, bu gen ve beyinlerden genom teknolojisi ile yeni Kimerik/Klonoid insanlar üretecekler. Eğer ürettiğinizden fazla tüketiyorsanız, toplumsal ihtiyaç sizin varlığınıza gerek duymuyorsa, “politik ömrünüzü” tamamlamışsanız resetleneceksiniz. Unutun o eski normları, dininizi, ahlakınızı, geleneğinizi, hayallerinizi, siz biyolojik insanın son örneklerisiniz.

Gelecekte dönüştürülecek olan, çöpleriniz değil, siz olacaksınız. Resetlenecek olan sizsiniz aslında. Tek TIK’lık bir canınız olacak yakın gelecekte, bu senaryoya göre, Starlink, 5G, NeuraLink ile siz artık sadece NESNE’siniz.

Allah o zalimleri birbirine musallat etsin de, mazlumların başına musallat olmasınlar diyeceğim de, mazlumların onlardan korkusundan ya da onlara yakın durarak menfaat umudu ile aslında onların ayakta kalmasına yardımcı olduklarından musibet onların yakasını bırakmıyor. İçimizdeki beyinsizlerin işledikleri yüzünden bir helaka doğru koşuyoruz sanki. Neyse ki, “Kum fe enzir” görevini yerine getirenler Allah’ın yardımı ile kurtuluşa erecekler. Bizim içimizden birileri de işi gücü bırakıp, zalimleri hakka çağırmak yerine onların kendi aralarındaki menfaate dayalı kirli savaşlarını sona erdirmeleri için onlara arabuluculuk teklif ediyor. “Barış daha iyidir” ama bu barış soygun mirasını paylaşamayanların, kendi aralarındaki kavgayı sona erdirmeleri, şeytani güçlerin birliklerinin sağlanması için olmamalı. Savaşımızın da, barışımızın temelinde de Allah’ın rızası olmalı. Pax Roma / Roma Barışı gerçek barış değildir.

Zalim tanrılar(!?) ittifak yaparlarsa, mazlumların işi daha da zorlaşır.

Zalimler çatışırken, onlara yardım edersek, ya da zalimlerden birinden yana taraf olursak o zaman o ateş bize de dokunur. Bize düşen, Hakk’ın, hakikatin yanında yer almaktır. Her taraftaki mazlumlardan yana olmak ve onları Hakk’a çağırmaktır. Yoksa bu kirli oyuna taraf olan herkes cehenneme çöp ya da odun olacaktır. Bu belki, ancak, hakkı esas alan bir taktik olarak bizi ilgilendirebilir. BOP’tan çıkartacağımız derslerimiz olmalı. Yoksa halimiz yaman.

Sahi bu İngilizler neden bu çöpleri kendileri işlemiyorlar ya da daha yakın bir ülkeye değil de, bunları Adana’ya gönderiyorlar. Bunun bir mantığı olmalı.. Sonunda bu bilinmeyen bir iş, yüksek bir teknoloji filan da gerektirmiyor. Ya da bugün, bu işin bu şekilde haber yapılmasının sebebi ne? Bu bilinmeyen bir iş değil. Her sektörde olduğu gibi bu işi namusu ile yapan da vardır, yapmayan da. Sapla samanı ayıracak olan ise belediye, devlet ve yargı, STK, meslek odalarıdır. Her yerde irili ufaklı bir sürü mafya oluştu, siyaset, bürokrasi, sermaye arasında mafyöz ilişkilere bir de cemaat yapıları dâhil olunca her yerden pis kokular gelmeye başladı. Son zamanlarda garip işler oluyor. Yazık. Ramazan’a girerken, biz tahir olalım derken, ne pisliklerle uğraşıyoruz.

Tevbe edip arınanlara ve insanları arınmaya çağıranlar, onlar mahzun olmayacaklar, o herkesin yaptıklarının hesabının sorulacağı gün. O gün defterleri sol elden verilecek olanlar, akılları, kalpleri ve elleri, dilleri ve yüzleri kirlenenler ve kirletenlere gelince onlarının vay haline. Selam ve dua ile.

Not: Adana’da 5’i büyük 250 kadar dönüşüm işletmesi varmış. Yerli atık plastik işleyeni de var, yabancı atık işleyeni de. Yerliden % 30, ithalden % 90’ın üzerinden geri dönüşüm elde ediliyormuş. Sektörden kaynaklanan sorun da var, bürokrasiden kaynaklanan sorunlar da. Önemli bir istihdam alanı. Ama işin insani boyutu, çevre ve sağlık boyutunun ince elenip sık dokunması gerekiyor.

Tek sorun ithal çöp değil. Esasında bu bir çevre işi. Atık plastiklerin ekonomiye dönüştürülmesi işi. Bu işin İngiltere’den bugün bu şekilde gündeme getirilmesi ayrı bir soru. Bunlar mı, yoksa zirai ilaç, gübre, deterjan, kozmetik vb. ev kimyasalları mı çevreyi daha çok kirletiyor yoksa dönüşüm şirketleri mi! Bu da ayrı bir paradoks değil mi? Deveye sormuşlar, neren eğri, cevabı siz biliyorsunuz! Haksızlık yapma konusunda Allah’tan korkan, işini hakkı ile yapanlara selam olsun.

Bu yazı toplam 597 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar