AB'ye Hristiyan-Müslüman ayrı mı tavrı
Başbakan Erdoğan, İsrail'in Gazze'ye saldırıları konusunda Avrupa ülkelerini sert dille eleştirerek, "Hristiyan-müslüman ayrımcılığı yapıyorsunuz" dedi ve bir hatırlatmada bulundu:
Belçika'nın Hasselt şehrinde Türk kökenli halka hitabından sonra Brüksel'e gelen Erdoğan, Avrupalı Türk Demokratlar Birliği'nin düzenlediği ve Türk dernek başkanları ile işadamlarının katıldığı toplantıda konuştu.
Başbakan Erdoğan bir kez daha İsrail'in Gazze'ye saldırılarına değinerek, Batılı ülkelerin konuya hassasiyet göstermesi noktasında Hıristiyan-Müslüman ayrımı yapıldığını öne sürdü.
Gürcistan'daki olaylara anında müdahale ettiğini ve insani yardımın ulaşması için her yolu denedeğini söylediği Avrupa'nın Gazze'de aynı çabayı sarf etmediğini ifade eden Erdoğan, "Maalesef AB, bu anlamda ayrımcılık yapıyor" dedi ve şunları söyledi: "Hamas yüzde 70 oyla işbaşına gelmiş siyasi bir partidir. Sen İsrail olarak bu partinin birçok milletvekilini tutuklamışsın ve bölgeyi de üstü açık cezaevine getirmişsin. İzin olmadan bir kasa domates sokmak mümkün değil. Jeneratöre bile başka amaçlarla kullanılır diye müsaade etmiyorlar. Ben bile bir başbakan olarak Ramallah sınırında yarım saat içeri girebilmek için bekledim. Dünya, Filistin halkının seçimle getirdiği Hamas'a saygı göstermiyorsa sorarım; hani demokrasi istiyordunuz. İkircikli demokrasi olmaz. Halkın elinden tüm demokrasi aletlerini alıp mahkum edip, sonra demokratiğiz diye seçimlere gidiyorsunuz. Maksat dostlar alışverişte görsün."
Türkiye - AB ilişkilerine ve müzakere sürecine de değinen Başbakan, müzakere sürecinin çok ağır ilerlediğini ve Avrupa'nın sürekli nazlandığını söyleyerek, "Her dönem ikişer başlık açıyorlar. Ümit ediyoruz ki artık bu üç veya dört olur. AB Genel Sekreterliği'ni bir bakanlık çatısı altında topladık ve İstanbul Milletvekilimiz Egemen Bağış'ı da AB'den sorumlu Bakan ve Başmüzakereci yaptık. Artık daha sık ve yoğun çalışmalarla AB sürecini ilerletebileceğiz. Ancak bizim her çabamıza rağmen bu şekilde devam ederlerse şunu da iyi bilsinler; Türkiye bir şey kaybetmez, AB kaybeder. Medeniyetler ittifakı projesini biz niye yapıyoruz; bu kaybı önlemek için yapıyoruz. Bakın işte Huntington da öldü. Dünya ona da kalmadı. Medeniyetler Çatışması dedi ne oldu? İyi mi oldu? Sonunda Medeniyetler İttifakı için çalışan biziz" ifadelerini kaydetti. Belçika'daki Türk kökenli vatandaşlarla da ilgili konuşan Erdoğan onlara şöyle seslendi: "Siz artık Avrupalı Türklersiniz. Anaokulundan itibaren eğitime ve entegrasyona önem verin. Bir kez daha hatırlatıyorum ki biz asimilasyonu değil entegrasyonu savunuyoruz. Çalışmadan işsizlik sigortası ile yaşarım anlayışından kurtulmak lazım. Artık boynu bükük bir Türkiye ve Türk imajı yok. GSMH'miz bugün eskilerin çok üstünde. Gururlu ve başı dik bir Türkiye'nin gururlu ve başı dik evlatlarısınız. Arık esnaflıktan sanayiciliğe geçmeniz lazım. Bu sınıfı atladığınız takdirde bu hepimiz için büyük bir aşama olacaktır."
Erdoğan, toplantıda Türkiye-AB ilişkileri konusunda, "Avrupa Politika merkezi yetkililerine bu buluşmayı sağladığı için çok teşekkür ediyorum. Türkiye 3 kıta arasında sorunlarla dolu bir bölgenin tam ortasında yer alıyor. Bu da sorunlarla yakından ilgilenmemize sebep oluyor. Çevremizdeki sorunların çözümü için, ikili uluslararası sorunlar için her yerde, Suriye'de, İsrail'de, Filistin'de, Gazze'de ve Kafkaslarda, Gürcistan'da, Azerbaycan'da ve Ermenistan'daki sorunlara yönelik girişimlerimiz oldu. Türkiye, Afganistan ve Somali gibi kriz bölgelerinde barış ve istikrar için çaba sarf etti. Bütün çatışmalara, bütün gerilimlere ve yaşanan tüm olaylara rağmen her zaman barışın mümkün olduğuna inanıyorum. Umudumu kaybetmedim, kaybetmeyeceğim" dedi.
"Sadece bölgemizin değil, tüm dünyanın barışa ve huzura kalkınmaya ulaşacağını umut ediyorum" diyen Erdoğan, Gazze'de son 3 haftadır bir trajedi yaşandığına dikkat çekerek şöyle konuştu: "360 kilometrelik bir alan ve bu dar alanda 1.5 milyon insan yaşıyor. Dünyada bu denli yoğun nüfusa sahip bir başka ülke yok. Gazze bu yoğunluk sebebiyle yapılacak müdahalede sivil ölümüne en müsait zemini oluşturuyor. İşin en başından itibaren ifadeler, 'Biz karakolları vurduk'. Karakolların vurulduğu yerde çocuklar da kadınlar da savunmasız insanlar da vuruldu. Gazze'de yürütülen askeri operasyon sorununda yaralıları bizzat görüp yakından konuştum. Ayakları kopanları, vücudu kopanları gördüm. 1 aylık çocuğunu kaybedeni de, ailesinden 9 kardeşini kaybedeni de, anne feryadını da yakından gördüm. Bunlar yeni şeyler değil. Altyapısı itibariyle çökmüş bir Filistin söz konusu ve biz de Türkiye olarak Filistin'de sıkı irtibatı olan bir ülkeyiz. Bütün bunları yaparken bölgede sorumluluğumuzu yerine getirerek batıdaki donörlerle birlikte hareket ediyoruz. Masum insanların öldüğü hiçbir saldırı kabul edilemez. Hangi dinden, hangi mezhepten olursa olsun, bunlara tahammül etmek mümkün değildir. Türkiye olarak yoğun diplomasi temaslarında bulunduk, bulunmaya da devam edeceğiz. Bölgede her ülkeyle münasebeti olan tek ülke biziz. İsrail'le çok yoğun diplomasi ilişkilerimiz var. Birkaç ay önce Gürcistan'da olan olaylarda da aynı çabayı sarf ettik. İnsani yardımı ilk ulaştıran Türkiye oldu. Temasları hızlı bir şekilde başlatarak barış sürecine katkıda bulunduk. Gori kentinde konut yapmaya başladık. Hristiyan, Müslüman ayrımımız yok, işi lafta bırakmıyoruz, icraata geçiyoruz. Komşuyuz, irtibatlarımız var ve bunun gereğini de yerine getiriyoruz.
Son olarak geldiğimiz noktada İsrail tek taraflı ateşkes ilan etti. Dün 13.14 gibi Hamas da ateşkes ilan etti. Temennim ilan edilen ateşkeslerin ilan edilen süre içerisinde geçerli olması. Haziran 2008'de de ateşkes ilan edilmişti. Ateşkesi Hamas 6 aylık süre için söylemişti ve uyguladı. Ancak bu arada ambargoların da kaldırılması söz konusuydu, ancak açılmadı. Basın mensupları Gazze'ye Filistin'e giriş çıkışların nasıl olduğunu bilir. Ben Ramallah'ta bir başbakan olarak bekledim. Sorulduğunda güvenlik için denildi. Bugün siz Filistin'e bir sandık domates sokacak olsanız, bunun İsrail'in iznine tabi olduğunu bilmeniz gerekir. Oysa ki Filistin ayrı bir bölge. Filistin'e bir devlet olarak bakmayan bir İsrail var. Özgürlükten konuşulduğu bir dünyada özgür bir devletin yapılması için, İnsan Hakları Beyannamesi, Cenevre Sözleşmesi, dünya nerede diye ben kendi kendime soruyorum. BM Güvenlik Konseyi bir karar aldı. ABD çekimser, 14 ülke imzasını koydu İsrail reddetti. BM Güvenlik Konseyi kararları bağlayıcıdır. Bugüne kadar bin 100'ü aşkın Bm Güvenlik Konseyi kararını İsrail tanımadı. Medya deyince özgür düşünce aklıma geliyor, sipariş üzerine çalışan bir anlayışı düşünemiyorum. Bu konular dünya gündemine girmeli. Filistin'de seçim neticesinde yüzde 75 ile kazanan bir yönetim vardı. Demokrasiye geçiş sağlanacaksa buna yönelik olarak sandıktan çıkan neticeye, orada yaşayan halkın iradesine saygı duymak gerekmez mi? Bir taraftan demokrasi diyorsunuz, bir taraftan halkın iradesine saygı duymuyorsunuz, bunu kabullenmek imkansız. Demokrasi kazansın diye bu seçimler yapıldıysa, sonuçlarına Abbas'ta dünya da saygı gösterecek. Türkiye'de seçim kazandık, belediye başkanlığı yapmıştı, Türkiye'yi yönetemez denildi ama dedikleri gibi olmadı. Halkı karaladılar, demokrasi elitin değerlendirmeleriyle netice ortaya koymaz, demokraside elit de birdir, köylünün de oyu birdir. Bunu saygıyla karşılayabiliyorsan demokratsındır. İnsan hakları bununla başlıyor. Köleyle efendiyi insan hakları konusunda ayırt edemezsin. Başbakan olarak millete hizmeti efendilik olarak görmüyorum. Krizden en az etkilenen ülke olacağız, en az zararla atlatacağız çünkü yere sağlam basıyoruz. Biz Orta Doğu'da, özellikle tüm ülkelerde, başta İsrail olmak üzere münasebetlerini koruyan bir ülkeyiz. Haklı olmayan sebeplerle ortaya çıkan tablolara seyirci kalamayız. Güçlü olmak haklı olmak değildir. Güç, hak yemek değildir. İsrailli yetkililerle görüştüğümüzde bize hava topu atıyorlar denildi. Ölen yok. Fakat siz girdiğiniz zaman çoluk çocuk herkesi öldürüyorsunuz. Tek taraflı ateşkes ilan ederken, çocuklar da siviller de öldü. Bundan dolayı özür dileriz denildi. Böyle bir yaklaşım tarzı olamaz. Bütün o insanların ne hale geldiğini görüyoruz. İnsan olarak buna tahammül etmek mümkün değil. Kalıcı bir barışın sağlanması için hepimiz birlikte çaba sarf etmeliyiz. Avrupa basınına büyük görev düşüyor. BBC 3 hafta sürer dedi, 3 hafta sürdü. Bunu anlamak mümkün değil. Biz de bu olaylarla beraber bazı şeyleri öğrenme fırsatı buluyoruz. Başından itibaren içinde olduğumuz duyarlılığı bundan sonra da göstermemiz gerekiyor. Suriye ile süreci başlattık. Derhal ateşkes ilanını sağlamamız gerektiğini görüştük. Bu konuda Hamas'la ilişkiler noktasında bu işi başarırız dedik. Kapıların açılması insani yardımların Gazze'ye ulaşması lazımdı ancak insani yardımlar yine ulaşamadı. Farklı adımların atılması gerekiyor ve ulusal uzlaşı için de Filistin yönetimiyle oturup tarafları da uzlaştırmamız gerekiyordu" şeklinde konuştu.
İsrail'in askeri birliklerini süratle çekmesi gerektiğini vurgulayan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, "İsrail, Hamas'ın da verdiği süreç olan 7 gün içerisinde birliklerini tamamen çekmeli. Farklı bazı gelişmeler var ki bunları da göreceğiz. Önemli olan bir başka durum şu, biz bütün çalışmaları yürütürken ülkemizi ziyaret eden çok sayıda yabancı heyetlerle yapılacak çözümlerle ilgili çalışmalarımız oldu. Elimizden gelen gayreti gösterdik" dedi.
Mısır'ın Arm El Şeyh kentinde dün başlayan sürece de değinen Erdoğan, "Şarm El Şeyh'teki toplantıyla yeni bir süreç başladı. Gerek dün gece saat 02.00'de başlayan İsrail'in ateşkes ve Hamas'ın ilan ettiği ateşkes ile ifadesini bulan bir metin ortaya çıkar. Bundan sonra Gazze'de çocuklar ölmesin, insanlar ölmesin, anneler üzülmesin diyorum" ifadelerini kullandı.
Erdoğan, Türkiye'nin AB üyeliğinin stratejik önemine değinirken, "Türkiye'nin üyeliği konusunda Avrupa'da politika merkezi gibi kurumların düzenlediği toplantılar çok yararlı. AB katılım süreci Türkiye açısından 1'inci önceliğe sahiptir. Bildiğiniz üzere, 2008'i ulusal programımızı kabul ederek bitirdik. Yeni bir baş müzakereci görevlendirdik. Dışişleri Bakanımızın yükünün fazla olması nedeniyle yeni bir baş müzakereci belirledik. AB'deki süreci çok daha yakından yakalayalım diye. Bu adımla 2009'da bizim için çok daha farklı olacak. 2009'un Türkiye AB ilişkilerinde bir sıçrama yılı olmasını diliyorum. Egemen Bağış ile bu süreci zenginleştireceğiz. Son dönemdeki gelişmelere baktığımızda AB üyelik sürecimize katkıda bulunacak şekilde, ülkemizdeki temel hak ve özgürlüklerin yerine getirilmesi konusunda ve reformların ilerletilmesi konusunda da kararlıyız. Halkımızın refahı ve yaşam seviyesi
AB ile ilişkilerimiz konusundaki ortak amaç tam üyeliktir" diye konuştu.
AB reform süreci açısından fazla reform yapılmadı diyenlere yapılanları somut bir şekilde sıralayacağını belirten Başbakan Erdoğan, "2007 ve 2008 yasama yılında meclisin AB'ye katılım sürecine ilişkin yasayı karara bağladı. TCK 301'inci maddesi ve vakıflar kanunu da bulunuyor. 301 bizim düşündüğümüz şekilde olmadı diyenler oldu, biz bunu Avrupa'nın tüm ülkelerinde 301 uygulamasının ortalamasın aldık. 30'a yakın yasa hazırladık. Sendikalar kanunu mecliste, Mayıs ayında açıkladığım Güneydoğu Anadolu eylem planı projesi yürürlüğe girdi. 500 milyon Euro'yu eylem planına tahsis ettik. Güneydoğu'da sulama projelerinin tamamlanmasını sağladık ve eğitimin yükselmesini bu projeyle amaçlıyoruz. Okullar konusunda bile ciddi sorunlar vardı. ADSL'i görmek mümkün değildi ama şimdi bütün okullarımızda bilişim teknolojisi sistemi var. ADSL yüzde 90'a ulaştı. Türkiye genelinde okullarımıza dağıttığımız bilgisayarlar 727 bini buldu. Bu proje alan ve potansiyel bakımından dünyanın en büyük projelerinden biri. Bu ayın başı ile 24 saat kürtçe yayın yapacak olan TRT 6'nın açılışını gerçekleştirdik. Herşeyden önce önümüzdeki 4 yıl içerisinde gerçekleştireceğimiz reformların yol haritasını oluşturacak bir olay oldu. Arapça, Farsça Kuzey Irak, İran bölgesine yayın yapması açısından kanal hazırlıkları yapılıyor" şeklinde konuştu.
Reform ve AB sürecinde iktidar olarak eksilme olmayacağını söyleyen Erdoğan konuşmasını şöyle sürdürdü: "Şu anda bu süreçte iktidar partisi olarak yalnızız. Muhalefet AB konusunda engelleme çabası içerisinde. Müzakere sürecinde de ilerleme kaydetmek için elimizden gelen gayreti gösteriyoruz. Her dönemde 2 fasıl açılıyor ve ben bir Başbakan olarak şaşırıyorum. Sarkozy'ye de anlattım bunu, bu hiç 3 olmayacak mı diye konuştum. Danışmanlarına talimat verdi, bunu gözden geçireceğiz dedi. Kıbrıs sorunu da siyasi nedenlerle olmuştur, bu gerçekler yutulur gibi değil. Bu gerçekleri özellikle konuşmak zorundayız. Biz bağcıyla uğraşmayalım üzümü yiyelim diyorum, ama anlamakta direniyorlar. Türkiye tedarikçi bir ülke değil, bizde doğalgazı Rusya'dan İran'dan alıyoruz. Bunu ilerletmeye çalışıyoruz. 70 milyon 780 bin metrekarelik bir ülke, böyle bir ülkede halkın tümünün ısınması için sanayide doğalgaz kullanmak için çok fazla doğalgaz tüketiyoruz. Enerji sorunu hallolmalı ki aktif olalım. AB tavrını ortaya tam koyduğu anda bu sorunlar çözülür. AB'ye yakışan adil olmaktır, inanıyorum ki bu adil çözümü AB kendi bünyesinde ortaya koyacaktır. Toplum yapımızı etkileyen, etkileyecek her türlü tartışma gerektiren kanunun kabul edilmesi için her bakanlığımızın belli bir çalışması var. Türkiye'nin katılım sürecinin 2009 seçimlerinde olumsuz olacağına dair endişeler var. Özel bir ayrıcalık istemiyoruz. Eşitlik ve adillik istiyoruz. AB'ye yük olmaya değil, AB'nin yükünü almaya geliyoruz. Özeliğimiz bu, buna farklı bir dinamik katacak güce sahibiz. Barış ve istikrara katkı sağlamaya geliyoruz. Türkiye'nin herkese katkı sağlayacağı kesindir. Ortak çıkarlarımız bu ilişkilerin temelindedir. Kale Avrupa'sı oluşturmanın siyasi ekonomik etkileri sadece AB'ye değil, bütün dünyaya zarar verecek, bunu görmek gerekir. Küresel güç merkezi olan Avrupa'da Türkiye'nin batıya ait olup olmadığı konusundaki ifadeleri hakaret olarak alıyoruz. Haritayı açıp bakarlarsa, Türkiye'nin köprü olduğunu görürler. Özel olarak davet ederiz, Avrupa ülkesi olduğumuzu da gösteririz. Avrupa'nın Asya'ya açılan kapısının Türkiye'de olduğunu da görürler. Asya'nın da Avrupa'ya açılan kapısıdır. AB coğrafi eksenli olmaktan çıkmıştır. Türkiye AB içerisinde önemli bir faktördür.
Erdoğan'ın konuşması zaman zaman alkışlarla kesildi.