Ahmet Taşgetiren
Acaba, dedim, müjde…
Cumhurbaşkanı Erdoğan “Kıbrıs’ta müjde vereceğim” dediğinde akla ne gelebilirdi?
Anlaşılan KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar konuyu epeyce bir zamandır biliyordu, projeler hazırlanmış, yerler belirlenmişti. Muhtemel ki Cumhurbaşkanı Erdoğan’a “Müjdeyi siz verin” demiş olmalıydı, Cumhurbaşkanı Erdoğan da “imza atma”yı severdi böyle işlerde.
-Külliye projesi.
KKTC Meclisi’nde bu müjdeyi verdi Erdoğan, izledim konuşmayı, Mecliste alkış oldu ama, mesela, bizde böyle müjdeler için olageldiği gibi, KKTC milletvekilleri ayağa kalkıp coşkulu bir tezahüratta da bulunmadılar.
Hatta eski Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı, “fesat bir çıkış” gibi tepkiler görmeye aldırmadan “Devletlerin itibarı binalarının ihtişamıyla ölçülmez” deyiverdi.
Kıbrıs biraz değişiktir. Medyası da çok heyecanlanmadı, hatta eleştirel yaklaştı “külliye” hamlesine.
Türkiye’de de şaşırtıcı bulundu “müjde”nin “külliye” olarak ortaya çıkması. Sanki kimse böyle bir şey beklemiyordu. Kıbrıs’ta yapılacak külliyenin Türkiye’de “müjde” olarak sunulması anlaşılamadı belki de. Bir de “külliye” türü çıkışlar özellikle de muhalefetin yoğun kampanyasıyla “saray tutkusunun örtülü ifadesi” gibi algılanıyordu. Bu yüzden de “şimdi bu işi Kıbrıs’a da mı taşıyoruz? Bina, arsa, beton….” gibi tepkiler ortaya çıktı.
Ben de kafa yordum “müjde”ye tabii, açıklanıncaya kadar.
Aklıma ne geldi söyleyeyim:
-Muhtemelen, dedim, Azerbaycan’ın KKTC’yi tanıyacağı müjdesini verecek sayın Cumhurbaşkanı.
Biliyorum, “Azerbaycan’ın kararını Erdoğan mı açıklar, böyle bir şey dünyada görülmüş mü?” gibi bir refleks gelecektir benim tahminime.
Ama, dedim, Azerbaycan’a Karabağ konusunda çok şeyler yaptı Türkiye, Cumhurbaşkanı Erdoğan’la Azerbaycan Cumhurbaşkanı Aliyev “iki devlet bir millet” adına çok çok samimi görüntüler verdiler, neden olmasın? Hem “üç devlet bir millet” gibi bir durum da olurdu değil mi?
Yıllardır İslam ülkelerinden KKTC’yi tanıma hamlesi yapacak bir ülke aramıyor muyuz?
Zaman zaman “Hiç olmazsa Azerbaycan bu adımı atsa” gibi beklentiler oluşmuyor mu içimizde?
-Kardeş değil miyiz? soruları bin kere geçmiyor mu içimizden?
Avrupa Birliği, ABD, Rumları “adanın hakimi” haline getirmek için ne mümkünse yaptılar, Rum yönetimi AB’ye tam üye olarak alındı en kötüsü, üstelik ABnin Türkiye ile ilişkilerini zehirlemeyi göze alarak, ya da çok bilinçli bir şekilde, Türkiye’nin AB ile ilişkilerini Rum - Yunan ipoteğine sokmayı hedefleyerek…
1974 Barış Harekatı’ndan bu yana, iki devletli çözüm istiyoruz, bu çok açık. Ama nerede ise dünyada yalnızız bu konuda. ABD, AB nüfuz alanındaki ülkeler ne Kıbrıs Türkü’nün acısını gördüler ne de Barış Harekatının kaçınılmazlığını anladılar…
Peki ama İslam ülkeleri neden bizi anlamıyor?
Peki ama Türki Cumhuriyetler neden bu konuda bir adım atmıyor?
Daha ilginci, Anavatan ile Kıbrıs Türkü’nün arasının açılması gibi bir kaygı, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konuşmasına girecek kadar gerçeklik taşıyor.
Türkiye’nin Maraş’ın açılması gibi hamlelerine Rumlar’dan ve Yunanistan’dan olduğu gibi ABD’den, AB’den, İngiltere’den tepkiler geldi. Yapılan açıklamalara bakıldığında tepkiler, BM’yi harekete geçirmek gibi sonuçlar doğuracak.
Muhtemel ki Cumhurbaşkanı Erdoğan bu tepkileri göze almıştır. “Çıkarlarımızı bu çevrelerin insafına terk edecek değiliz” yollu bir yaklaşım tabiidir. “Atı alan Üsküdar’ı geçer” yaklaşımı da buna benzer.
Ancak, insan gene de yanında yöresinde bazı dostları görmek istiyor. Mesela
-Azerbaycan neden tanımaz ki KKTC’yi sorusu, gelip oturuyor içinize? Bir zorluk paylaşılacaksa neden paylaşılmaz? Dünyada yanımızda duracak başka dostlar yok mu?
Müjde, ahhh müjde…