İbrahim Karagül

İbrahim Karagül

Acılarımız da bir bizim...

Acılarımız bir bizim. Sevinçlerimiz, hüzünlerimiz, yoksunluklarımız, zenginliklerimiz bir. Farklılıklarımız zenginlik derken bir anda bu zenginlik çatışmaya, ayrışmaya dönüştürülmüşse, bunun suçlusu biz değiliz. Biz, bu ayrıştırmanın, kopuşun tarafları değil mağdurlarıyız. Kim ne derse desin, kurbanlarıyız.

Bir hafta içinde, önce bir gecede 24 şehit vermenin acısını yaşadık, hemen sonrasında Van ve çevresindeki depremin, yıkımın acısını... Her iki olayda da ocaklara ateş düştü, Anadolu'nun her köşesinden ağıtlar yükseldi. Dağda hayatlarını veren gencecik insanlar da bizim, depremde enkaz altında kalanlar da bizim.

Her olayda, her musibette, ölenler biziz, yarası olanlar biziz. Bu hep böyleydi ve böyle olmaya devam edecek. Biz ne kadar ayrışsak, ne kadar kamplaşsak, ne kadar öfke ile bilenip bir birimize verip veriştirsek de, kaderimiz, ortak geçmişimiz, bugünkü halimiz bunun böyle olmadığını, bazılarımızın inanıp düşündüğü gibi olmadığını haykırıyor bize.

Terör saldırılarında hayatlarını kaybedenler için nasıl suskunlukla bir isyan büyütmüşsek, depremle hayatlarını kaybedenler için suskunlukla acı büyütüyoruz. Ölüm bizi Türk-Kürt diye ayırmıyor, musibetler ayırmıyor. Öyleyse sevinçlerimiz de, gelecek hayallerimiz de ayırmamalı. Biz ne yaparsak yapalım, bazılarımız ne kadar kan üzerinden hesap yapansa yapsın bundan sonra her sınavı birlikte atlatmak zorunda olduğumuzu göreceğiz.

Şehitler için sokaklara çıkanlar, meydanları dolduranlar deprem mağdurları için de seferber oluyor, görmüyor muyuz? Türkiye'nin her köşesinden insanlar, ellerinde ne varsa yardım kuruluşları üzerinden bölgeye gönderiyor, bazıları kendi imkanlarıyla götürüyor, bütün Türkiye'de bir tür yardım seferberliği başladı.

Bu haldeyken, bütün ülke derin bir üzüntüye teslim olmuşken, bazılarının inanılmaz intikam hırslarıyla hareket etmesinin utancını yaşıyoruz. Acıyı düşmanlığı dönüştürmek ve bunun için de deprem gibi bir musibeti kullanmak affedilir bir şey değildir. Bu ülkenin içinde bulunduğu durum, işte bu sakat bakışın sonucudur.

Tam tersini yapacağız. İnadına beraberlikten, kardeşlikten söz edeceğiz. Bunu sadece konuşmayacak, yaşayacağız. Üç kişi, beş kişi kalsak da böyle yapacağız. Silahla, kanla ayrıştıranlar ile sözle ayrıştıranların aynı sonucu istediklerini bileceğiz.

Bütün Türkiye; Trabzon'dan, Edirne'den, Manisa'dan Eskişehir'den dalga dalga yardımları depremden zarar görenlere akıtacağız. Onların üzüntülerini paylaşacak, ellerini tutacak gözyaşlarını sileceğiz. Deprem gibi bir doğal felaketin politik istismarına izin vermeyeceğiz, vermemeliyiz.

Bir gönül seferberliği başlatmalıyız. Gönülden gönüle bir bağ kurmalıyız. Varolan bağlarımızı daha da güçlendirmeliyiz. Gönüllerimizdeki fay kırıklarını onarmalıyız. Deprem, politik istismar yerine yeniden kaynaşmamızın önünü açmalı. Kardeş olduğumuzun, hiçbir hedefin bu kardeşlikten üstün olmadığını, olamayacağını göstermeli.

Yardım seferberliğimiz, merhamet seferberliğimiz ortak gelecek seferberliğimize dönüşmeli. Türkiye'nin her yerinden sivil toplum kuruluşları bütün güçleriyle bölgede olmalı, yaraları sarmalı, gözyaşlarını silmeli, bir olduğumuzu en yüksek sesle haykırmalı. Acılarımızın da üzüntülerimizin de ortak olduğunu, istesek de bunun aksini yapamayacağımızı bu depremle bir kez daha görmedik mi?

Öyleyse aklımızı başımıza alma zamanı. Öyleyse, bunun aksini söyleyenlerin sesini keşke zamanı. Şehitlerimiz ve deprem kurbanlarımızı aynı zamanda, bir hafta içinde yaşadık. Bin yıllık ortaklığı bir kenara bıraksak bile, acılarımız bizi birleştiriyor. Bu yetmez mi? Sevinçlerimiz de birleştirici olmalı.

Olacak da. Yeter ki biz inanalım...

Ölenlere rahmet, kalanlara sabır diliyoruz. Hepimizin başı sağolsun...


yenişafak

Bu yazı toplam 945 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar