Selâhaddin Çakırgil
Âdil ve açık sözlü olmaya mecbur değil, mahkûmuzdur
Araba devrilince yol gösteren çok olur derler, ama, öyle bir devrilme de sözkonusu değildir. Yine de, burada AK Parti’nin biraz tökezletilmesinin daha sebebleri üzerinde dile getirilen, herkese göre farklı veya ındî mülahazalar sayılabilecek konular üzerinde durulacak değildir..
Ancak, seçim sonrasında, 9 Haziran tarihli ve ‘Öğretici-düşündürücü bir siyaset sahnesi..’ başlıklı yazım üzerine, tahmin edilebilecek belli çevre veya odaklardan birçok eleştiriler aldım. Bunlar üzerinde, gelecek Çarşamba Sohbetleri’ni beklemeden hemen cevabı verilmesi gereken birkaç konunun ortaya çıktığı zannıyla bu yazıda o konulara ağırlık verilmesinin anlayışla karşılanacağı umulur.
Sahib olduğumuz temel değerlerimiz açısından âdil ve açık sözlü olmaya ve sözümüzün sorumluluğunu kabullenmeye de mecbur değil, hattâ mahkûmuzdur.
*
Eleştiriler genelde, özellikle de, o yazıda geçen, ‘Daha da ilginç olan şu ki, daha düne kadar HDP ve PKK’ya şiddetle karşı olduklarını söyleyen ve öyle olduklarına hüsn-i zannla bakılan kürd kavminden, ‘İslamcı’ bilinen ya da kendilerini öyle tanıtan teşekkül ve çevrelerin de, HDP’ye gizlice destek verdikleri, S. Demirtaş’ın, seçim akşamı, tv. ekranlarından, Nûbihar ve Öze Dönüş Hareketi, Med-Zehra, Azâdî, vs.’nin isimlerini zikrederek, onlara, verdikleri desteklerden dolayı teşekkür etmesinden anlaşıldı.
Bu gruplar bu iddiayı açıkça reddetmedikçe, kürd, türk, arab ve sair etnisitelere bağlı nice müslümanları aldatmış duruma düşeceklerdir. Yine de, aldatan durumuna düşmektense, aldatılan durumuna düşürülmeyi tercih ederim.’ paragrafı etrafında şekilleniyordu.
Bu yorumların genel çizgisini ve verdiğim karşılıkları burada tekrarlamalıyım:
1-Bazıları, benim ‘Öze Dönüş Hareketi’nin ismini zikretmemden hareketle o harekete zulmettiğimi belirtmiş..
Halbuki, o ismi ben söylemedim, televizyon ekranından, seçim akşamı S. Demirtaş söyledi, kendilerine destek verenleri sayıp teşekkür ederken..
O açıklama üzerine ne yazdığımızı, bir paragraf halinde yukarıya tekrar aldım..
O paragrafta, bütün ihtimalleri gözönünde bulundurup, bir yersiz iddia sözkonusu ise, yalanlama beklenmesinde ne gibi bir zulüm vardır? Burada bir davet, bir hatırlatma sözkonusudur.
O eleştiriyi yapanlar ise, öyle bir açıklama yapacak olurlarsa, halkla karşı karşı kalacaklarından endişe ettiklerini belirtmekteler.. Bu iddia tamamen yanlış değildir, tersine, özellikle de bir bölgede zihinlerde oluşturulan korku ile kitlelerin nasıl sindirilip, istemedikleri yönlere çekildiklerinin itirafı da vardır.
Yani, birileri size gerçek dışı bir isnadda bulunacak, siz de o iddiaları yalanlayacak olursanız, halkla karşı karşıya kalacağınızdan korkacaksınız..
Bu anlayış, ne kadar sağlıklıdır, anlıyamadım.. O gibi bir siyasî hareketle ittifak içinde olmayanlar, bunu açıklarlar, olur biter. ‘Eğer bu açıklama yapılmazsa, o hareketler sadece kürd olmayanları değil, kürd halkını da kandırmış olur’ demişiz.. Eğer bir takım çevrelerin baskı ve tehdidinden, halkla karşı karşıya gelmekten korkuluyorsa, o zaman bir hareket diye ortaya çıkılmaz; o da bir yoldur. Aksi halde, ortaya, laz fıkrasında anlatıldığı gibi, ‘Mâdem yüzme bilmeydun, niye bindun kayuguma?’ durumu ortaya çıkar..
O yazıda, birileri, ‘filan partiye oy vermeye veya vermemeye söz vermişti..’ diye eleştirilmiyor; sadece, ‘kesinlikle karşı olduğunuzu bildirdiğiniz bir harekete destek verdiyseniz, o zaman birilerini kandırmış duruma düşmüş olursunuz..’ deniliyor.. Şu veya bu partiye kesinlikle karşı olunduğu veya olunmadığı gibi bir açık beyanın olmadığı bile bir savunma olamaz bu konuda.. Çünkü, Demirtaş’ın teşekkürü, kendilerine açık destek vediklerini iddia ettiği gruplardı. Bu açık destek beyanı doğru değilse, onun tekzibi gerekirdi; mes’elenin aslı bu!.
Zulmetmiş olsaydım, hemen özür diler; ’Hakkınızı helal ediniz’ derdim.
2- Bazıları da, ’İslamî kesimler kürdleri anlamıyor..’ ve ’AK Parti kürdleri tamamen kaybedecektir..’ diyor.. AK Parti’nin şu veya bu etnik grubu kaybedip kaybetmiyeceği konusu,o partinin bileceği iştir. Ama, kürd halkını bu zamana kadar hiç anlamayanlara karşı, her kavmin tabiî haklarına kavuşturulması mücadelesini veren, bütün kavimlerin ve bu arada elbette kürdlerin de haklarına sahib olmasını savunan, kim Allah aşkına!.. 80-90 yıldır yok sayılan bir kavmin durumunu düzeltmek yolunda hareket eden, Tayyîb Erdoğan değil mi?
Haa, arzulanan düzenlemeler beklenen sür’atle yapılamamış olabilir. Ama, Tayyîb Erdoğan, halkın büyük ekseriyetinin ayaklar altına alınmış nice hak ve taleblerine de yıllarca değinemedi.. Çünkü, sahnenin üzerine yıkılmaması için temkinli hareket etmesi gerekiyordu..
Aynı şekilde, 30 yıllık bir kanlı-silahlı mücadelenin ardından, öyle kolay mı, bu gibi konular.. Unutmayalım ki, İngiltere, Kuzey İrlanda’daki silahlı mücadeleyi durdurmak için yapılan müzakereleri ancak 8 senede tamamlayabildi..
3- Bir takım tarihî şahsiyetlerin adı kullanılarak yazılan eleştirilerde de, ’Zorunuza mı gitti? Halk ve özellikle kendisini muhafazakar sayan inançlı insanlar bir yere tapulu mu yoksa? Alışmıştınız değil mi, az bir oy oranıyla, hakkınız olmayan mikdarda milletvekillerini çıkarmaya.. Haktan yana idiyseniz, bu yanlışlıklara da bir şeyler söylemeniz gerekmez miydi? Sizin dediğiniz yere oy vermeyen inançlı insanlar, birilerini aldatmış mı oluyor, ne zaman imanın ölçüsü oy kullanılan tercih oldu?’ gibi, benim yazımla ilgisiz sözler yazılmış..
Kimseye, ’Niye filana oy verdin veya vermedin?’ demiyoruz.. Böyle bir sözü de karşımızdakine saygısızlık sayarız.. Söylediğimiz, önceden kesinlikle karşı olduklarını söyledikleri çevrelere destek verdiklerinin, o desteği görenlerce itiraf edilmesi ve teşekkürle karşılanmasından sonra ortaya çıkan durumun müslümanlar arasında bir güven bunalımına dönüşmemesi için, o açıklamalarda bir gerçekdışılık varsa, onun düzeltilmesi çağrısı yapılmasını hatırlatmaktan ibarettir. Yoksa, kime ne, kimin kime oy verdiğinden..
Ama, etnik hassasiyetleri tahrik eden bir parti, o etnik taban ile neredeyse tam bir dayanışma sergiledi.. Aynı şeyi mukabil etnik hassasiyetleri tahrik ederek meydana çıkan bir partinin duruma baktığımızda söylemek mümkün olmuyor.. Çünkü, eğer mukabil bir etnik hassasiyet sağlanabilseydi, herhalde, her iki zıd kavmiyetçi eğilimin Meclis’de elde ettiği sandalye sayısı eşit olmazdı..
4- Bazı okuyucular da, ’filanların hırsızlık ve yolsuzlukları’ndan ve herkese ’paralelci’ suçlaması yapıldığından sözediyor.. Hukuken ve de şer’an hırsızlık veya yolsuzluk yapıldığı ve birilerine haksız yere paralelci filan denildiği iddialarına cevaben derim ki, şahsen, kesin delillerle görmedikçe, öyle bir suçlama da yapamam; o gibi iddiaları delilsiz olarak reddedemem de ve o gibi iddiaları kimse için gelişi-güzel kullanmam da.. Her bir kitle hareketi içinde bir takım yolsuzlukları , hırsızlıkları yapanların olması da mümkündür elbette.. Ama, bu gibi durumlar var diye, o hareketin başında olanların, sorumluların, o hırsızlık ve yolsuzlukları, haksızlıkları bizzat yaptıklarına veya koruduklarına dair bir delil olmadıkça suçlanması, haklı ve mantıklı bir tutum değildir.
Adâlet talebinde bulunmak ve savunma hakkı, gün olur herkese lâzım olur.
*
Emperyalist dünyadan, Tayyîb Erdoğan’a -ve elbette onun şahsında ben müslümanım diyen herkese- nanik yapmalar, ’son bin yılın Selahaddin Eyyubî’si durduruldu../ Sultan’a şamar.. /Mavi Marmara-2 karaya oturdu.. / Erdoğan’ı Cehenneme göndereceğiz..’ gibi intikam dolu sevinç çığlıkları yükselirken, benim burada içimizdekilerden bazılarının târizlerine öncelik vermek zorunda kalışım bile bir ayrı faciamızdır, onu da elemle belirtmeliyim.
*
dirilişpostası