Abdurrahman Dilipak
Ah Arınç!
Ah Arınç, ah..
Güzel hatıralarla anılmak vardı. Gerek var mı idi, seçime günler kala bu şekilde ekrana çıkmaya.. Sana o mikrofonu uzatanlar dostça uzatmıyorlar.. Onlar dün seni asabi, aşırı dindar diye suçlayanlar.. Hükümet sözcüsü olarak her gün ekranlardaydınız. İlle de birini eleştirmek istiyorsanız, birileri sizin bu politikanıza destek vermek istemiyorsa, onun için size mikrofon uzatmıyorsa niye bunun adı ambargo olsun.. Paralel medya ya da Doğan medyası da o zaman daha fazla kişiye ambargo uyguluyor.. Durduk yerde kimseyi çağırmazlar. Haber olmak isterseniz bu da zor değil. İsteyince oluyor işte..
CNN, BBC bundan sonra peşinizi bırakmaz. Sisi medyası, Esed medyası da..
Bizler bir şeyi nerede, ne zaman, nasıl söyleyeceğimize dikkat etmemiz gerek. Ne söylediğimiz kadar, sözümüzün nasıl anlaşıldığına, birileri tarafından nasıl kullanılacağına da dikkat etmek.
Söz güzel ve hikmet yüklü olmalı. Efradını cami, ağyarını mani olmalı.
Sözü nerede, ne zaman ve kime söylediğiniz de, nasıl söylediğiniz de önemli. Arınç bunu bilmeyecek biri değil. Ama sanırım öfkesine yeniliyor..
Aslında söylenecek çok söz var.. Bu sözleri dün niye söylemediniz.. Bu hadiseler bugünkü hadiseler değil ki, hem yeni duymuş da olamazsınız.
Bir arkadaş, kimin bahçesinden kimin balkonuna taş atıyorlar diye soruyor.. Bahçeli’nin 5. parti kehaneti ile ilişkilendiriyor birileri bu sözleri. Birilerinin ağzına niye böyle sözler veriyorsunuz ki. Zaten komplo teorileri hazır. Şuyuu vukuundan beter bir sürü senaryo anlatılıyor. Birileri bunları söyleyince birileri için de bunlara söz söylemek için gün doğuyor. Zaten birilerinin de asıl hedefi bu.. Birileri bizi bize kırdırmak, koskoca bir davayı bu tefrikaya, bu fitneye kurban etmek istiyor.
Birileri bugün Arınç’a niye mikrofon uzatıyorsa, birileri işte onun için kendilerine mikrofon uzatmıyor olamaz mı?
Mahkeme kadıya mülk değil. Bu tür ilke kararları olur da olmaz da. Olunca ya da olmayınca kıyamet de kopmaz. Herkesin bu konuda aynı şekilde düşünmesi de şart değil.
Bu şekilde içinden çıktıkları hareketten ayrılanları, kopanları halk hoş görmez.. Örnek isterseniz bakınız İdris Naim Şahin. Bakınız, Abdullatif Şener. Bir süre sonra insanlar bunların isimlerini bile hatırlamaz..
Eleştiri olacak elbette, ama bunun yeri, üslubu, zamanı, şümulü önemli.. Sonra kaş yapayım derken göz çıkartırsınız. Her zaman, her yerde yanlış yapanlar da olacak, yanlış yapanlarla mücadelenin de bir ahlakı var.
Bir şeye karşı iseniz, onu değiştirince onun yerine gelecek olan ondan daha iyi değilse buna da dikkat etmek gerek. Yoksa yapılan iş faydasız bir iş olacaktır.
Siyaset; kin, intikam, kavga yeri değildir. Hiç tartışma olmayacak değil elbette, ama siyasetin asıl gayesi maslahattır, sulhetmektir.
Şimdi diyorlar ki, uluslararası sistem harekete geçti, birileri düğmeye bastı, malum çevreler iktidara karşı topyekûn saldırı başlattı. Bu fotoğraf içinde, Gül de, Arınç da dışarıdan bakıldığında görünen manzarada kendi yerlerini iyi belirlemeleri gerek..
Masonik lobilerin Türkiye üzerindeki planlarının figüranı durumuna düşmemek gerek..
Daha fazla yazacağım ama, yüreğim el vermiyor.. Ankara’da, İstanbul’da bir takım mahfiller bir süreden beri harıl harıl çalışıyorlar.. Bu tezgahta adı geçen daha bir sürü isim var. Halen AK Parti içindeki isimler de var.. İlk hedefleri seçim, sonra seçim sonuçlarına göre alternatif planlar servis edilecek gibi.. Herkesin bir hesabı var, tabi ki Allah’ın da bir hükmü var ve galip gelecek olan da O’nun hükmüdür.
Bizim feda edecek tek bir insanımız yok.. Gül’ün böyle bir zamanda yapması gereken o kadar çok iş var ki, ama birileri onu başka yerlere çekmeye çalışıyor.. Arınç bir hukukçu, duygusal, vicdan sahibi biri. Mesela neden sivil alanda global bir inisiyatifin lideri olmaz ki.. Ayrı yeni bir yapılanmadan söz etmiyor, onları bir araya getiren, dünyaya açan, taşıyan yeni bir aktör. Siyaset sadece Ankara’da, parti levhası altında mı yapılır?
Sitem ederek, aba altından sopa göstererek, başka yerlere çekilecek göndermelerle hedeftekilerden daha çok, sözün sahipleri zarar görür. Bu sözler bumerang gibi döner sahibini vurur.. Birilerinin tahriklerine, dolduruşlarına gelmemek gerek..
Hayat ben yokken de devam ediyordu.. Ben yokken de devam edecek.. Bu kural herkes için geçerli.. Hiç kimse başarının mutlak şartı değil. Kimse ben olmazsam bu işler yürümez diye düşünmesin.. Allah, Hz. Ali’ye iktidar vermedi. Hz. İbrahim ahlakı kimden öğrendi ya da Hz. Yusuf, Hz. Musa, Hz. Harun.. Allah (cc), Hz. Davud’a Zebur’u verdi ama, mabedi inşa eden Hz. Süleyman’dı. Şöyle olmasaydı, böyle olmazdı diye hesap yapmamak gerek.. Allah’ı şartlara mecbur bırakamazsınız. O şartları da yani sebebi de yaratır. “Ol” der ve o olur.. Kimse ne Allah’ı kıyamete, ne de iktidara zorlayabilir..
Siyaset eğer fıtrî zemininden kayarsa kutsal devlet ve kutsal lidere dönüşür, o zaman devlet de, lider de ilahlaşır ve Rableşir. O makama, o mühre sahip olmak isteyenlerin savaşı, Yunan mitolojisindeki kıskanç tanrıların ahlaksız, hileler ve ihanetlerle dolu savaşına dönüşür.
Keskin sirke küpüne zarar verir. Cehennemin yolları iyi niyet taşları ile döşelidir. Tosya’ya pirince giderken evdeki bulgurdan olmak da var.. Ağuyu altın tas içre sunarlar, bal da onun suç ortağı. Bu arada; birilerine olan öfkemiz sakın bizi onlar hakkında adaletsizliğe sevketmesin de. Bazen insan haklı iken haksız duruma da düşebilir. Hem zaten haklı olmak, başkalarına haksızlık yapma hakkı vermez ki.. Benden söylemesi. Selam ve dua ile..
yeniakit