Ahmet Taşgetiren
Ah bu bilinç altı...
Şu Lazlar yok mu şu Lazlar…”
“Her yeri Karadenizliler istila etmiş…”
“Devlette Çerkez yapılanmasının farkında mısınız?”
Ve;
“Kürtlerin kaç çocuk yaptığını görüyor musun?”
“Suriyeliler habire çocuk doğuruyor kardeşim…”
Bunlar ülkemizde ayaküstü ortamlarda duyulabilecek sözler. Hem de karşıdakinin Laz, Karadenizli, Çerkez, Kürt, belki Suriyeli – ya da herhangi bir göçmen olduğunu ve doğrudan kendisinin dışlandığını düşüneceğini hesaba katmaksızın…
Bu sözler bazen gerçekten diyelim Devlette yoğun ve paralel bir kadrolaşmayı işaret eder, bazen de bir etnik – dini – mezhebi kesim adına ötekilere hayat hakkını sorgulamayı.
Bir gözetlemeyi, tanımlamayı, dışlamayı, hakim irade konumunu, hayat hakkı düzenlemeyi içerir.
Bir dönem laikçiliğin söz sahibi olduğunu düşündüğü “Başörtüsüne hayat hakkı” konusu da bunun içine girer, “milliyetçilik” adına falanca etkin aidiyete yönelik sadakat sorgulaması da…
“Bu memleketin gerçek sahibi kim?” sorusu bu çerçevede dolaşır durur. Vatandaşlık yetmez. Ülkeye bir gün erken gelen, ya da mesela Büyük şehirde üç gün önce arsa kapatan, sonra gelenin hayat hakkını, ya da arsa kapatma girişimini sorgular.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Mehmet Ali Çelebi’nin bir çok kapıyı aşındırdıktan sonra partisine katıldığı toplantıda bayan Çelebi’ye söylediği ve bir kere daha “Kürt soru”nu güncelleyen sözler…
“-Senin çocuk kaç tane?”
“-Bir tane efendim.”
Çelebi daha sonra yanında bulunan eşini işaret ediyor ve “Doktora yapıyor, kariyer” diyor. Erdoğan devam ediyor:
“-Olmaz ya, çocuk da olmalı. Sayıları artırmak lazım”
Sonra Çelebi’nin eşine yaşını soruyor ve “46” yanıtını alınca şöyle diyor: “-Allah’tan isteyelim devam. Çocuk çok önemli.” Ardından da o cümleyi patlatıyor:
“- Bak PKK’nın 5 tane, 10 tane, 15 tane var!”
Bu sözlere “Erdoğan örgüt mensuplarının çocuklarının olmadığını çok iyi biliyor” ve “Kürt nüfusunu kastediyor” diye tepki gösteriyor HDP Grup Başkanvekili Meral Danış Beştaş. Ardından geliyor “Kürt düşmanı, ırkçı” suçlamaları. Bu ifadelerin “Kürtlerin çok çocuk sahibi olmasını terör faaliyeti olarak görme” anlamına geldiğini söylüyor. “Bunu Kürtler anladı” diyor. “Kürt halkı da bu düşmanlığı çok iyi anlıyor ve yorumluyor.”
Ne dersiniz bunu Kürtlerin Meral Danış Beştaş gibi anlaması, yorumlaması önemli mi? İç barış açısından önemli mi? Bir toplum kesiminin Devletin en tepesinden dışlandığını düşünmesi önemli mi?
Bir süredir Kürt bir politikacı olan ve Erdoğan’a da “Reis” olarak yürekten bağlılığını ifadeden kaçınmayan Mehmet Metiner, “Bizim kanal” diye nitelediği ATV’de yayınlanan Yalnız Kurt isimli dizide “PKK değil doğrudan Kürt düşmanlığı yapıldığını”, bunun yayından kaldırılması gerektiğini, ama uyarmasına rağmen yayına devam edildiğini Yeni Şafak’ta yazıp duruyor. Belli ki sesi bir yerlere ulaşmıyor.
Daha problemlisi “Reis”in “Kemalist” olduğunu ifade ederek gelen Mehmet Ali Çelebi’nin partiye kabul töreninde söylediği sözler…
Ben zaman zaman politikacıların Kürt sorununa dair söylediği sözlerin mesela “Diyarbakır kahvehanelerinde nasıl anlaşıldığı”nı sorarım. Politikacılar Diyarbakır’da başka İzmir’de, Trabzon’da, başka konuşurlar. Cumhurbaşkanı Erdoğan ise Meclis’te, canlı yayında söylüyor o sözleri.
Bir kahvehanede üç kişi arasında “Bu Kürtler de, Çerkezler de, Lazlar da….” diye başlayıp esip gürleyebilirsiniz. “He yaaa.” diye onaylanırsınız. Orada kalır. Ama grup kürsüsünden “Bak PKK’nın 5 tane, 10 tane, 15 tane var!” dediğinizde ve bunu “Kürtler anlayıp yorumladığında” işin rengi değişir.
“Ah şu promptırsızlık!” mı demeliyiz, yoksa “MHP ile birlikte yol yürüyünce…” insanın dilinin – dünyasının – siyasetinin ölçüsü değişiyor gibi mi düşünmeliyiz? Yoksa bir bilinç altı bedenlenmesi mi?
Bu noktada, Erdoğan’ın sözlerine, liderler olarak Ahmet Davutoğlu ve Ali Babacan’ın ve Gelecek Partisi sözcüsü Serkan Özcan’ın tepki göstermesini bir duyarlılık örneği olarak önemli bulduğumu da not etmek isterim.