Abdurrahman Dilipak
Ah Müslüman kardeşlerim ah!
Derin Gerçekler
Kimisi Yeni yüzyıl Türklerin yüzyılı olacak, kimi öldük, bittik, yandık diyor. Gerçekse ortada. Dünyanın, bölgemizin ve ülkemizin hali malum! Dünya ve bölgemiz de savaş çanları çalarken, biz ne kadar güvende olabiliriz? Biz, ahir zaman peygamberinin ümmeti değil miyiz? Bu ülke Ye'cüc Me'cüc koridorundaki, Melheme-i Kübra ya da Argemedon Savaşı'nın coğrafyasındaki ülke değil mi? Bu ülke, Mesih, Mehdi, Deccal, AntiChirist beklentilerinin odağındaki ülke değil mi? Suudilerin ülkesindeki NEOM da, Deccal’in orduları silah kuşanırken, Lübnan’da bunlar olurken, Suriye’de, Irak’ta, İran’da yaşananlar Ege’de, Karadeniz’de, Akdeniz’de yaşananlar bilinirken ne kadar güvende olabiliriz?
Bizim kendimizi güvende hissetmemiz için İHA’larımızın, SİHA’larımızın, modern hastahanelerimiz, yollarımız, tünellerimizin, fırtına toplarımızın ve buna benzer şeylerin olması yeterli mi?
Tek başına, bugün mü, yarın mı diye gün saydığımız İstanbul depremi bile, her anlamda büyük bir yıkımın öncüsü olabilir. Daha Ege fay hattı, Kıbrıs, oradan Mısır deltası, Mısır deltasından dönüp Gavur Dağı'nı vuracak olan Lut Gölü ve Amik Ovası kırığı, oradan GAP üzerinden doğuya uzanan bir kriz var. İşin kötü yanı hep fay kırıkları üzerinde kurulmuş şehirlerde oturuyoruz. Güneydoğu fay hattının üzerine de GAP’ı kurmuşuz! Beni kaygılandıran, gaflet, kıyamet içindeki delaletten kaynaklanabilecek ihmallerimiz.
Öte yandan Azr-ı Mev'ud coğrafyasındayız, yani vahiy coğrafyasında, Mescid-i Aksa’nın mik’ad alanı içinde bir coğrafyada. Dünyanın en muhteşem, jeo politik, jeo stratejik, teo politik coğrafyasında bir ülkemiz var. Kavimler kapısı burası. Dünyada yaşayıp da, burada yaşamayacak bir hayvan ve bitki türü yok. 4 mevsimi birden yaşıyoruz. Beni kaygılandıran, akıl ve ahlak zaafı. Beni korkutan Cahillik, ahlaksızlık ve korkaklık. Yeteri kadar dürüst, bilgili ve cesur değiliz. Bir kaht-ı rical dönemine girdik. Adalet zaafımız var. Hal böyle iken gücümüz ve servetimiz aklımız ve imanımızın önüne geçti. Bu bir felaket haberidir. Bundan endişe ediyorum.
Erdem üzerine ilkeli birliktelikler yerine, korkuya dayalı menfaat temelli geçici birlikteliklerle günü kurtarmaya çalışıyoruz. Bu dünyanın genel hali ve İslam ülkelerinde de durum bu. BM’de Çin’in Doğu Türkistan üzerindeki haksızlıkları konusundaki oylamada Çine karşı çıkan tek İslam ülkesi Somali olmuş! Herkesle stratejik ortak, herkesle müttefik, herkesle dost bir ülke mümkün mü? O zaman FETÖ ile savaşırız ama FETÖ’yü örgütleyen, eğiten donatanlarla dost oluruz. PKK, PYD ile savaşırız ama onları eğiten ve donatan NATO ülkeleri müttefikimizdir. Hem Filistin hem İsrail ile nasıl dost olacağız? Habat’çıları da idare edeceğiz, Rabbi’leri de, Habat’çıların can düşmanı Putin’i de, bu mümkün mü? Sahi muhalefet bu Habat konusuna neden el atmaz? “Bir başkadır benim memleketim”!? Nereden nereye, Mavi Marmara’dan bu güne çok şey değişti. İsrail’i bir savaş gemisi ziyareti haberinin ardından Ankara İsrail’e bir büyükelçi atadı.
Sanmayın ki, sadece Türkiye böyle, İran, Pakistan, Malezya, Mısır ya da Suudi Arabistan, pek de farklı değil bu işler, bu ülkelerde de.. Türk dünyası da böyle, diğerleri de... Memlekette sadece bunlar olmuyor. Kılıçdaroğlu bir yandan başörtüsü açılımı yaparken, AK Parti, Baro eski başkanı Feyzioğlu’nu KKTC’ye büyükelçi atarken, CHP’liler Amerika yolcusu. Herkes birbirinden rol çalıyor sanki. Kim derdi ki gün gelecek bizim “Siyasal İslamcılar” ile “Kemalistler” kanka olacak ve “Yeşil Kemalizm” diye bir ucube çıkacak ortaya! Haydar Baş, Adnan Oktar aslında bu işin öncüleriydi... Benim anladığım şu, BİREY projesi başarılı olmuş demek ki. Toplumda “aidiyet duygusu” zayıflamış. “Politik Cins”ler arasındaki farklılıklar çok fazla erazyon’a uğramış demek ki.
Bugün halkımız, özellikle dindarlar servet ve iktidarla imtihan oluyor. Zor bir imtihan bu. Evdeki hesaplarımız çarşıya uymadı. Bu imkanlara sahip değilken ki hayallerimiz ile karşı karşıya kaldığımız gerçekler bizi zorladı. Evdeki hesaplarımız çarşıya uymadı.Halk da bugün artık o eski hayallerinden uzaklaştı. Çileye talip olan kalmadı, herkes kam almak istiyor dünyadan, bastırılmış ihtiraslar patlayınca ortaya çıkan manzara hiç hoş değil. Kader, rızık, eceli bir kenara bıraktık. Herkes iş, aş istiyor. “Ben” diyor. “Onlar eskiden çok yedi, sıra bizde” diyor sanki kimileri, kimi “deniz”e benzettiği “devlet malı” peşinden “ganimet avcısı” oldu, kimisi cennette hayal ettiği şeyleri dünyada istemeye başladı, acelesi vardı ve ahireti beklemeye sabrı kalmamıştı.
Oy isterken, projelerinden söz ediyorlar ve hala hep dünyevi vaadlerde bulunuyorlar. Oysa Allah bizleri, “Mallarımız, canlarımız ve sevdiklerimizle, kimi zaman artırarak, kimi zaman eksilterek imtihan edeceğini” söylüyor. “Herkesin layık olduğu gibi idare olacağı” vurgusu var. “Biz kendi hakkımızdaki hükmümüzü, işlerimizi değiştirmeden, Allah bizim hakkımızdaki hükmünü değiştirmeyecek” ama kimse toplumun kendini değiştirmesinden söz etmiyor. Her siyasi fırka, parti, hizip, sanki göklerin hazinelerinin anahtarı kendindeymiş, göklerin ordularının komutası kendilerindeymiş gibi “bana/bize güven gerisi merak etme sen” diyor. Karar sizin.
Unutmayın Hz. Musa, imkansız olan denizi geçti ama Sina’dan Kudüs’e 10 günlük yolu, 40 yılda zor geçtiler. Hz. Harun yolda vefat etti, Hz. Musa’nın ömrü Kudüs’ü görmeye yetmedi, Hz. Yuşa genç bir delikanlı olarak çıktığı yolun sonuna yaşlı bir kişi olarak kavmini Kudüs’e indirdi. Tanrı Kral Calud’un, 100 bin kişilik ordusunu yenilgiye uğratan Talut’un 70 bin kişilik ordusu değil, çocuk Davud’un sapan taşı idi. Sahi Kur’an-ı Kerim bu örneği bize niçin verir? Peygamberden daha güçlü lideri, şeyhi, örgütü olan var mı bildiğiniz!?
Allah’ın yardımı olmadan olmaz. Allah cahillere, zalimlere, müfsitlerle, müstekbir’lere, mütrefin’lere, inkarcılara ve münafıklara ve onların dostlarına yardım etmez. Onlardan uzaklaşmamızı ve onları yanımızdan uzaklaştırmamızı söyler. Yoksa onları yakacak ateş bizi de yakacağını haber verir. Onları “veli” edinmemizi, masiyet üzerine ittifak etmemizi emreder!
Unutmayalım ki biz ahir zaman peygamberinin ümmetiyiz ve yaşadığımız zaman fitne zamanıdır. Çokça tevbe etmemiz gerek. Unutmayın, Kader’de varsa yaşayarak göreceğiz. Allah’ın ipine tutunanlar dışında herkes helak olacak. Bunlar dışında, babaları peygamber olsa kurtaramaz onları. Çünki peygamberler kurtarıcı değil, onlar kurtuluşa, yani Allah’a çağırırlar. Hz. Nuh da, İbrahim de, Hz. Lut da ailesini kurtaramadı biliyorsunuz.
Şunu yaptık, bunu yapacağız, herşey kontrolümüzde diyenlerin sözlerine hemen inanmayın. İman edenler, amel-i salih olanlar, sabredenler ve sabrı tavsiye edenler dışında herkes hüsrandadır.
Unutmayın slçak irtifa uyduları, Starlink’lerle uzay işgal edildi. 5G ve yapay zeka sistemleriyle her yer kontrol ediliyor. TransHumanizm’den, NeuraLink’lerden, BioHacker’lerden, Dünya’nın resetlenmesinden, Biyolojik insanın sonlandırılmasından söz ediyorlar. Dünyanın her noktası izleniyor ve bu her nokta Laser ve RF silahları ile vurulabilir artık. Eski model silahların da bir anlamı ve değeri yok artık. İnsanlık için bundan daha büyük bir tehlike olamaz. Aşı dedikleri mRNA’lı gen manipülasyonu ajanları ile artık insanların içine sızdılar. Hapı da yuttuk, oltayı da, ölümler başladı ve tepkileri nasıl önleriz diye sansür yasaları ile toplumu baskı altına tutmaya çalışan bir komplo ile karşı karşıyayız. Hiçbir kazanım bu tehlikeler ve tehditler karşısında hiçbir değer ifade etmez. Ölüler, iş de istemezler, aş da! Sahi iktidar ya da muhalefetten bu konuda konuşan kaç kişi var siyaset dünyasında!
Ah Müslüman kardeşlerim ah! PCR, Aşı, HESKodu, maske, sosyal mesafe dedikleri Satanist, pedofolik Global Resetçilerin örgütledikleri, belki de Hz. Nuh tufanından sonraki en büyük komplolarından biri idi. Sahi nasıl oldu da, hangi akılla bu oltayı yuttunuz. Hani fasıklar size bir haber getirdiklerinde araştıracaktınız. Geçmiş olsun. Seçimde söz ediyorlar. OYUN’u görmedem OY’unu kullanma.
Selam ve dua ile.