Ahmet Taşgetiren
Aile soruları
-Kadın – Erkek, insan soyunun iki ana damarıdır. Cinsellik de bu yapının ayrılmaz parçasıdır. Bu ikiliden çocuklar doğar. Aile oluşur. İnsan nesli böyle devam eder. Bu, insanın dışındaki bir İrade’nin tanımladığı bir durumdur.
-Aile yapısındaki değişmelerin, insanlığın akışını etkilemesi kaçınılmazdır. O sebeple, toplumların akışına ilişkin sorumluluk duyanlar, ailedeki değişmelere, sarsılmalara, sancılara, doğum oranlarına özel hassasiyet göstermişlerdir. Cinselliğin belli ölçülere bağlanması da bu hassasiyetten ayrı düşünülemez.
-Bugüne gelindiğinde “Ailede sancı” küresel bir gerçeklik haline gelmiştir. Batı dünyasında daha yoğun yaşanan ama bu konuda en büyük duyarlılığı göstermesi beklenen İslam toplumlarında da gittikçe derinleşen bir olgudur “Ailedeki sancı.”
Şu soruyu soralım:
-Tv’lerin gündüz yayınlarında sürdürülen ve çoğunlukla Anadolu’yu yansıtan ve çoğunlukla da ürkütücü bir yozlaşmayı sergileyen kadın – aile programları, hangi tür ailenin yansımalarıdır?
-Şu anda “muhafazakâr camia”da oluşan “Aile aktivizmi” çok net ki bu sancının ortaya çıkardığı tedirginliğin yansımasıdır.
-Muhafazakâr camia, “Ailedeki sancı”nın yanı başında, psikiyatristlerin – psikologların tanıklıklarını da yanlarına alarak, LGBT’ye yönelik tepkileriyle cinsel tercihler alanında da “tehlikeli” bir savrulmanın geliştiğini düşünmekte, bu savrulmanın aileyi “çocuklarımız”ı tehdit ettiği değerlendirmesi ile siyasi iktidarı yasal tedbirler almaya yönlendirmektedir.
Burada da şu değerlendirme yapılmalıdır:
-Anayasa ailenin korunmasını devlet sorumluluğu altına koymaktadır. 1950 sonrasında hemen tüm zamanlarda ülkeyi “Sağcı” iktidarlar yönetmektedir. Bizde Sağcılığın bir boyutunun “muhafazakârlık”la kesiştiği de bilinir. ANAP iktidarı “Aileden sorumlu bir devlet bakanlığı” tesis etmiştir. Refahyol’da Refah’ın etkisi görmezden gelinemez ve son 20 yılda ülke İslamcı da muhafazakâr da denilebilecek bir kadronun yönetimindedir. Bu iktidar bünyesinde bir de Aile Bakanlığı vardır. Şöyle bir soru anlamlı değil midir? Bu süreler içinde ailede sancı büyümüş müdür, azalmış mıdır? Ailedeki sancıyı siyasi iradeyi de etkisiz kılacak boyutta büyüten hangi sosyo – kültürel – ekonomik dinamik söz konusudur? Ve Aile üzerinde düşünürken, bu sosyo – kültürel – ekonomik dinamikleri yakalamak, onların nasıl sağlıklı hale getirileceğini düşünmek gerekmiyor mu? Ben, muhafazakâr camiada, bizzat Aile Bakanlığındaki zihniyet çerçevesinin sorgulanmakta olduğunu da biliyorum.
-Muhafazakâr Câmia’nın aile konusundaki hassasiyetini, muhafazakar siyasi kadroların taşımadığını düşünmek akla uygun gelmiyor? Peki ama, para – kadro vs her şeyi elinde bulunduran siyasi kadrolar, Aile konusunda neden sağlıklı sonuçlar alınamadığının sebeplerini tespit etmişler midir?
- Aile konusunda ele alınması gereken o kadar farklı başlık var ki… Mesela;
-Cinselliğin uyanması anlamına gelen “büluğ yaşı” ile evlenme yaşı arasındaki mesafenin uzaması, cinselliğin nasıl çözümleneceği konusunda ciddi sorular ortaya çıkarıyor. Annelerin, babaların, psikolog ya da psikiyatristlerin çözüm önerileri neler?
-Bu konuda en “muhafazakar” düşünenlerin bile kaçınılmaz hale geldiğinde şüphe duymadığı kadının çalışma hayatı ile anneliği ve eş oluşu arasındaki gerilim, kadını zorlayan, aileyi zorlayan, çocuk eğitimini etkileyen ciddi sorunlar ortaya çıkarıyor. Hem çalışma hayatı hem anneliğin, anneyi ve aileyi huzurlu kılacak formülü nedir?
-Boşanma dosyaları neden adliye koridorlarında tavanlara yükseliyor, sorusu, neden muhafazakâr aileler de bu fırtınadan kendilerini koruyamıyorlar, sorusu, “Ailedeki sancı”ya çare ararken cevaplanması gereken bir soru değil mi?
-Farklı cinsel tercihler… Ya da cinsel sapmalar… Bunlar gerçekten toplumu tedirgin edecek boyutlarda bir artış halinde mi? Yoksa görünürlükleri mi arttı? Gerçek bir artış söz konusu ise, bunun sebepleri neler? “Son 20 yıl” diye cümleler kuruyoruz sürekli, sosyal oluşumlar bir süreç içinde gerçekleşir. Diyelim “sapkınlık” olarak nitelenen cinsel tercihler, hangi toplumsal saiklerle oluşuyor, geçtiğimiz 20 yıl içinde bu konuda duyarlılık mı sergilenmedi, duyarlılık sergilendi ise bile sonuç mu alınamadı, şimdi söz gelimi “yasal – anayasal” bir düzenleme yapılırsa nasıl bir sonuç alınması bekleniyor?
-Türkiye Müslüman bir ülke. Dünyada pek çok İslam ülkesi, buralarda yaşayan 1 milyar 600 milyon Müslüman var. Açık ki İslam’ın da bir aile formatı var. Ben “Ailede Sancı ve mutluluk arayışı” başlıklı konferanslarımda “Batı Aileyi aradığında bunu İslam dünyasında bulabilmeliydi” gibi bir cümle kurmuştum. “İslam ailesinin mutluluk iklimini gerçekleştirebilmeliydik” demiştim. Bugün belli ki bizde tedirginiz. “Aile aktivizmi”ni yürüten dindar – muhafazakâr arkadaşlarımız çığlık çığlığa… Neden olmadı? 20 yıllık iktidar dönemine rağmen neden olmadı? Yasal düzenlemelerle olur mu?
Bugün böyle sorularla bitirelim. “İslam ailesi” üzerine bir yazı daha yazacağım.
POLİS BANDOSU – HDP ZİYARETİ
Polis bandosunun iki elemanı, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın huzurunda Ak Parti’nin bestelettiği “Türkiye Yüzyılı” şarkısını seslendirdi. Devletin polisinin parti şarkısını seslendirdiği bu durum, Cumhurbaşkanı Erdoğan dahil salondakiler tarafından coşkun bir şekilde alkışlandı. Bu, gelinen tipik parti – devlet görüntüsü. Bu, ölçüsüzlükte fütursuzluğun tavan yapması.
Adalet Bakanı’nın da eşlik ettiği bir Ak Parti heyeti, başörtüsü için oluşturdukları anayasa değişikliği paketini görüşmek üzere HDP’nin kapısını çaldı, HDP yöneticileri ile görüştü. Bu da, “Kandil’in siyasi temsilcisi suçlaması yüzünden muhalefetten eli dokunanın yandığı HDP’ye yönelik tüm suçlamaların tabansız olduğunun göstergesi. Bakalım Bahçeli’den bir ses gelecek mi?