Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Ak Hesap! Kara Hesap! Bu işin bir adım sonrası...

Derin Gerçekler

''Yanlış hesap Bağdat’tan döner.'' Onun için hesabı doğru yapmak gerekir. Aynı zamanda hesaba esas olacak ölçü ve tartının, sayıların ve oranların doğru tesbit edilmesi gerekir. Siyaset zor bir zanaattir. Siyasetçi vekaleten iş görür. Siyaset velayet değil, emanet ve vekalet müessesesidir. Geçen gün bakıyorum da, sosyal mediada, partiler, hangi belediye başkanı zamanında, kim, kaç km metro yapmış onu tartışıyorlar. Siyaset aynı zamanda bir taşeronluk işidir. Sonunda parayı veren millet. Patron o. Benim bakacağım kriter kim, neyi, ne zaman, nasıl yapmış, kaça maletmiş. Bunu yaparken bir hile, torpil, rüşvet var mı? Önceliklere dikkat edilmiş mi?

GAP Projesi önemli bir proje. Ben o projenin ne olduğunu yıllar sonra Tahran'da ABD elçiliğinden ele geçirilen CIA belgelerinden öğrendim. Biz, hep Demirel’in projesi zannediyorduk. Oysa DPT de ve teknik olarak bu projeyi ilk dile getirenler Recai Kutan ve Turgut Özal. Ama proje zaman içinde tamamen ABD’nin devreye girmesi ile bambaşka bir hal almış. Çok fazla toprak su altında kalıyor. İnanılmaz bir emilim ve buharlaşma var. Sulama için yeteri kadar kanal eş zamanlı yapılmamış. Çevre ağaçlandırılmadığı için dipte çok ciddi bir toprak kayması var. Ve de işin en vahim yanı, baraj tam da fay hattının üzerinde duruyor. O fay hattında bir kırılma bölgede büyük bir felakete, Güneydoğu Anadolu ile birlikte Suriye ve Irak'ta büyük bir susuzluğa sebeb olabilecek.

Bu baraj bu “böyük”(!?)lükte değil, daha küçük ölçekli, bir çok barajdan oluşabilirdi. Bu barajda su bitkileri planlanabilirdi. Su yolu ile ulaşım planlanabilirdi ve deniz uçakları ile GAP için aynı bir hava ve deniz trafiği örgütlenebilirdi.
O bölgedeki karayolları da devreye girince o meşhur Komatsu-Caterpillar rekabeti ve hesaplaşması gündeme geliyor. Alman Hanomag batıyor. Japon otomotiv devleri Türkiye’ye geliyor. Karamehmetler ve Sabancı rekabeti yaşanıyor. İşin bu yanı kanlı ve kirli, derin bir hesaplaşma hikayesi. Anlayacağınız GAP bize anlatılanlar gibi değilmiş.
Olan işlerde de kirli bir arka yüz olabilir, olmayan işlerde de. O lanetli ilişkiler ve kişiler devreye girince helale katılan haram, helali de murdar ediyor. Yapması gerekeni yapmayan suçludur. Yapan da o işe haram katmışsa o iş de murdar olmuştur. Bizim asıl bakmamız gereken pencere bu penceredir. Bu konuda adil şahidlik yapmamız gerek. Bir topluluğa olan öfkemiz bile bizi onlar hakkında adaletsizliğe sevketmemeli.

Bu vesile ile AK Parti adına konuşanların dikkat etmesi gereken bir konuda, yaygın olan bir yanlışa dikkat çekmek istiyorum. Bu, halkla ilişkilerde yaşanan bir yanlışlığa dönüşüyor gibi. Bu yanlışta biraz dil, biraz da uslupla ilgili. Yaptıkları bir şeyi anlatırken, çoğu zaman çok üst perdeden, sanki, bağış yapmış, lütfetmişler gibi karşısındakini ezici bir dil kullananlar olabiliyor. ''Biz yapmasak yapmazdık, madem biz yaptık, bize oy vermeye mecbursunuz. Başkalarına oy verirseniz “hainsiniz, nankörsünüz” gibi anlaşılmaya müsait bir dil bu.
Bir müteahhide ev yaptırsanız, adam hem sizin taleplerinizi çok da dikkate almasa, hem de size böyle davransa ne dersiniz? Parasını siz veriyorsunuz, siz ne istediğinizi söylersiniz. O da size bu işin fiyatını ve süresini söyler.
Bir de halen yapılan dehşetli bir yanlış şöyle: “Biz, size şunları şunları yaptık, siz şimdi bizi değil de rakibimizi mi seçeceksiniz? O hain, o sizin düşmanınız, bizi seçmezseniz sizde onlarla aynı saftasınız.” anlamına gelen yalnışlar. Bakın seçmenin zihninde bu söz sizin düşündüğünüz gibi anlaşılmıyor. Siz, kendinizi; rakip, düşman ilan ettiğiniz biri ile kıyaslatıyorsunuz. Bunu denediniz ve karşı tarafa gitti seçmen. Siz de bir zaman darbeciler tarafından benzer şekilde suçlanıyor, dışlanıyor, tehdit ediliyor, hakkınızda davalar açılıyordu. AK Parti bu anlamda kendi geçmişinden doğru dersler çıkartmak zorunda.
Bir kişi, dünkü düşmanı ile dost bildikleri arasında tercih ikilemine düşerse, kerhen de olsa düşmanını tercihte tereddüt etmez. Çünkü düşmanı biliyor ve ona karşı bir savunma refleksine sahip. Dost bildiği ise, içinde, yakınında. Ona karşı daha savunmasız. Mert düşman çoğu zaman iki yüzlü dosta tercih edilir. Bu işi de fazla abartırsanız 24’ler olayını yaşarsınız.
Siyaset çoğu zaman kendini yapmak zorunda hissettiği konularda “Reel Politik” yoluna sapıyor ve yaptığı işi bir zorunluluk olarak takdim etmek yerine meşrulaştırmaya kalkınca iş başka renge bürünüyor. AK Parti bu gün aynı çelişkiyi mi yaşıyor? Aslında CHP ve diğer bir çok parti siyasetin ReelPolitik bataklığında debelenip duruyor. AK Parti'ye karşı politikalarında CHP de benzer bir sorun yaşıyor. CHP ve Kılıçdaroğlu AK Parti'ye karşı sert politikasını yumşatacak olursa kendi içinde bir hesaplaşma başlayacak. Aslında dışa dönük eleştiriler biraz da içeriye dönük eleştirileri bastırmak için bir fırsat oluşturur. Bu süreci Siyonistler, dış tehdidi kontrol ederek iç birliği korumak için kullanır. Soğuk savaşta da Komünizm, Kapitalizm, Faşizm canavarı ile sacayağının bütün ayakları sobelenmişti. Daha sonra buna bir de İrticayı eklediler. Partiler bu durumu iç politikada kullanmak isterken genellikle yüzlerine gözlerine bulaştırarak bir çuval inciri berbat ettiler. Tosya’ya pirince giderken evdeki bulgurdan oldular.
Bunu daha iyi anlamak için 1974 seçimlerine bakmak gerek.
12 Martçılar yanıldı. Evdeki hesapları çarşıya uymadı. Erbakan’ı İsviçre’ye gönderince bu işten kurtuluruz zannettiler.
Sonra baktılar MNP’liler Demirel’e oy verecek, Erbakan’ı geri getirelim dediler. Ama Milli Nizam kapatılmış, açılan davalar var. O davaları düşürebilirler ama duruşma günü verilmiş. Çözümü Süleyman Arif Emre’nin MSP’yi kurmasında buldular. Böylece Milli Nizam’cılar MSP’ye oy verince Demirel iktidar olamayacak, CHP iktidar olacak. Bunu bir Bilardo ya da Satranç oyunu gibi düşünün.
MSP 3-5 milletvekili çıkartır, onu da bir şekilde kontrol ederler akıllarına göre. MSP 48 Milletvekili çıkarttı, AP'de CHP'de iktidar olamadı. MSP “Anahtar Parti” oldu. Zaten amblemi de Anahtardı.

Demirel şu yanlışa düştü: (AK Partililer buna dikkat)
Nasıl olsa MSP’liler CHP ile koalisyon olmaz. CHP’de MSP ile koalisyon olmaz. Aralarında kan davası var gibi. Zaten MNP’yi kapatanlar bunlar değil mi! Erbakan tıpış tıpış Demirel’in yanına gidecek, Buna eli mahkum, o da bir iki bakanlıkla 48 milletvekili yedeğe alacak. Olmaz olmaz demeyin, olmaz olmaz. CHP, Erbakan’ının taleplerini kabul etti. Bu diyalog sürecini Hasan Aksay yönetti. 12 Ocak 1973’de Milli Gazete yayın hayatına başlamıştı. Ben de o süreçte genç bir gazeteci olarak oradaydım. Tekin Erer bizim için “Yeşil Komunistler” diyordu. Biz o zaman Komunist filan değildik. Ecevit de değildi. Ama bugün bizim Kemalistlerimiz de, Kapitalistlerimiz de, Feministlerimiz de var. Bu serzenişler dışarıdan çok içeriden yükseliyor.

Mili Nizam'da ilk dönem iyi yönetildi.
1973 seçimleri sonrası 1. Ecevit Hükûmeti (26 Ocak 1974 - 17 Kasım 1974) CHP ve MSP koalisyonu önemli işler başardı. 20 Temmuz 1974 Kıbrıs Harekâtı bu dönemde oldu. 1974 affı sonrası süreç iyi yönetilmese de, bu kez MHP ile birlikte kurulan 1. MC hükümeti döneminde ağır sanayi hamlesi gerçekleştirildi. FETÖ bu dönemde İzmir’den Ankara’ya geldi. O dönemdeki ittifaklar, aslında bu gün için bir ders olabilir. Ama korkarım bu bugün çok kolay başarılacak bir iş değil.
Siyaset topyekun irtifa kaybediyor.
CHP AK Parti'yi ve AK Partilileri eleştirirken, benzer eleştiriler parti içinden parti politikaları ve yönetici kadrolardan da geliyor. Kılıçdaroğlu aleyhine içeriden gelen eleştiriler, artık dosya seviyesine yükseldi. Bu durum aslında siyaset pazarında içlerin giderek kızıştığını gösteriyor. Bu diğer partiler açısından da böyle. Bu işin bir adım sonra olacakları görmek için de kahin olmaya gerek yok.
Selam ve dua ile.

Bu yazı toplam 607 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar