Ahmet Taşgetiren
AK Parti ve ABD
Konu, Ethem Sancak’ın “Biz Amerika’nın desteğiyle iktidara geldik” cümlesiyle güncellendi. Hoş, Ethem Sancak, işin sonra “One minute” ile değiştiğini de söylüyor konuşmasında.
Ethem Sancak eski Aydınlıkçı – Maocu idi, sonra değişti, kendi ifadesiyle sıkı bir “Erdoğan aşığı” oldu. Ak Parti MKYK’sına girdi, çok tartışmalı ihaleler aldı.
Şimdilerde Perincekgiller ile takılıyor, Moskova’ya gidip, Türkiye’nin NATO üyeliğini eleştiriyor, Rusya ile ilişkiler geliştirmeye çalışıyor.
İşte buradan konu, yani Ak Parti’nin Amerika ile ilişkileri güncellendi, diyorum. Yani o iddialar yeni olmadığı için güncellendi, demek gerekiyor.
Ak Parti’nin Amerika tarafından iktidara getirildiği iddiasını en çok Saadetliler telaffuz etmişlerdir, sanıyorum. Bunun için gerekçe olarak başta Erdoğan olmak üzere Ak Parti ileri gelenlerinin kuruluş safhasında Amerika’ya seyahatleri ve oradaki görüşmeleri gösterilmiştir.
Ben de bir çok yazımda bu konuyu ele aldım. Şöyle yaklaştım: Ak Parti’nin ABD tarafından iktidara getirildiği düşüncesine katılmıyorum. Ancak Amerika, her ülkedeki siyasi gelişmeleri takip eder ve iktidara yürüyen hareketlerle ilişki kurar. Fazilet’ten ayrılma ve partileşme safhasında “Yenilikçi hareket”in yükselen bir dalga üzerinde olduğu açıktı. Amerika, hem D-8 projesiyle hem Ortadoğu’da “Batı’ya meydan okuyan” ve “İslam dünyası” ajandası ile yürüyen Erbakan’dan rahatsızdı. Bu rahatsızlık, Varşova Paktı’nın dağılması ve NATO’nun yeni misyon arayışı çerçevesinde Ortadoğu ve Kuzey Afrika’daki “İslamcı yükseliş”i “Radikal İslam” tanımlaması ile “yeşil tehlike” olarak nitelediği döneme denk geliyordu.
Ancak bir “İslam dünyası gerçeği” vardı ve Türkiye gibi bir merkez ülke üzerinden bu dünya ile irtibat kurulabilir, hatta bu dünyaya “yeni düzen” verilebilirdi. Yeni düzen, demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü vs kodları taşımaktaydı. Onun da amacı “Radikal İslam” yükselişini kontrol etmekti.
Türkiye’nin Kemalist laik kodlarla İslam dünyasında böyle bir misyonu icra etmesi mümkün değildi. Ak Parti kadroları, hem İslami zeminden gelen hem de Erbakan çizgisini eleştiren mahiyetiyle bu misyona oturmaz mıydı? Amerika herhalde Ak parti kadrolarının bu noktada analiz edecekti.
Benim kanaatim, Erdoğan dahil Ak parti ileri gelenleri Amerika’daki temaslarında Refah – Saadet ya da daha açıkçası Erbakan çizgisinden farklılıklarını anlatmışlardır. Batı ile ilişkiye nasıl baktıkları, Türkiye’nin çıkarlarını tabii ki önceleyecekleri ama bir “meydan okuma” tavrı içinde de olmayacakları, Türkiye – Batı ilişkilerinin mutlak anlamda çatışma içinde olmasının gerekmediği, İslam dünyasının bir yenilenmeye ihtiyacı olduğu, bunun da dışardan dayatma ile yapılmasının mümkün olmadığı, içerden, Türkiye gibi bir ülkenin öncülüğünde ve İslami hüviyetleri bilinen kişilerce yapılabileceği, Ak Parti’nin böyle bir misyon için en uygun yapı olduğu, Amerika’nın böyle bir yapının iktidara gelmesinin önünü kesmemesi gerektiği, bunun için içerde oluşacak muhalif odaklara cesaret vermemesi….. gibi değerlendirmeler yapılmıştır. Muhtemeldir ki, ABD’de “içerdeki 28 Şubatvari keskin muhalif odakların meşruiyet sorgulamaları”na karşı etkileri bilinen “Dış odak” nötralizasyonunu sağlamak amaçlanmıştır. Bunları bilgi olarak değil, olanlara bakıp benim okumam olarak yazdım, anlattım bugüne kadar.
Ak Parti sonra iktidara geldi, bir süre bu çerçevede yürüdü. 1 Mart tezkere krizi, Ak Parti içinde muhtemelen Erdoğan’a rağmen gelişen bir çatlamaydı. O süreçte Ak Parti iktidarının ABD ile (Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) eş-başkanlığı yaptığını biliyoruz. BOP’un İslam dünyasını tanzim amacı taşıdığını da…
Bu dönem Ak Parti’nin aynı zamanda evet Refah çizgisinden farklı olarak, Avrupa Birliği ile sıkı işbirliğine girdiği dönemdir. Harıl harıl AB müktesebatı tercüme edilir Türkçeye… Cumhuriyet’in ilk yıllarındaki Batılı kanun tercümelerinden belki binlerce sayfa daha fazla olarak.
Sonra…
İster “One minute”le olsun, ister Arap Baharı sürecinin Ortadoğu’da diktatörleri devirip yerine “İslamcı kadroları” getirmesi ve Türkiye’nin bu “İslamcı siyaset yükselişi”nde örnek alınmasıyla olsun, ABD başta olmak üzere Batı’da mesafeli bir duruş ortaya çıktı. Ak Parti liderliği de bu mesafeli duruşa mesafe ile karşılık verdi. İran ile ilişkiler, Avrasya projesine sempati vs…
Arap Baharı yürümedi, ABD bölgede demokrasiden falan vazgeçti. Ak Parti iktidarı “radikal İslamcı” gibi görülmeye başladı. “Değerli yalnızlık” günlerine gelindi.
Konu uzun. Şimdiye bakıldığında “Biden’la iletişim” arzuları, AB’ye “sitemli” ilişkileri düzeltme çabaları, Ortadoğu ülkeleri ile “Arap Baharı” öncesine giden yaklaşımla ilişkileri onarma hamleleri…
Tüm bunlar, içerdeki iktidarın dışardaki ilişkilerle birebir alakalı olduğunun göstergesi. Ne denmişti, “Ergenekoncuları tasfiye için Amerika ve Gülen Cemaati ile birlikte hareket ettik.” Kimdi – kimlerdi bunu söyleyenler ve şimdi o vatandaşlar neredeler? Ak Parti’nin şimdilerde MHP ve Perincekgiller’le ilişkilerinin arkasındaki saikleri, siyasi denklemleri ve oyun kurucuları da ayrıca okumak gerekiyor.