Abdurrahman Dilipak
Alavere, dalavere..
Ankara tarafsız kalmaya çalışıyor ve her iki tarafa da itidal çağrısı yapıyor da, gidişat o ki, NATO, Ankara’ya “tarafsız kalırsan bertaraf olursun” demeye hazırlanıyor.
Yani Ukrayna konusunda NATO harekete geçme kararı alırsa, Boğazları kontrol ederek Rusya’ya karşı kuşatma ve tecrit operasyonu için hazırlık yapıyor. Yani TSK’nın fiilen bu savaşa girmesini isterlerse şaşmamak gerek. Artık savaş cephesi o zaman sadece Ukrayna değil Türkiye olacak.
Bunun anlamı şu, Türkiye savaşın merkezinde yer alacak. Rusya kuşatmayı yarmak için Türkiye’yi hedef alacak. Finlandiya NATO’ya girerse ne olur demişti. Aynı şey şimdi bizim için geçerli.
ABD’nin Yunan aşkı 2019’da depreşmişti, o zamandan beri Türkiye’yi gözü görmüyordu. Şimdi Türkiye aşkı depreşti. Bakın bu Ukrayna’nın “Hamam Böceği” Cumhurbaşkanının Türkiye aşkı, SİHA aşkının neden bu kadar çok dillendirildiği de ortaya çıkıyor şimdi.
Türkiye onların gözünde “Ucuz asker deposu”.
Dahası “tarassut kulesi”, dahası “tramplen tahtası”… “Vekalet savaşları” için dar bir alan, Türkiye onların gözünde “Savaş tarlası”..
Avrupa’dan başlar, Asya’nın ortalarına kadar gidersin. Doğu Türkistan, Fergana üzerinden Çin-Hind savaşına kadar genişleyen bir sınır. “Rusya’nın yumuşak karnı”nı gıdıklar, Rusya’yı felç edersiniz.
“Hayır” diyebilen bir Türkiye olmadan kendi politikanızı hayata geçiremezsiniz. Peki “Hayır” diyebilecek misiniz, ya da kime “Hayır” diyeceksiniz, “Stratejik ortağınız”a mı, “Müttefikiniz”e mi, hem “Müttefik” olduğunuz hem de dahil olmak istediğiniz “Avrupa Birliği”ne mi?
Türkiye artık bir karar vermek zorunda. Biz “rüzgar gülü” değiliz!
Bunu diyebilmek için yüzümüzü dönmemiz gereken tek güç var, o da Allah. Başka çıkış yolumuz yok.
Siz yarım asırdır kapılarında bekleten, Turhan’ın çizgilerine yansıyan “Domuz ağılı”nın kapısında bekletilen “kuzu” olmaya devam edecek miyiz, yoksa kendi rotamızı kendimiz mi belirleyeceğiz. Bakın “gideceği limanı bilmeyen kaptana hiçbir rüzgar fayda sağlamaz. “Mavi boncuk politikası” siyasi Kazanovalıktır.
“Aktif denge politikası” bir yere kadar. Şimdi karar zamanıdır.
Türkiye gücünün farkına varmalıdır. Riskimiz potansiyelimiz kadar, sahip olduğumuz imkanlar ve fırsatlar kadar büyük. Asıl gücümüz “Hakk’a tapan bir millet” olmak ve bunun tezahürü ve yansımaları olarak haklı bir davaya sahip miyiz ona göre kendimizi bir gözden geçirmemiz gerek. Allah’ın kolaylaştırdığından daha kolay, zorlaştırdığından daha zor bir iş yok. Bu iş korkakların, cahillerin, zalimlerin işi değil. Bu iş sadece asker sayısı, silah üstünlüğü meselesi değil.
Uzun zamandır neden Talut-Calud olayını hatırlatıyorum ki..
AB’den çekilelim AB çöker, NATO’dan çekilelim, NATO çöker.
NATO ve AB çökerse, ABD burada tutunamaz. Biz bu yapıların kilit taşıyız. O zaman “yeni bir dünya kurulur ve biz o yeni dünyada yerimizi alırız”. Bu kafa ile İstanbul sözleşmesi, Lanzarote, Starlink, 5G, Neura Link, Trans Humanizm, Meta Verse uşaklığı ile pandemi, iklim aldatmacası ile Şeytanın elinde kendimizi de, ülkemizi de oyuncak yaparız.
Bizim birtakım yeşil politikacılar, yeşil STK’lar, yeşil sermaye, yeşil Kemalistler, yeşil liberaller her yeşilliğin peşinden koşuyorlar ve bu süreçte bu yeşil BİREY’ler kendi inanç, tarih, gelenek, ahlaki değerleri, alameti farikalarından hızla uzaklaşıyorlar. Onlar zaten zihnen teslim alınmışlar sanki. Aslında Great Resetle topraklarımız, aklımız, bedenimiz fiilen işgal ediliyor.
Alavere dalavere “Aslan Mehmetçik cepheye” diyebilirler. Kasabın koyuna bakışı gibi bir bakışları var bize. Bizim devşirilmiş Media, Sermaye, Siyaset, Bürokrasi, Akademi, STK’lar da yeşil yeşil bakıyorlar. Hele o yeşil dolarlar yok mu! Bakın bizim savaşımızın da, barışımızın da bir fıhkı, bir hukuku, bir ahlakı vardır. Bir Müslüman, bu üçgen içinde kalmak zorundadır. Allah’ın yardım şartı buna bağlıdır.
Savaş dışı kalması gereken zamanlar ve mekanlar vardır. Bizim askerimizin, polisimizin ve istihbaratçımızın da yine fıkhı, hukuku, ahlakı vardır. O “Havf fıkhı”, “Seferi fıkhı”nın üzerinde düşünme zamanıdır. “Takıyye” konusu Safavi aklı ile çözülemez.
O temel hak ve hürriyetlerin tehdit altında olduğu zamanlarda, daha fazla fayda için değil, telafisi mümkün olmayan büyük zarar ve mağduriyetlerin önlenmesi için def-i mazarrat kabilinden düzenlemelerdir.
Aslında biz zihnen hem teorik ve hem de pratik anlamda servet, silah ve iktidarı doğru kullanma konusunda ciddi zaaflar içinde, bazı şeyleri kafamızı sağa-sola çarpa çarpa öğreniyoruz.
Artık aklımızı başımıza toplamamız gerek. Bizim için hayat ittihat, ittifak ve itilaf temelli, iman, ihlas, uhuvvet temelli, erdem temelli bir yaşamayı hayatın merkezine alır. Aklımızı doğru kullanmamız gerek. Bize hayır gibi gelen şeylerde şer, şer gibi gelen şeylerde hayır olabilir. Allah’ın kolaylaştırdığından daha kolay, zorlaştırdığından daha zor bir şey yoktur.
Allah’ın yardımı noktasında, Allah cahillere, zalimlere, fasıklara, münafıklara, müstekbirlere, mütrefinlere yardım etmez. Onlardan ve onların hayat tarzından uzaklaşalım ve onları kendimizden uzaklaştıralım. İşi ehline ve liyakatına göre verelim, aynı zamanda da istişareden ve şûradan ayrılmayalım. Fitne zamanıdır, insanların akılları toplum mühendislerinin algı operasyonları ile bulandırılıyor.
Onun için biz önce “el emin” olalım. Yalancı siyasetçilerden olmayalım. Fasıklar, kafirler bize bir haber getirdiklerinde hemen inanmayalım.
Şeytan bizi Allah’la aldatmasın. Onları taklit ederek rızaya ulaşılmaz. İtibar şatafatta değil, Allah indinde olmalı. “Marka”lar ceseti süslese de, beşeri değerli kılan maneviyatı öldürür.. Servet ve iktidar, heva ve heves peşinde koşan insanları dünyevileştirir.
Onlar, o bataklık gülleri peşinde koşarlarsa, o bataklığın içinde kaybolur giderler. Bu herkes için böyledir. Haram yolla elde edilen servet kişi ya da ülkelere hayır getirmez. Kan ile yoğrulmuş, çalınan alın terleri ve akıtılan gözyaşları ile yoğrulmuş iktidarlar felaha ermezler. Onun için alma mazlumun ahını, çıkar aheste denmiştir.
Zaman ve mekan kirletilmişse, onlar kanla alırlar abdestlerini. Felaket kapımızı çalmadan aklımızı başımıza toplayalım:
Ya Rab içimizdeki beyinsizlerin işledikleri yüzünden bizi helak etme!
Sabredelim ve sabrı tavsiye edelim.
Sabreden, şükreden, tevbe istiğfar eden ve dua eden ve direnenlerden olalım. Havf ile reca, yani korku ve umud arasında bir yerde duralım. Gafletten ve taşkınlıktan uzak duralım. Merhametimiz öfkemizde, sevgimiz nefretimizden büyük olsun. Unutmayalım ki, biz ahir zaman Peygamberinin ümmetiyiz. Biri zalimlere karşı savaş, öteki mazlumları kucaklamak için gerekli. Allah (cc) bizim ellerimizle zalimleri cezalandırmak ve mazlumlara yardım etmek ister.
Şu günlerde Receb’den çıkıp Şaban ayına giriyoruz. Ukrayna’da savaş “Haram ay”da başladı ve Şaban, Ramazan devam edecek gibi. Bu savaş tam da İsra/Miraç ile Kadir’in arasında daha da şiddetlenecek gibi. Yeniden iman edelim, iyi şeyler düşünelim ve yapalım, sadaka verelim.
Bu konuda itikadı olanlar için takvim:
Şaban ayı ile başlıyoruz; 17 Mart PERŞEMBE: BERAT KANDİLİ, 2 Nisan CUMARTESİ: RAMAZAN BAŞLANGICI, 27 Nisan ÇARŞAMBA: KADİR GECESİ, 2 Mayıs /1 Şevval- PAZARTESİ: RAMAZAN BAYRAMI (1.Gün), 9 Temmuz/ 10 Zilhicce CUMARTESİ: KURBAN BAYRAMI (1.Gün), 30 Temmuz/1 Muharrem CUMARTESİ: HİCRİ YILBAŞI.
Bu zamanlarda çokça tevbe edelim ve dua edelim. Dualarımız olmasa ne işe yarardık ki! Ama yine unutmayalım ki, duası kabul olmayanlardan olursak halimiz nice olur.
Resulullah şöyle buyurdu: “Kabul olmayan duadan Allah’a sığınırım”. Unutmayalım: Tefrika girmeden bir millete düşman giremez / Toplu vurdukça yürekler onu top sindiremez.”
Selâm ve dua ile.