Abdurrahman Dilipak
Algımızla oynadılar...
“Algı” değil, “bilgi” verin.
Öte yandan sadece bilgi verirseniz onları “kitap yüklü eşekler”e dönüştürürsünüz.
Eğer sadece “gerçeklik alemi“ içine hapseder, “hakikat”ten mahrum bırakırsanız, onlar “Ebu cehil”e dönüşürler. “Cehaletin babası” olurlar. Elbette “Hakikat yolculuğu”na gerçeklerin basamaklarında yükselir insan. Ve tabi bu yolculukta yoldaşımız “Hikmet” olmalı. Her şeyin “Yaratılış gayesi”, “Fıtrat”ı ve “Sebeb-i hikmet”ini sorgulamalıyız. Faal bir akıl yanında güçlü sezgilere sebeb olmalıyız. İstişare ve Şura’dan ayrılmamalıyız.
Dışarıdan gelen ışıkla eşyayı tanımlayan insana “aydın” diyoruz. O hakikate giden yolun pusulasını kaybetmişse sonuçta nefsine taht kurup oturan şeytanın nefsine emrettiği yöne gider. Bazen bize hayır gibi gelen şeylerde şer, şer gibi gelen şeylerde Allah hayır murat etmiş olabilir. Biz bilmeyiz Allah bilir. Batılı anlamda o “Aydın” denilen kişi, kendi yaratılış gayesine yabancılaşmış bir kişidir. Kendi zannını merkeze alarak; çıkar, heva ve hevesleri uğruna tabiata hükmetmek için yola çıkar ve zaman içinde eğer o yolda devam edecek olursa, zamanla ins’in şeytanına dönüşür. Hatta insanlar üzerinde hüküm kurarak, onları terbiye etme iddiası ile, İlahlık ve Rab'lik taslamaya başlar.
“Aydınlanma” dedikleri “İlluminati”dir.
Aydınlanma dedikleri, Kapitalizm'e, Faşizm'e, Komunizm’e giden yolun yolcusu olmak demektir. O Malthus’dur, Freud’dur, Darvin’dir. O Hitler, Stalin, Musolini’dir. O Promete’dir.
Hani sporcular var ya, Olimpiyatlarda ne yaparlar. O MEB’nın da meşalesi, aslında “Tanrıdan çalınan ışık”tır. O yolculuk, Olimpos dağındaki (Tanrı dağı) tanrılarına doğru bir yarıştır. Onların dini, ahlakı, hukuku yoktur. Yasaları, normları, kuralları, kendi koydukları etik ve moral kuralları vardır.
Öte yandan “Hakikat’in bilgisi”ni içinde taşıyan adam “Münevver”dir.
İnsan, ünsiyet peyda eder. İnsan akleder, insan maddi ve manevi bilgilere sahiptir. İnsan zamana ve mekana şahidlik eder ve eşyaya nüfuz eder. O onu tanımaya çalışırken kendini ve Rabbini / Yaratıcısını tanımaya çalışır. Tefekkür eder. Her bilgi onu daha çok bilgiye acıktırır. Ona sorumluluk yükler. Onun işini kolaylaştırırken, ona daha fazla iş yükler. Tekamül yolculuğunda insan zaman içinde ileri ve geri hareket eder. O kökü mazide olan ati’dir. Önü sonu, rotası belli olmayan bir yolculukta değildir.
“Algı yöneten toplum mühendisleri” Şeytan’ın insanoğlunu kandırmak için görevlendirdiği ajanlardır bir bakıma.
Dün sihir, büyü ile insanları kandırmak için yaptıkları şeyi bugün onlar yapıyorlar. Bunlar Din, tarih, gelecek tasavvurunu, bugünün değer yargılarını değiştirerek, onların korku ve ümidlerini manipüle ederek, insanların düşünme, tercih ve davranışlarını yönlendiriyorlar.
Media, Hakk'ın ve Halkın gören gözü, işiten kulağı, haykıran sesi değilse, Şeytanın yol arkadaşıdır. Siyasiler de öyle, sivil toplumcular ve “din adamları”, “kanaat önderleri” de öyle!
Münevver, düşünen, sorgulayan, soru soran, deneme-yanılma ile hayatı ilim yoluyla test eden kişidir.
O Hak-Batıl, doğru-yanlış, güzel-çirkin, faydalı-zararlı, iyi-kötü’yü ayırt ederek iyiliği ve iyileri bir araya getirerek, daha güzel bir gelecek için insanlara kılavuzluk yapan, Veresetül Enbiya karakterli rehberlerdir.
“Âkil” olmak böyle bir şey.
Akıl bizim geleneğimizde, “akletmek” olarak fiil olarak ele alınır.
İlim kapısı, sonsuz tekamül yolculuğuna açılan bir kapıdır. Kapısında insanları engellemek, dikkatlerini başka yöne çekmek için Şeytanın dostları nöbet tutar. Kimi kahindir onların, kimi toplum mühendisi, bir kanaat önderi maskesini takım gelmiştir. Kimi fal bakar, kimi büyü yapar. Kimi gazeteci görünür, kimi ruhani bir kişilik rolü oynayarak öyle bir kılığa bürünmüştür, kimi İletişimci, kimi Trol, kimi reklamcı, iş adamı, politikacı veya bürokrattır. Kamu oyu araştırması, istatistikçi de olabilir.
Artık artırılmış sanal gerçeklik yöntemleri ile, “adil şahidler” olmayı bırakıp kendi yalanları gerçekmiş gibi sunarlar.
Onlar “veresetül enbiya” değil, “veresüşşeytan”dırlar; “ıslah edici” gibi gözükseler de, “bozguncuların ta kendileri”dirler.
O asitli içecekler, Cola, gazoz, o gürültülü müzik, spot lambalar, heyecan, hareket, merak, korku, umud, hep daha fazlası ve bugün!
Gözleriniz, kulaklarınız, ses telleriniz, koku alma yetiniz yeniden formatlandı
Roman, hikaye, tiyatro, konser, sinema, eğlence, macera, spor, kültür derken artık siz siz değilsiniz, arabeks bir şarkıda “Tanrım beni baştan yarat” diyen BİREY neyi anlatmak istiyordu dersiniz.
Artık artırılmış sanal gerçeklik dünyasında kurgulanmış oyunlar ve sürprizlerle dolu illizyonlar sizi farkında olmadan Şeytanın sanal cennetine götürüyor.
Dikkat edin, çocuğunuzu ve çocukluğunuzu çalmasınlar
Rothchild ne diyordu: Kadınlar önemli.
Kadın çalışsın ki çocuklarını daha kolay ve daha erken onun elinden alırız.
Kadın çalışsın ki, erkeğe muhtaç olmasın, evlenmesin, birlikte yaşamı seçsin, Kadın çalışsın ki, emek rekabeti emeğin maliyetini düşürsünler.
Kadın çalışsın ki, tüketici olsun ve kariyer için daha fazla eğitime ihtiyaç duysun. Orada o bize gelecek. Yaşayışını düşüncelerini, kıyafetini, arkadaş çevresini değiştirecek. İşi öncelikli olunca, aile ve akrabalık bağları zayıflayacak, profesyonel bir çevreye sahip olacak.
Daha bireyci ve rekabetçi olacak.. Eğlenmek, tatil yapmak ve daha iyi bir ev, araba sahibi olmak için daha çok çalışacak ve patronu ile daha uyumlu olacak.
Kadın sosyalleşmesi, onu kendini sınırlandıran ve mesaisini isteyen dini çevrelerden uzaklaştıracak. Sosyal kulüpleri tercih edecek. Çalışan kadın çocuğunu rehin etmektedir. Düşünsenize Dede ve Nine evde yok. Çalışan anne-baba çocuklarını gündüz bakıma evine bırakmak zorunda, daha sonra okula bırakacak, okuldan alacak. Çocuğun kafası ve kalbi okula emanet, diğer zamanları Tv, bilgisayara!
Kadının piyasaya emek arzı, ailenin tüketim kapasitesini artırırken, emek arzının çokluğu emeğin maliyetini düşürüyor. Sonuçta akrabalık ilişkileri zayıflıyor. Yerini profesyonel iş ilişkileri alıyor. Evlilik yerine, çocuksuz bir ailenin yerini birlikte yaşam alıyor. Dede-Nine, Anne-baba aile birliğini koruyamıyor sonuçta. Ya çocuk yapmıyorlar ya da çocuk yapsalar da çocuk aileye yabancılaşıyor.
Bugün evlilik durma noktasına geldi. Boşanmalar patladı. Doğum düştü. Devam eden evliliklerin ise mutluluk katsayısı yerlerde sürünüyor. Kadın istihdamı, çalışan kadın projesinin sonucu Dünya Mutluluk Raporu’nda Türkiye 98. Sırada. Ne cinayetler, ne de şiddet azaldı, aksine patladı. Alkol ve uyuşturucu patladı ve uyuşturucu yaşı 14’e indi. Porno ve sanal kumarın haddi-hesabı yok.
“Yuvayı dişi kur kurar” derlerdi.
Dişi kuş uçtu gitti.
Artık erkek-kadın da yok, kimliklerimize GENDER yazdılar. “Biyolojik cinsiyet”i kaldırıp yerine “Toplumsal cinsiyet”i ikame ettiler.
Şimdi, aklımız, kalbimiz, midemizi işgal etmet isteyenlere karşı aklımıza, dinimize ve dilimize, ailemize sahip çıkma zamanı.
Fıtratı (Hava, su, toprak, bitki ve hayvanları) GlobalReset’çilere, HABAT ve LGBT+Epstein Cemaatı’na, AGARTHA’cılara (Uyuşturucu, Fuhuş ve Kumar çetesine) ve onların yerli işbirlikçilerine karşı korumak için seferber olma zamanı.
Selam ve dua ile.