Allah bugünleri de gösterdi ya, şükürler olsun!

Nereden bilebilirdim, bu kadar "yoğun telefon" geleceğini... Nereden bilebilirdim, böylesine bir "ziyaretçi akını"na uğrayacağımı... Eşime de söyledim, "Keşke" dedim; "Keşke ilk günden bir liste tutsaydık..."

Eğer liste tutsaydık, bugün herkesin adını yazar ve hepsine tek tek "teşekkür" ederdim...

Ama, dedim ya;

Bu kadar "ziyaretçi" geleceğini, bu kadar "geçmiş olsun" telefonu açılacağını hiç beklemiyordum.

Aradan "11 gün" geçmesine rağmen, hâlâ "ziyaretçi", hâlâ "telefon" ve hâlâ "çiçek" yağıyor.

Hepsine, ayrı ayrı teşekkürler.

Ama, asıl teşekkürü 29 Mayıs Hastanesi"ne ve onun değerli personeline yapmak istiyorum... Çünkü benim, bugünleri de görmeme vesile oldular.

"KALP KRİZİ GEÇİRİYORSUN!"

Efendim, olayı biliyorsunuz.

2 Nisan Pazartesi günü, avukatım Ali Pacci ile, saat 9.30"da gazetede buluşmak üzere kavilleştik.

4 yıldır devam eden bir "dâvâ" için mahkemeye gidip, "talimatla ifade" vereceğim...

Artık kanıksadığımız bir olay.

Rutin ve sıradan bir iş!..

Mahkemesiz haftamız zaten yok...

Bindik arabaya, gittik Bakırköy Adiyesi"ne... Merdivenleri tırmanırken biraz zorlandım... Göğsüme bir ağırlık çöktü, nefesim tıkandı... İşin tuhaf tarafı, her iki kolumda da; "ağrı"ya, "sancı"ya veya "acı"ya hiç benzemeyen bir garip hâl başladı... Sanki, kollarıma "milyonlarca iğne" batırıyorlar... Bir "uyuşma" desen, o da değil!.. Bu "garip hâl"i 2007 yılında da yaşadığım için; "Acaba" dedim, "Acaba yine kalpte bir problem mi var?"

Derken, avukatımız Ali Pacci"ye, "Biraz yavaş yürü" dedim; "Sana yetişmekte zorlanıyorum."

Döndü, yüzüme baktı.

"Abi, bu ne hâl?" dedi;

"Yüzün mosmor olmuş!"

Uzatmayalım... O halde "duruşma"ya girdik, verdik ifademizi... Sonra adliyenin kafeteryasına inip birer çay içiyorduk ki, gazeteden Rıfat kardeşim aradı:

"Abi, Sayın Başbakan"ın Çin gezisine davet ediyorlar... Gidecek misiniz?"

Konuşmamızı duyan Ali Pacci; "Ağabey" dedi, "Sen Çin"e gitmeden önce bir doktora gitsen iyi olur!"

Ben de onu yaptım.

Gazeteye geldikten sonra, doğruca hastaneye gittim... 2007"deki operasyonda kalbime "2 stent" takan Kardiyolog Dr. Ayhan Olcay"a şikâyetlerimi aktarınca; sırtımı ve göğsümü dinledi, tansiyonumu ölçtü... "Anormal bir şey görünmüyor ama..." deyip, "acil bir kan tahlili" istedi.

Tahlil sonuçları gelince;

"Hasan Bey" dedi; "Şu anda kalp krizi geçiriyorsunuz!"

Ne yalan söyleyeyim;

"Kalp krizi"nin "kan tahlili" ile tesbit edildiğine ilk defa tanık oluyorum.

Demek oluyor ki;

"Deprem" olacağına yakın "toprağın kanı" olan "su" nasıl değişime uğruyorsa, "vücudun suyu" olan "kan" da öyle değişime uğruyor ve "yaklaşan tehlike"yi haber veriyor.

Enteresan bir durum...

Ama, niye enteresan olsun ki?..

İnsan da "toprak"tan gelmedi mi?..

OPERASYON EKİBİNE TEŞEKKÜR

Her neyse... Dr. Ayhan Olcay, tahlil sonuçlarını görünce; önce "Acil"e yatırttı beni, bazı "ilaç"lar verdikten sonra da, doğruca "ameliyathane"ye götürüp, "2 stent" daha taktı.

Bu vesileyle; Operasyonu gerçekleştiren Kardiyolog Dr. Ayhan Olcay"a...

Anjio ekibinde yer alan Hemşire Anıl Namlı"ya ve Soner Çetinkaya"ya...

Koroner Yoğun Bakım Ünitesi"nde görevli Serhat Hancı"ya, Cemal Bayram"a, Ayetullah Dağlar"a...

Yoğun bakımdan çıkıp, normal servise getirildiğimde, ilgilerini bir an olsun esirgemeyen hemşireler Elif Meriç"e, Sebahat Yanyalı"ya, Meryem Bıçkın"a, İmmügülsüm Akyol"a, Öznur Atik"e, Nilhan Ulubay"a, Berfin Urgun"a, İrem Hanım"a ve Ahmet Karadağ"a ayrı ayrı teşekkür ediyorum.

Hasılı kelâm;

Satın almadaki Mustafa Çiçek"ten, Kalp-Damar Cerrahı Dr. Bekir Kayhan"a kadar 29 Mayıs Hastanesi"nin bütün personeline ayrı ayrı teşekkür ediyorum...

Bir "hasta" gibi değil, "misafir" gibi ağırladılar beni...

Dr. Ayhan Olcay"ın dediği gibi;

"Zor bir operasyon"du ama tereyağından kıl çeker gibi başarıyla gerçekleştirdiler. Hepsine, tekrar teşekkürler...

AKİT, BÜYÜK BİR AİLE

"Teşekkür"den söz açılmışken, gazetemizin İcra Kurulu Başkanı Mustafa Karahasanoğlu ağabeye ve Yazı İşleri Müdürümüz Ali İhsan Karahasanoğlu kardeşime de teşekkür etmeden geçemem...

Zira, "yoğun bakım" odasına alınır alınmaz, "eşim, kızım, oğlum ve gelinim"den sonra ilk ziyaret edenler Mustafa ağabey ve Ali kardeşim oldular... Tabii; "mesai arkadaşlarım"ın hepsine de ayrı ayrı teşekkür ediyorum...

Yaşayanlar bilir...

Bu tür durumlarda, insanlar çok daha "hassas" olurlar... Dolayısıyla bu tür "ziyaret"lerin ya da "geçmiş olsun telefonları"nın önemi çok büyüktür.

Neden bilmem... Bekliyor insan...

Bu vesileyle "Akit okurları"na da çok çok çok teşekkür etmek istiyorum...

Ve, gururla diyorum ki;

Biz, gerçekten bir "aile" olmuşuz.

Hem de, büyük bir aile.

Düşünebiliyor musunuz;

Bir operasyon geçirdiğim şeklindeki haber gazetem Akit"te yayınlanır yayınlanmaz; daha sabahın köründe "yoğun bakım"a telefonlar yağmaya başladı... Herkes; operasyonun nasıl geçtiğini, durumumun nasıl olduğunu merak ediyordu.

Normal servise geçince de telefonlar susmadı tabii... Bir yandan "telefon"lar, bir yandan "ziyaretçi"ler ve gönderilen "çiçek"ler derken; yattığım oda bir "hasta odası" değil, adeta "düğün evi"ne döndü.

"Adını bile bilmediğim okurlarım"dan tutun da, "meslektaş"larım, "belediye başkanları" ve "STK temsilcileri" ile "siyasi"lere kadar, "ilgi ve sevgi"lerini esirgemeyen hemen herkese bir defa daha teşekkür ediyorum.

Eğer izin verirseniz;

Başbakan Tayyip Erdoğan"la birlikte çıktığımız yurtdışı gezilerde beraber olduğumuz "gazetelerin genel yayın yönetmenleri, yazı İşleri müdürleri ve Ankara temsilcileri"ne de ayrı ayrı teşekkür ediyorum... Kimi hastanede ziyaretime geldi, kimi de telefonla aradı...

Hepsinden Allah razı olsun...

Dedim ya; böyle günlerde, insanlar daha hassas ve daha duygusal oluyorlar.

Ya ziyaretçi bekliyorlar,

Ya da telefon...

BAŞBAKAN"A TEŞEKKÜR

Meselâ, "yoğun bakım"dan çıktığım günün akşamında, Başbakan Tayyip Erdoğan tarafından açılan "geçmiş olsun" telefonu, son derece mutlu etti beni.

Büyük moral verdi.

Dedim ya;

Bekliyor insan...

Sayın Başbakan"ın Özel Kalem Müdürü Hasan Doğan"ın; "Geçmiş olsun Hasan Abi... Sayın Başbakan"ı takdim ediyorum" demesi, bir tüy kadar hafifletti beni...

Sayın Başbakan;

Öyle içten, öyle yürekten bir "Ahh" çekti ki, sanki; "Ben sana demedim mi, sigara denilen su illeti bırak... Bak, sigara ne hâle getirdi seni?" demek ister gibiydi... Sesinde hem "sevgi" vardı, hem de az dozajlı bir "kızgınlık" hâli.

Demesine fırsat kalmadan dedim ki;

"O iş bitti Sayın Başbakanım... Bu operasyondan sonra sigara faslını kapattım... Bundan böyle, ben de Dumansız Hava Sahası"nda olacağım."

Sevindi... Hem de çok sevindi.

Bu "nezaket"inden dolayı, Sayın Başbakan"a bir kere daha teşekkür ediyor, Cenab-ı Allah"tan onun da sürekli sağlıklı olmasını niyaz ediyorum.

Bu arada; "geçmiş olsun" dileklerini telefonla bildiren, başta TBMM Başkanı Cemil Çiçek olmak üzere, bazı "bakan"larımıza, "milletvekilleri"mize, "belediye başkanları"mıza, "bürokrat"larımıza, "il ve ilçe başkanları"mıza da, yakın ilgilerinden dolayı teşekkür ediyorum.

ŞÜKÜRLER OLSUN

30 ayrı noktaya baskın düzenlenip "28 Şubat"a balans" yapılan bir günde, ben kalkmış kalbime yapılan bir "balans"tan söz ediyorum... Ne yapalım, ilk yazıdır... Artık idare edin.

Allah nasip ederse; yarından itibaren "gündem"e girmeye başlarız... Nasıl olsa, kalbimiz bir bakımdan daha geçti.

Dr. Ayhan Olcay"a bir defa daha teşekkürler... Ellerine sağlık hocam.

Demek oluyor ki, nasibimiz kesilmemiş.

Alacak nefesimiz, yiyecek ekmeğimiz ve görecek günlerimiz varmış...

Cenab-ı Allah;

"28 Şubat Darbesi"ne balans ayarı" yapıldığını da gösterdi ya, şükürler olsun...

 

Bir... Bir... Bin Yıl!

Hani; "Dananın büyüğü ahırda" veya "Turpun büyüğü heybede" diye atasözlerimiz vardır ya, bana öyle geliyor ki; "28 Şubatçılara gözaltı" operasyonları da Çevik Bir ve "31 komutan"la sınırlı kalmayacak... Çevik Bir gibi, hepsi de bir bir yakalanacak ve bu operasyonlar "Bin yıl sürecek" diyenlere kadar uzanacak!..

Ve herkes, bir defa daha bilecek ki;

"Keser döner, sap döner.. Bir gün gelir, hesap döner!"

İşte, 28 Şubat"ın üzerinden geçen 15 yıl sonra dün gördük ki; "keser" de döndü, "sap" da... Ve elbette "hesap" da döndü...

O günlerde "burunlarından kıl aldırmayan paşalar"ımız, bugün paşa paşa, tıpış tıpış çıktılar evlerinden!..

"Sincan"da tank yürütülmesi"ni "Demokrasiye balans ayarı" olarak yorumlayan Çevik Bir"e, şimdi sormak lâzım...

Dün yapılan operasyonun adı neydi acaba?..

Buna da; "Darbecilere millet ayarı" desek olur mu?..

Haa; bir çift söz de, Bay Kemal Kılıçdaroğlu"na... Daha önce; "Madem 28 Şubat"la hesaplaşıyorsunuz, Çevik Bir"e niye dokunmuyorsunuz?" diyordu... Dün Çevik Bir"e dokunuldu ya, Bay Kılıçdaroğlu, hemen kıvırmış: "Adalet duygusu, intikam duygusuna dönüşmesin!"

Bu kafaya pes!.. Bu kafa var ya; Boğaz"ı "yürüyerek" geçsen, "Aaa, yüzme bilmiyor!" diyecek kadar "negatif bir kafa"dır!..

Her neyse... Bay Kılıçdaroğlu gibilere rağmen 28 Şubat"a dokunuldu ya, gerisi mutlaka gelir... Çünkü geride, çoook Mustafa Balbay var!..

 
yeniakit

Bu yazı toplam 1126 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar