Abdullah Büyük
Allah’a Firar Edelim...
Televizyon ekranlarından evlenme çağına gelmiş kız ve erkek delikanlılara yönelik olarak yapılan sözüm ona evlendirme programlarına, dizilere ve reklâmlara dikkatinizi çekerim: “Gençlik bir defa yaşanır, özgürce yaşa… Aşk yap, çocuk yapma… Ahlaksızlık sokakları seni bekliyor…”
Büyük çoğunluğu Müslüman olan bir ülkede oluyor bunlar.
Şimdi tarafsız olarak düşünecek olursak bir insanın (erkek veya kadın) böyle bir ortamda ömrünü geçirmesi ve tertemiz kalması oldukça zordur. Ancak bu zoru kuvvetli bir iman ile aşabiliriz. Konunun ciddiyetini kavramak için Peygamberimizin bir hadisine lütfen kulak verelim:
“Öyle günler gelecek ki, o günlerde dinin emirlerine uyma hususunda gösterilecek sabır, ateş parçasını elde tutmak gibi zor olacaktır. O günlerde Müslüman olarak yaşamaya çalışanlara bugünkü sizin elli kişinin amelini işleyen kimsenin sevabı kadar sevap yazılacaktır.” Efendimize sordular:
Ey Allah’ın Resulü! Bizden 50 kişi mi, yoksa onlardan 50 kişinin sevabı mı? Peygamberimiz cevabında: “Hayır, sizden 50 kişinin sevabı” buyurdu. (Ebu Davud. K. Melahim.36.Bab/17)
Görülüyor ki günümüzde günahlardan uzak yaşamak ve o günahların tövbe ve istiğfarını yapmak sıradan bir konu değildir. İnsanın Rabbine kalbi yaklaşımına vesile olan tövbe ve istiğfar, kulun önem verdiği en ciddi amellerinden biridir.
Konumuzla alakalı dikkatimizi çeken İmam Gazali’den şu sözü Müslüman toplum olarak sıcak gündemimize almamız gerekiyor. Diyor ki İmam Gazali: “Yeryüzünde işlenen tüm kötülüklerin, günahların üç sebebi vardır. Onlar:
1. Haksız kazanç,
2. Haksız yere harcama yapmak,
3. Ve haklı yere harcama yapmamak.”
Allah’a iman eden bir insan için, Rabbine itaat üzere ölmek, O’na isyan ederek yaşamaktan hayırlıdır. Ülkemizde son çeyrek asırda çok şeyler olumlu yönde değişti. Onlardan biri de, daraltılmış kulluktan, genişletilmiş kulluğa geçiştir. Bir taraftan sorumluluğumuz artarken, diğer taraftan uygulamalarımızdaki hatalar, yanlışlıklar ve günahlar da artmaktadır.
“Canımı kudretiyle elinde tutan Allah’a yemin ederim ki, siz hiç günah işlemeseydiniz, Allah sizi yok eder, yerinize, günah işledikten sonra Allah’tan af dileyecek bir kavim getirir ve onları affederdi.” (Müslim, “Tövbe”,11)
Günahlar cennete girme engeli olurken, pişmanlık duygusu ile yapılan tövbeler-istiğfarlar cehennemden korunma barikatlarıdır. Tövbelerimiz, dini ölçülere riayet etmeyerek yapılan günahlar içindir. İstiğfarlar ise Rabbimizden af dilemek, bir nevi özür dilemek içindir.
Bu ülkenin namuslu, iffetli, şuurlu ve inançlı her insanı, tövbe ve istiğfar vazifelerini belki farkında olmayarak ifa etmektedir. Belki eylem halinde olan tövbe ve istiğfarını dillendirmede hata etmiş olabilir.
“Allah’a kaçın-firar edin” (Zariyat, 51/50) ayeti, bu ülkede milyonlarca Müslümanın gündemine girmiş ve kıyamete kadar da çıkmayacaktır. Sahte tanrılardan, nefsin kötü arzularından, cehaletin ve baskıların oluşturduğu hapishaneden kaçıp, Allah’a sığınmak, O’na firar etmek fiili bir tövbenin tavanıdır.
Cahili sistemlerin oluşturduğu hapishanenin dört duvarı, şirk, cehalet, ahlaksızlık ve zulümden oluşur. İşte bunları terk edip, Allah’a firar etmek, O’na kaçmak, kulluğun zirvesidir. Bu firarda, bu kaçışta kasıtlı olmayan hatalar, yanlışlıklar olmuştur. Tövbe ve istiğfarın kalitesini korumak da işte bu şuur ve bilinç ile mümkündür.
Şuurla yapılmış tövbe ve istiğfarlarla günahlarından arınan ve Rabbine yakınlaşan bir kul olma duasıyla… Cumanız mübarek olsun…
yeniakit