Amerika,Muğniye'nin Savaş İcatlarını İncelemekte

Amerika,Muğniye'nin Savaş İcatlarını İncelemekte

Seyyid Nasrallah İslami direnişin İmad Muğniye’nin intikamını alacağını söyledi...

SEMİR KUNTAR: "İMAD MUĞNİYE'NİN İCAD ETTİĞİ YENİ SAVAŞ TAKTİKLERİ BUGÜN AMERİKALILAR TARAFINDAN İNCELENMEKTE"

- Gençliğinizde Filistin direnişine katılma nedeniniz neydi ve Nehariye şehrinde düzenlenen silahlı eylemin komutanı seçilmenizin arkasında ne gibi sebepler bulunuyordu?

Bismillahirrahmanirrahim. Yetmişli yıllarda devrimci ve özgürlükçü hareketler bütün Ortadoğu'da, özellikle de Lübnan'da çok yaygındılar. Siyonist rejimin Filistin mülteci kamplarına ve güney Lübnan köylerine düzenlediği kesintisiz hava akınları, öte yandan da Filistin halkının mücadelesinin şiddetlenmesi bölge halklarının adalet ve özgürlük yönündeki eğilimlerini güçlendiriyordu. Siyonist rejim uçakları Lübnan halkını günlük olarak bombalıyor ve günahsız halkı katliama uğratıyorlardı. Bu yürek yakan manzaralar Lübnanlı gençlerin mücadele azmini bileyerek Filistin devrimine katılmalarına ve Siyonistlerin kesintisiz cinayetleri karşısında vatanlarını savunmalarına neden oldu. Bizler, Filistin direniş hareketi Lübnan'da istikrar bulur bulmaz Filistin devrimine katıldık ve diğer binlerce Lübnanlı ve Arap genç gibi Filistin halkının savaşımında yer aldık.

Önceki bilgilerimize dayanarak da, silahlı mücadeleyi benimseyen ve Lübnan'da pek çok eğitim kampı olan Filistin Halk Kurtuluş Cephesi'ne (FHKC) katıldık. Sonrasındaysa bu hareketin özel operasyonlar birimine seçildim ve silahlı eylemlere katılmak amacıyla birkaç dönem silahlı eğitim aldım. Eğitimimden sonra da işgal edilmiş Filistin topraklarındaki operasyonlara katılmak için gönüllü oldum. Sorumlularımdan bu önerimi kabul etmelerini rica ettim. Bu isteğimden sonra, "9 Numaralı Operasyon Birimi"ne tanıtıldım. Bu birimin görevi işgal edilmiş toprakların içinde operasyonlar gerçekleştirmekti.

- Bu teşkilata seçilmenizin nedeni neydi?

Filistinli yetkililerin bu seçimde bir dahilleri yoktu. Bu birime seçilebilmek için ben bizzat başvurmuştum. Genellikle Filistinli komutanlar 9 Numaralı Birime adam seçme hakkına sahip değillerdi, zira istişhadi eylemlerde yer almak isteyenler bu birime gönüllü olarak katılıyorlardı. Elbette gönüllülerin bu birime seçilebilmek için çok dil dökmeleri gerektiğini de belirtmeliyiz.

- FHKC içersinde Filistinlilerin ve Lübnanlıların dışında savaşçılar da yer alıyorlar mıydı?

Doğal olarak Suriye, Irak, Tunus, Ürdün, Mısır ve bazı diğer İslam ülkelerinden insanlar da –Pakistan ve Bangladeş gibi- bu hareket içersinde yer alıyorlardı. Bazı Avrupalıların da gönüllü olarak Filistin davasının savunulması yolunda savaştıklarını hatırlıyorum.

- İtalyan Kızıl Tugayları, Japon Kızıl Ordusu ve Alman Baader-Meinhof gibi ünlü örgütlerin üyeleri mi?

Onların sayısı azdı. Bu insanlar da Lübnan'a genellikle eğitim görmek için geliyorlardı, bazıları ise bu ülkede sürekli kalmayı tercih ediyordu.

- Nehariya Operasyonunun planlanması nerede gerçekleştirildi?

Operasyonun planlama aşaması Güney Lübnan'da gerçekleştirildi, sonrasında da ben ve operasyon için gönüllü olan üç kişi operasyon öncesi keşif için Nehariya şehrine geçtik. Radarlardan ve İsrail deniz devriyesinden gizlenmenin yollarını araştırdık. İsrail ordu radarları, Filistinli savaşçıların sızmalarını engellemek için Lübnan sınırını çok ciddi bir şekilde tarassut altına almışlardı. Operasyonu gerçekleştirmek için çok sıkı eğitim almıştık. Bu eylemin kara ve deniz kısmına mahsus olan kısımlarına dönük eğitimimiz yaklaşık dört ay sürdü. Eğitim ve keşif merhalelerini tamamladıktan sonra plastik botlarımıza bindik ve hedefimize doğru yola çıktık.

- Operasyonun planlanma ve keşif süreci tam olarak kaç ay sürdü?

Yaklaşık dört ay. Planlamaya Ocak ayının birinde başladık, operasyon ise 22 Nisan tarihinde Siyonist Nehariya şehrine düzenlenen saldırı ile tamamlandı.

- Siz ve grubunuzun diğer üyeleri şehadeti beklemekte miydiniz?

Bu türden silahlı eylemler istişhadi operasyonlar sınıfında değerlendiriliyordu ve hiçbirimizin sağ olarak Lübnan'a dönme ümidimiz yoktu. Zaten destek kuvveti filan da söz konusu değildi.

İkincileyin; operasyon alanının Lübnan sınırına olan mesafesi yaklaşık 15 kilometre idi ve geriye dönme imkanımız da yoktu. Üçüncü nokta da Neharye şehrinin tıpkı askeri bir kale gibi olduğunu ve dört taraftan deniz ve kara kuvvetlerinin karargahları tarafından kuşatıldığını belirtmeliyiz. Devriye birimleri sabah akşam şehrin etrafındaydılar. Kısacası geriye dönüş için hiçbir ümit yoktu.

- Operasyonun amacı ne idi ve bu amaca ulaşıldı mı?

Bu eylem için iki hedef öngörmüştük. İlk hedefimiz siyasi idi ve Enver Sedat ile Begin arasında imzalanan Camp David anlaşmasına olan itirazımızı göstermek istiyorduk. Camp David anlaşması 26 Mart 1979 yılında imzalandı, bizim eylemimiz 22 Nisan 1979'ta gerçekleşti. Enver Sedat 1977 yılında İsrail parlamentosunda yaptığı konuşmasında, artık bundan böyle Araplarla İsrail arasında savaş olmayacağını söylemişti. O bu hareketiyle Araplarla İsrail arasındaki çatışma dosyasını, Filistinliler hiçbir haklarına ulaşmadan kapatmak istiyordu. Bundan dolayı Filistin milli akımları da Enver Sedat'ın bu hareketine ve Camp David'i imzalamasına olan tepkilerini gösterme kararı almışlardı.

Eylemin ikinci hedefi askeri boyutluydu, Nehariya şehrinde birkaç Siyonisti esir alarak İsrail zindanlarındaki Filistinli tutsaklarla takas etmek istiyorduk.

- Operasyon timinin diğer üyeleri kimlerdi?

İki Suriyeli ve bir Filistinli; Lübnanlı olarak da ben vardım.

- Bu silah arkadaşlarınızın akıbeti ne oldu?

İkisi operasyonda şehid oldu. Diğeri yaralandı ve Siyonistlere esir düştü. Bu kardeşimiz, 1985 yılında Filistin Halk Kurtuluş Cephesi - Genel Komutanlık ile Siyonist düşman arasındaki esir değişiminde özgürlüğüne kavuştu.

- Peki sizi niye önceki esir değişimi operasyonlarıyla serbest bırakmadılar?

İsrailliler benim serbest bırakılmamı istemiyorlardı. Nehariya operasyonunun komutanı olduğum ve operasyon sırasında gerçekleşen bütün hadiselerin sorumluluğunu üstlendiğim için, İsrailliler benim serbest bırakılmama özellikle karşı çıkıyorlardı.

- 31 yıl önceki bu esir düşüşünüzde Siyonist rejim emniyet görevlilerinin size nasıl davrandığını hatırlıyor musunuz?

Bana olan davranışları diğer Filistinli ve Arap mücahitler karşısındaki davranışlarından farklı değildi. Bütün direnişçilere tek bir gözle bakmaktaydılar.

- Operasyon timinin başkanı olan size bile farklı bakmıyorlar mıydı?

Doğal olarak sorgulanmamın ilk aylarında ağır fiziksel işkenceler gördüm. Dört ay sonra da ruhsal işkenceler başladı. Her şeyden önemlisi bu 30 sene boyunca ailemle görüşmeme de izin vermediler. Kızıl Haç teşkilatı beni ailemle görüştürmek için çok çabaladı ama düşman buna da engel oldu.

- Tam olarak hapiste ne kadar kaldınız?

İlk 5 yılı hücre hapsi olmak üzere yaklaşık 30 yıl.

- Müebbet hapis aldıktan sonra size işbirliği teklifinde bulundular mı?

Benden af dilememi ve pişman olduğumu belirtmemi, bir de Nehariya operasyonunda öldürülenlerin ailelerinden mektup ile özür dilememi istediler. Fakat ben İsraillilerin bu tekliflerini şiddetle reddettim.

- Şeyh Abdülkerim Ubeyd ve Mustafa Deyrani gibi ünlü Lübnanlı esirlerle aynı hücrede kaldınız mı hiç?

Hayır" Bu ikisi özel tutukluların konulduğu hapislerde alıkonuluyorlardı. Ben ise kararı kesinleşmişlerin bulunduğu cezaevinde tutuluyordum.

- Hizbullah'ın sizi özgürlüğüne kavuşturmak için gösterdiği çabalar sonucunda Siyonist rejim 2006 yılında Lübnan'a saldırarak 33 Gün Savaşı'nı başlattı. Bu savaşla ilgili haberler ve gelişmeler sizin üzerinizde nasıl bir etki bırakıyordu?

Savaş haberlerini cezaevinin televizyonundan günü güne takip ediyordum. Ben 2006 Temmuz savaşının son savaş olmadığına inanıyorum. Siyonist rejim diğerlerinin haklarını gasp etmeye devam ettiği sürece Ortadoğu'daki savaşlar ve kriz durumu da sürecektir.

- Ortadoğu meselelerinde uzman bir kişisiniz. İsrail'in sürekli olarak Lübnan'a saldırmasının nedeni ne sizce?

İşaret ettiğim gibi düşmanın bu saldırılarının ve savaşlarının nedeni gözlerinin doymamasıdır. Ben Siyonist rejimin 1982 Lübnan saldırısının, çöküşlerinin başlangıcı olduğuna inanmaktayım. Bence bu saldırı ilahi bir lütuf idi. Bu saldırının sonucunda Lübnan'daki direniş hareketi ortaya çıktı ve bu hareket düşmana ağır bir darbe tattırdı. Eğer bu hamleleri olmasaydı Siyonist ordu hala kendisini Ortadoğu'nun yenilmez ve efsanevi kudreti olarak takdim etmeyi sürdürecekti.

Elbette 1982 saldırısının ardından pek çok kişinin yeis ve ümitsizliğe düçar olduklarını unutmamak gerekir. Bu kişiler, Filistin davasının artık tarihin müzesine kaldırıldığını ve düşmanın bundan böyle bölgede tek söz sahibi olduğunu düşünmeye başlamışlardı. 17 Mayıs 1983 anlaşması da bu ümit kırıcı şartların gölgesinde Lübnan ve İsrail arasında imzalanmıştı. Ama dediğim gibi Lübnan saldırısı ilahi bir lütuf idi.

- Serbest bırakılışınızın üzerinden bir sene geçti. Esaret ve özgürlük arasında ne gibi bir fark var sizce?

İşin doğrusu ben kendime has bir dünyada yaşıyorum. İman duyduğum bir dünya bu. Bu dünyanın sizin yaşadığınız dünyayla çok büyük bir farkı yok. Şimdi içinde bulunduğum ortam zindanda düşündüğüm dünyadan pek farklı değil. Hapisteki 30 yılım süresince hiç umutsuzluğa kapılmadım, bilincime ve dünya görüşüme hiçbir zarar gelmedi. Direniş çerçevesinin dışındaki hadiseleri çok sığ ve yüzeysel buluyorum. Bu yüzeysel gerçekliğin kendine mahsus ölçütleri var. İnsan muhtemelen bu gerçeklik çerçevesinde düşündüğünden, nifak ile riyanın da yaygınlaşmış olmasından dolayı muhataplarının sözlerini kabul etmemektedir.

- Böyle düşündüğünüze göre silah ve üniformanızı koruyacaksınız?

Tabi ki" Ben silahıma ve direniş yoluna aşk duymaktayım" Bazı ortamlara da askeri elbisemle katılmaktayım.

- Eski yolunuzu sürdürmeye kararlısınız yani"

Elbette, Siyonist rejimle olan mücadelemi sürdürmekte kesin kararlıyım. Esaret günlerimde de cihad ve direniş vazifemi yeni mahkum olan kişilere yardım etmek suretiyle gerçekleştiriyordum. Bugün cihad ve direnişi baştan aldım.

- 30 yıllık esaretiniz süresince çok okudunuz, pek çok araştırma yaptınız. İsrail'in askeri düşüncesi hangi temellere dayanmaktadır sizce?

İsrail'in askeri stratejisinin temelinde caydırıcılık gücünü sürdürmek yer alıyor her şeyden önce. İsrailliler bu yapıyı 1948 yılında kurarken Yahudiler için güvenli bir mekan tesis etmeyi hedefliyorlardı. Amaçları Yahudi soykırımlarının tekrarına engel olmaktı. Bunun için de güçlü bir orduya ihtiyaç duydular. Dolayısıyla caydırıcılık gücüne sahip olmalıydılar. Siyonistler ordularının bölgenin en güçlü askeri gücü olmasını istiyorlar, ta ki böylece düşmanlarını sürekli olarak korku içersinde bırakabilsinler ve bu güçler kendileriyle yüzleşmeye cesaret edemesinler.

- İsrailli liderler 33 Gün Savaşı'ndan sonra bu savaşın sonuçlarıyla ilgili bazı mesajları toplumlarından gizlemek istiyorlar, sizce de öyle değil mi?

Dünyada ve bölgede yaşanan köklü değişimlere rağmen, İsrail toplumu hala geçmişte Araplar karşısında elde ettiği zaferlerin atmosferinde, özellikle de 67 savaşı sonrası dönemde yaşamaya çalışıyor. Yenilmez ve en güçlü ordu efsanesini hala canlı tutmaya çalışıyorlar. 2000 ve 2006 yılındaki yenilgilerini kabul etmek istemiyor.

33 Gün Savaşı'nın sonrasında savaştaki yenilgilerinin nedenini ele alan pek çok kitap yazıldı İsrail'de. Bu yazarlar yenilginin tek nedeninin Hizbullah'ın gücü olmadığını belirttiler. Sorunun önemli bir bölümü siyasi ve askeri liderlerinin zayıflıklarından kaynaklanmaktaydı onlara göre. İsrailliler bu savaşta Hizbullah'ı yenilgiye uğratabilmek için 13 tane askeri planı devreye sokmuşlardı. Her birinin başarısız olmasından sonra diğerini uygulamaya geçiriyorlardı. Lübnan savaş cephesine yığdıkları silah ve mühimmat, İsrail'in Araplarla yaptığı diğer savaşlara getirdiklerinden bile çok daha fazla idi. Örneğin İsrail 1973 Ekim savaşında Suriye ve Mısır cephelerinde yaklaşık 1000 adet top mermisi ve tanktan istifade etmişti. 2006 yılındaki savaşta ise 170,000 top mermisi, tank ve füze kullandı. Siz, iki coğrafya arasındaki farkla birlikte kullanılan silah miktarının arasındaki oran farkını birlikte değerlendirin.

Yaklaşık 3000 Hizbullah savaşçısının karşısına da tepeden tırnağa silahlı 30,000 İsrail askeri çıkmıştı. Fakat bütün bunlar işe yaramadı. Hatta siyasi liderler, İsraillilere söyleyecek bir şeyleri olması için ordu yetkililerinden cephede küçük de olsa bir başarı elde etmelerini bile istemişlerdi. Zira İsrailliler yaklaşık 4 hafta boyunca sığınaklarına tıkılı kalmışlardı.

- İslami direnişin askeri stratejisi nasıldı peki?

İslami direniş savaşçıları da İsrail'in bu 13 savaş planı karşısında klasik savaş ile gerilla savaşının karışımı olan yöntemlerle durdular. İslami direniş klasik savaşın aksine tek bir noktada yığılmıyordu. Savunma ve saldırı pozisyonlarını sürekli hareket halinde tutuyordu. Sabit savunma noktaları yoktu. Gizli ve hareketliydiler. Bu taktiklerle İsrail komutasını felç ettiler. Bütün bu taktikler Şehid İmad Muğniye'nin kendi keşifleriydi, daha önceki hiçbir savaşta uygulanmamışlardı. İslami direnişin yarattığı bu yeni metotlar bugün Amerikan ordusu tarafından incelenmektedir. Bu teoriler Amerikalı komutanları şaşkınlık içersinde bırakmıştır.

Bütün bunların İmad Muğniye'nin buluşu olduğuna hiç şüphe yok. Bu taktiklerin Filistin direnişi tarafından Gazze'ye aktarıldığını da gizleyecek değilim. İşin doğrusu Lübnan İslami direnişi bütün diğer askeri ekollerden farklı olan bir askeri üslup meydana getirmiştir. Bu, Rusların Almanlar karşısında uyguladıkları partizan savaşından da farklıdır. Cezayir Kurtuluş Ordusu'nun Fransız sömürgeciliği karşısındaki yöntemlerine de benzemiyor bu yöntemler.

- İçerdeyken Lübnan'la ilgili haberleri takip edebiliyor muydunuz?

Haberlere ulaşma imkanımız çok kısıtlı idi. İsrailliler bölge ile ilgili haberleri sansürleyerek ulaştırıyorlardı bizlere. Mesela ben Hizbullah'ın adını kuruluşundan 5 yıl sonra işittim.

- 1983 yılında geçekleştirilen ve çok uluslu güçlerle İsraillilerin Lübnan'dan atılmasıyla sonuçlanan o büyük operasyonları da duymamış mıydınız?

Sur şehrindeki İsrail komuta merkezine ve Amerikalıların Beyrut'taki karargahlarına karşı düzenlenen eylemleri zamanında işittim. Zira bu eylemler İsrail basınına yansımıştı, ayrıca avukatlarım da bazı gelişmelerden söz ediyorlardı.

- Esirliğiniz esnasında Hacı İmad Muğniye'nin ismini uymuşluğunuz var mıydı?

Adını ilk kez doksanlı yıllarda işittim. Siyonist medyada ismi çok geçmekteydi. Fakat kendisiyle şahsi olarak tanışmamaktaydık.

- Nehariya Operasyonundan sonra da görüşmemiş miydiniz?

Hayır, Muğniye o zamanlar Fetih içersinde faaliyet gösteriyordu, ben ise Filistin Halk Kurtuluş Cephesi'ndeydim. İkimiz de çok gençtik o sıralarda.

- Sonraki günlerde hakkında daha fazla araştırma yapma gereği duymadınız mı?

Hacı İmad Muğniye hakkında çok şey işitmiştim, daha fazla şey de öğrenmek istiyordum ama hapisteydim ve elde ettiğim bilgiler de Batı ve İsrail kaynaklı, yönlendirilmiş şeylerdi. Bugüne kadar hiç kimse İmad Muğniye'nin gerçek kimliğini ve mahiyetini tanıyamamıştır. Ve bu kimliği sır olarak da kalacaktır. Hizbullah da bugüne kadar kendisi hakkında bir şey yayınlamadı, gelecekte de yayınlamayacak. Şehadetinden sonra şahsiyetinin çok cüzi bir kısmını tanıyabildik sadece. Şehadetinden önce kendisi hakkında çelişkili de olsa yegane şey yayınlayanlar Amerikan ve İsrail istihbaratlarıydı.

- Bugün özgürlüğüne tekrar kavuşmuş biri olarak İmad'ın yerinin boş olduğunu düşünmüyor musunuz?

Size açıkça şunu söyleyeyim, Hacı İmad Muğniye'nin şehadet haberini aldığımda çok şaşırdım. Zira zindanda bir ara böyle bir kişinin yaşamadığı sonucuna varmıştım. İsraillilerin böyle bir şahsiyet uydurduklarını ve böylece kendileri karşısındaki bütün eylemleri bu kişiye mal etme imkanı bulduklarını düşünüyordum. Zamanın geçmesi ve bu kişi hakkında yayınlanan çelişkili bilgiler de benim bu kanımı güçlendiriyordu. Beni bu kadar şaşırtan bu kişinin başarıları ve fedakarlıklarıydı. O, bütün özgür halkların, özellikle de esirlerin, Lübnan direnişinin ve Filistin davasının boynunda büyük bir hakka sahibidir. Kendi özgürlüğümü de İmad Muğniye'nin planladığı bir esir alma operasyonuna borçlu olduğumu asla unutmayacağım.

İmad Muğniye bugün arkasında binlerce fedakar Lübnanlı genci bırakıp gitti. Gelecek savaşta bu gençler İmad Muğniye'nin yüzünü ağartacaklar, ondan öğrendiklerini uygulamaya geçirecekler somut olarak.

- Sizce gelecekte yeni bir savaş çıkar mı?

Buna hiç şüphe yok. İsrail ile savaşın devam etmesi çok doğal.

- Bir tarih verebilir misiniz?

Savaş kesindir ama zamanı belli değil. Savaşın başlaması İslami direnişin İmad Muğniye'nin şehadeti için gerçekleştireceği intikam operasyonuna bağlı.

- Peki bu savaş Lübnan ve İsrail ile mi sınırlı kalacak yoksa bölgedeki bazı Arap ülkeleri de bu savaşa dahil olacaklar mı?

Savaşın Lübnan ile sınırlı kalmayacağını ve savaş ateşinin diğer cephelere de yayılacağı öngörüsüne sahibim.

-Hangi cephelere mesela?

Suriye ve Gazze Şeridi'ne kadar yayılacağını tahmin ediyorum. İslami direniş ile İsrail arasında çıkacak olan bir sonraki savaşın Filistin sahnesinde büyük değişimlere neden olacağından hiç şüphem yok.

- Sizce Lübnan'ın bu günkü siyasi konumu Hizbullah'ın intikam operasyonu için uygun mu?

Eğer Hizbullah bugüne dek Lübnan içindeki politik dengeleri idare etmek isteseydi, halihazırdaki kazanımlarının hiçbirini elde etmiş olmazdı. Hizbullah'ın siyasi sözlüğünde "siyasi gerçeklikler" diye bir ifade bulunmuyor.

- Hacı İmad Muğniye suikastinde kimlerin eli vardı peki?

Mossad'ın yer aldığı kesin. Fakat elde edilen bilgilere göre bazı Arap istihbaratları da bu cinayette işbirliği sergilemişler. Ben bu işbirliğinin devam ettiğini düşünüyorum.

- Seyyid Nasrallah İslami direnişin İmad Muğniye'nin intikamını alacağını söyledi"

İslami direniş bunun cevabını kesinlikle verecek. Fakat size şunu açık açık söyleyeyim ki bizler basit bir cevap ile vicdanlarımızı rahatlatma peşinde değiliz. İsrail'i bu cinayetlerini tekrarlamaktan men edecek büyük bir yanıtın peşindeyiz. Böylesi bir operasyonla direnişin diğer komutanlarının canlarını da korumak, caydırıcılığımızı ispatlamak istiyoruz.

- Son mesajınız olarak ne demek istersiniz?

İran ve Suriye devletlerinin ahlaki sorumluluklarını yerine getireceklerine, Lübnan ve Filistin direnişini desteklemeyi sürdüreceklerine eminim. Bu röportaj vesilesiyle de İmam Humeyni'nin ruhunu selamlıyorum.

Hizbullah Komutanı: İmad Muğniyye'nin Katillerini Kısas Etme Kararımız Kesindir

İsminin belirtilmesini istemeyen Hizbullah komutanlarından biri 23 Eylül 2009 tarihinde Beyrut'ta basılan Sefir gazetesine röportaj verdi:

Direniş komutanı, "Hizbullah'ın Hacı İmad Muğniye'nin katillerini bu güne kadar niçin cezalandırmadığı" şeklindeki sorunun cevabında şunları söyledi: "Mukavemet, Hacı Rıdvan'ın katillerine kısas uygulama kararını asla gözden geçirmiş değildir. Direnişin şehid komutanının intikamı, lojistik mülahazalara ve hedef hakkında daha iyi keşif çalışması yapılmasına ihtiyaç duymaktadır. Bu da muhtemelen fazla zaman gerektirmektedir. 1980'li yılların ortasından itibaren, Siyonist rejim ne zaman Hizbullah önderlerinden birini şehid etse direniş savaşçıları da hemen şehitlerinin intikamını almışlardır. Hedefin ve zamanın seçimi sadece Hizbullah'ın yetkisindedir. Dünya kamuoyu, Hacı İmad suikastinin cevabının verildiği haberini hala bekliyor olmasının İsrailliler için avantaj olduğunu zannetmemelidir. Siyonist düşman verilecek cevaptan duyduğu endişe yüzünden sürekli korku içersindedir ve bu durum kısas icra edilinceye dek sürecektir."

Bu komutan, İslami direniş savaşçılarının Hacı İmad Muğniye suikasti sonrasındaki durumda da teyakkuz halinde olduklarını belirterek "Hizbullah hâlihazırdaki koşullarda İsrail'in İran İslam Cumhuriyeti, Suriye veya Hizbullah karşısında büyük çaplı bir saldırı gerçekleştirmesini uzak bir ihtimal olarak görmekle birlikte, sürekli olarak hazır durumda bulunmayı ve gafil yakalanmamayı gerekli görmektedir" diye devam etti.

Hizbullah komutanı "hangi delile dayanarak yakında bölgede savaş çıkması ihtimalini uzak gördüğü" sorusu karşısında da "Geçmişteki çatışmaları ve Arapların Siyonist rejimle gerçekleştirdikleri savaşların tarihçesini incelediğimizde, düşmanın Arapları mağlup etmek için bir taraftan sürpriz unsurundan yararlandığını, öte yandan da Arapların saldırı karşısında hazırlıksız olmasından faydalandığını görmekteyiz. Bu yüzden de birkaç gün içersinde mağlup olmaktaydılar. Yani Siyonistlerin yıldırım saldırısı gerçekleştirmeleri ve Arapların buna hazır olmayışları geçmişteki savaşlarda belirleyici rol oynamaktaydı. Siyonist ordunun başarısındaki üçüncü faktör de savaş operasyonlarını sürekli olarak Arap cephelerinin ve topraklarının derinliğine taşımaları ve böylece İsraillileri savaşın tehlikelerinden uzakta tutmalarıydı. Arap ordularının da İsrail toplumuna zarar verecek bir iradeleri bulunmuyordu" cevabını verdi.

İslami direniş komutanı şunları ekledi: "Arap ordularının 1948 ve 1967 yıllarında Siyonist rejim karşısında aldığı peş peşe aldığı yenilgiler, İsraillilerin sürpriz ve gafil bırakma unsurundan faydalanmaları sonucu gerçekleşmişti. Araplar 1973 Savaşının başlatıcıları olmalarına rağmen yine de baskın yapamamışlar, sonuçta bir kez daha kaybeden taraf olmuşlardı. İsrail ise bütün bu başarılarının sonucunda Ortadoğu'nun kabadayısı kesilmiş ve Arap devletlerinin sessizliğinden ve kayıtsızlığından faydalanarak 1982 yılında Lübnan'a saldırmış ve ülkemizin yarısını işgal etmişti."

Sefir gazetesinin muhabiri direniş komutanına İsrail'in Lübnan'da hangi akıbet ile karşılaştığını soruyor: "Araplarla Siyonistlerin mücadele tarihinde meydana gelen en büyük hadise İsrail ordusunun Lübnan'da yeni savaş teknikleriyle karşılaşmasıdır. Siyonistler bu taktiklerle ilk kez yüzleşmekteydiler. Mücahitlerin partizan savaşı yürütmesi ve şehadet operasyonları ile Lübnan toplumunun değişik kesimlerinin vatanseverliği Siyonist rejimin yenilgiyi tatmasına ve tedrici olarak bu ülkeden çekilmesine yol açmıştı."

Hizbullah komutanı devam ediyor: "Direniş grupları seksenli yılların ilk yarısında şehadet operasyonları ile İsrailli işgal güçlerine ve NATO askerlerine indirdikleri ağır ve hızlı darbelerle ortaya çıktılar. NATO güçleri, o dönemde Lübnan'da işbaşına getirilmiş hükümetin hâkimiyet temellerini sağlamlaştırmak için Beyrut'ta üslenmişlerdi. Direniş savaşçıları bu hassas dönemde ilahi inayetin yardımıyla 1985 yılında ilk zaferlerini elde ettiler ve İsraillileri Lübnan topraklarının çoğundan, NATO güçlerini de tamamından dışarı attılar."

"Şeba ve Keferşuba çiftlikleri hariç Güney Lübnan'ın 2000 yılında işgalcilerden kurtulmasının sonrasında Hizbullah'ın komutası kendisini yeni şartlara uyarlamak için yoğun bir gayret sarf etti. Bu niteliksel değişim siyasetinin sonucunda da 33 günlük 2006 savaşı icra aşamasına getirilmiş ve Siyonist rejime benzersiz ve telafisi olmayan bir yenilgi tattırılmıştı. Bu yeni siyaset yeni taktiklere ve bilinmeyen savaş yöntemlerine dayalı olarak düşmana ağır darbeler vermek suretiyle gerçekleştirilmiş ve böylece de İsrail'in önümüzdeki yıllarda Lübnan karşısında ahmakça bir maceraya girişmesinin önü alınmak istenmiştir."

"İslami direniş bugün, geçmiş savaşların hiçbirinde kullanılmamış olan taktikler geliştirmiştir. Bugün inisiyatif direnişin elindedir ve eğer gelecekte yeni bir savaş çıkarsa, savaşçılarımız çatışmayı düşman cephesinin içine taşıyacaklar ve İsrailliler de 1948 yılından bu yana asla görmedikleri bir imtihanla karşılaşacaklardır."

Bu direniş komutanı Siyonist rejimin Lübnan'da keşfettikleri casus şebekelerine de değindi: "Hizbullah'ın önder kadrolarının korunması bugün direnişin yüz yüze olduğu en önemli meseledir. Zira direniş önderlerinin canlarının korunması Siyonist rejimle yapılan casusluk savaşının kazanılmasındaki en önemli amildir. Mukavemet, Siyonistlerin istihbarat alanındaki planlarını etkisiz hale getirmek için gece gündüz telaş göstermektedir. İsraillilerin son birkaç on yıl boyunca Lübnan ve Filistin direniş örgütleri içindeki nüfuzları göz önüne alındığında bunun önemi daha da belli olur. Bundan dolayı, direnişin bünyesinin düşmanın nüfuzundan korunması programımızın başında yer almaktadır. Düşman, Temmuz savaşında aldığı dersleri unutmamakla beraber Lübnan'da keşfedilen casusluk ağları da Hizbullah'ın askeri yapılanması hakkında yeterli istihbarata ulaşmakta yetersiz kalmasına neden olmuştur. İsrail'in bu şartlar altında Lübnan'a yeni bir saldırı başlatması çok uzak bir ihtimal olarak görülmektedir. Zira İsrail'in Hizbullah'ın karşısına kırık mızrakla çıkması mümkün değildir."

Çeviri: Kemal SARAL

EBUHADİ TV