Ahmet Taşgetiren
Anahtar Bay Kemal
Önce Tayyip Erdoğan kullandı, bir tür aşağılama diliyle.
Sonra bizzat kendisi “Ben Bay Kemal’im” diye sahiplendi; “Bay Kemal”e mevcut sistemin yolsuzluklar başta olmak üzere bütün çarpıklıklarına karşı duran bir içerik doldurarak.
Bu defa Erdoğan “Bay bay Kemal”i üretti, yine aşağılama modunda.
Bay Kemal, yani Kemal Kılıçdaroğlu, şu anda siyasetin anahtarı durumunda.
Tayyip Erdoğan “Ben adayım, hadi çık karşıma” diye seslendi, onu kolay yenebileceği bir rakip görerek.
Kılıçdaroğlu da, “6’lı Masa” adıyla yola çıkan ve sonunda “Millet İttifakı”na dönüşen bir blokla karşı hamle yaptı. Şimdi siyaseti okuyan herkes, “Millet İttifakı”nın Erdoğan’la başa çıkacak, belki onu gönderecek bir alternatif olduğunu görüyor.
İki sıkıntı var:
1.Ortak aday.
2.HDP ile iş birliği.
HDP desteği olmadan hala yüzde 50 artı 1’i bulmak zor görünüyor.
Ortak adayın da meydanlardaki temsil gücünün son derece belirleyici olduğuna inanılıyor.
HDP konusunda İttifak içinde en belirgin rezerv İyi Parti’nin tutumundan kaynaklanıyor. Orada İyi Parti’nin, HDP desteği olmadan -hele HDP’nin karşı çıktığı bir durumda- seçimin nasıl kazanılacağı konusundaki görüşü çok bilinmiyor.
Ortak adaylık konusu da erteleniyor, erteleniyor, erteleniyor.
Bu ertelemelerin içinde bir isim “Aday namzedi” olarak öne çıkış hamleleri yapıyor; sayın Kılıçdaroğlu. Şöyle bir soru sorayım: Acaba sayın Kılıçdaroğlu, bu hamlelerinin “Adaylık hamlesi” olduğunun farkında mıdır? Bunu seçerek mi yapmaktadır? Yoksa tüm siyaset dünyası, yanlış bir okuma mı yapmaktadır? Bir soru daha: Sayın Kılıçdaroğlu, İttifak üyelerinin bunu böyle algıladığını mı, yoksa “Canım bunlar siyasette olur” gibi olağanlaştırdığını mı düşünmektedir? İttifak ortaklarından her birisi, “Muhtemel Aday” rolünde meydanlara çıktığında nasıl bir manzara ortaya çıkar İttifak adına?
“Kılıçdaroğlu’nun hakkı Kılıçdaroğlu’na” konusunda epeyce cümle kurulabilir. Evet partisini bir yerlere -yani diyelim muhafazakâr yapılarla yan yana durma noktasına- getirdi, partisi, İttifak’ın en büyük bileşeni, partilerin Meclis’e temsili noktasında fedakarlıktan kaçınmıyor vs…
Peki bu “Haklar” Ortak Aday olma hakkını da sağlıyor mu?
İlk defa Meral Akşener seslendirdi: Seçilecek aday bulmamız lazım, gibi bir ifade ile. Bu da, genel bir ilke gibi değil, Kılıçdaroğlu’nun “seçilebilmesi”ne yönelik bir kuşku olarak okundu.
Sayın Akşener’in notunu sayın Kılıçdaroğlu nasıl karşıladı, bilinmiyor, ancak CHP’de sıkıntı oluşturdu.
Sayın Kılıçdaroğlu, seçilebilme konusunda bizzat kendisi de kuşku duysa, yine de adaylık düşünür müydü, bilinmiyor.
Sayın Kılıçdaroğlu’nun hamlelerinin gerçekten “İttifaka yönelik adaylık telkini” gibi algılanmasını nasıl karşıladığı da bilinmiyor.
Doğrusu, İttifak bileşenlerinin, diyelim Aday olarak Kılıçdaroğlu’nu düşündüklerinde onun süreç içinde sergilediği tavırlarda ne kadar ortaklaştıkları da bilinmiyor.
Benim gördüğüm, bu tür ortaklıklarda bazı şeylerin, özellikle liderlerin şahsını ilgilendiren şeylerin konuşulmasından kaçınılıyor. Nezaketen, İttifakın yürümesi için, şu bu gerekçelerle… Sonra da bunlar birikiyor birikiyor ve çözülmesi zor sorun yumağına dönüşüyor. Ben bunun Erdoğan – Bahçeli ortaklığında da olduğunu düşünüyorum. Orada da kimi zaman başatlıklarla, kimi zaman birbirine mahkumiyetlerle işin içinden çıkılıyor. Başka zaman onu da yazarım.
Kılıçdaroğlu’nun adaylığı konusunda, bir görüş var, “Neden Türkiye de bir Obama çıkarmasın!” Yani “Farklı olan”ı ülke yönetimine getirmesin? Buradaki “Farklı olan”dan ne kastedildiği belli. Bu, Kılıçdaroğlu ile ilgili bir rezerv varsa, bunun onun mezhebi aidiyetinden kaynaklandığı düşüncesine dayanıyor.
Bu mudur? Yani sayın Kılıçdaroğlu ile ilgili bir “seçilme zorluğu” varsa, sebep mezhebi aidiyet midir?
Bence değil. Kılıçdaroğlu mezhebi aidiyeti çok çok aşan bir çizgi geliştiriyor epeyce bir süredir. CHP’yi bir yerlere getirdi Kılıçdaroğlu. Bence o mesele değil belirleyici olan.
“Seçilebilme zorluğu” başka kişiler için de söylenebilir. Sebepler de sayılır.
Ama önce bunu önemseyip önemsememek, ihtimali ciddiye alıp almamak, bu kendi kişiliğimizi ilgilendiriyorsa onu kabul edip etmemek meselesi var.
Şöyle bir durum var: Kılıçdaroğlu İttifak’a büyük emek verdi. Bütün bu emeği kendi adaylığı için vermiş olabileceği yaklaşımı -çıkar hesabı- benim Kılıçdaroğlu algıma uygun düşmüyor. Sanki bu sürecin içinden siyasi tarihte kalıcı bir çizgi çıkacaksa, o da şimşekleri üzerine çekip sonunda, İttifak bileşenlerinin de gönlünün ısınacağı, daha önemlisi toplumun ısınacağı – güveneceği bir ismin Aday olarak teklif edilmesi ve bunun, epeyce bir süredir Kılıçdaroğlu’nun adaylığına hazırlanmış olan CHP camiasına takdim edilmesidir. Çünkü CHP camiasının içine sinmeyen b.ir isim de reel değildir.
Ne dersiniz bu Türkiye siyasetinin sürprizi olmaz mı? Bu durumda “Anahtar Bay Kemal” sözüm yanlış mı? Türkiye’yi taşımaya talip olanlar, işi bu boyutta düşünmeli değil mi?