Antalya'da 20. Başörtüsü Eylemi (FOTO)

Antalya'da 20. Başörtüsü Eylemi (FOTO)

ADAP PLATFORMU 20. ve SON BAŞÖRTÜSÜ BASIN AÇIKLAMASINI GERÇEKLEŞTİRDİ.

3 Mayıs 2009 Pazar günü saat 13:30'da Antalya'da faaliyet gösteren sivil toplum örgütlerinin katılımlarıyla gerçekleştirilen ADAP Platformu 20. basın açıklamasını gerçekleştirdi. Basın açıklamasında 23 nisan törenlerinde başörtülü öğrencilere ve izleyicilere gösterilen tavrın eleştirilmesinin yanında Özgür-Der'in kapatılma davasına da değinildi ve şu satırlara yer verildi:

"7 Kasım 2008 tarihinde Özgür-Der Genel Merkezi, şubeleri ve bazı kardeş kuruluşlar tarafından imza edilip kamuoyuna deklare edilen "İnancımızın ve Kimliğimizin Aşağılandığı; Resmi İdeolojinin Dayatıldığı Törenlere Tavır Alalım!" başlıklı bildiri ile ilgili olarak İçişleri Bakanlığı'nın emri ile İstanbul Valiliği İl Özel Denetim Ekipleri tarafından dernekte denetim gerçekleştirildi. Bildiriye imza veren diğer şubeler ve diğer dernek ve vakıflar da, bu süreçte İçişleri Bakanlığı'nın emriyle teftişe tabi tutuldu. Bu sebeple her türlü dayatmalara ve keyfi kapatmalara karşı olduğumuzu burada dile getiriyoruz."

Basın açıklamasının sonunda ADAP Platformu adına her ay gerçekleştirilen başörtüsü eylemlerinin bundan böyle yapılmayacağı, bunun yerine farklı faaliyetlerle platformun çalışmalarını sürdüreceği Alpaslan Arslan tarafından açıklandı.

ADAP (AKDENİZ DAYANIŞMA PLATFORMU) 20. BASIN AÇIKLAMASI (3 MAYIS 2009)

Sayın basın mensupları, Antalya ve ilçelerinden gelip bize destek veren sivil toplum kuruluşu mensupları ve saygıdeğer Antalyalılar. Akdeniz Dayanışma Platformu (ADAP) olarak Basın açıklamalarımızın 20.sini, gerçekleştiriyoruz.

Başörtüsü'nü kendileri için tehdit olarak görenlerin, benzer kaynaklardan beslenen ve belli ortak paylara sahip zümrelere ait olduklarını biliyoruz.

Başörtüsüne düşman olanlar aynı zamanda halka, halkın değerlerine de düşmanlar. Başörtüsüne düşman olanlar , "ordu göreve" diye meydanlara çıkıp postal yalayıcılığı yapanlar. Başörtüsüne düşman olanlar resmi ideolojinin putlarına vatan evlatlarını kurban edenlerdir. Başörtüsüne düşman olanlar, Müslüman halka dini öğretmeye kalkan bi-namazlardır.

Bizler yıllardır Başörtüsü düşmanlarını buradan deşifre etmeye, piyasada görünen kuklalardan ziyade kuklacıyı işaret etmeye çalışıyoruz

Bu azgınlığın beslendiği ideolojik temel ve buradan beslenen kurum ve yapılar tasfiye edilmeden "Başörtüsü düşmanlığı"nın tasfiyesi mümkün değildir.

Ancak her şeyden daha vahim olanı; sorulduğunda reddetseler de kapalı kapılar ardında Müslümanlar adına siyaset yaptığını söyleyen partiler ve onların mensuplarının da bu yasağı içselleştirmeleri ve bırakın yasağa karşı bir tavır almayı kendi yetki alanlarında kraldan çok kralcı olmaları gibi bir trajedi karşısında olmamızdır.

Eğer menfaatlerine ilişmiyorlarsa sistemin tüm kutsallarını benimsemek ve kendi tabanlarına da benimsetmeye çalışmak şeklindeki bu gönüllü kulluğu, bu "celladına aşık olma" sendromunu tarih önünde mahkum ediyoruz.

Asla sistemin zorla dayattığı kutsallarına boyun eğmeyeceğiz, yapabilirsek elimizle, gücümüz yetmezse dilimizle bundan da aciz kalırsak kalbimizle karşı durmaya devam edeceğiz.

Eskiden, dini değerlere sözüm ona daha saygılı olan bir takım çevreler, medya organları, son zamanlarda her türlü değerimize açıktan cephe alarak, saflarını netleştiriyorlar.

Kimi zaman okulda namaz kıldığı gerekçesiyle haber bültenlerinde ilk haber olarak verilen öğrenciler, kimi zaman hutbelerinde Gazze ile dayanışma çağrısında bulunduğu gerekçesiyle topa tutulan cami imamları, kimi zaman ise küçük yaşta başörtüsü taktıkları gerekçesiyle hedef gösterilen çocuklar" Tüm bunlar, İslam karşıtlığının, artık daha açıktan ve daha net bir şekilde ifade edildiğinin bir kanıtıdır.

Toplumumuzda, fesat ve ahlaksızlık sınır tanımaz bir hal almış iken, birileri hala, bu toplumun kurtuluş reçetesi olan İslam'a karşı düşmanlıklarından vazgeçmiyorlar, vazgeçmeyecekler de.

Bizler adil bir toplumun, onurlu başı dik birer ferdi insanlık ailesinin eşit ve muteber bir üyesi olmak istiyoruz.

Bizler yaşadığı gibi inanan değil, inandığı gibi yaşayan hesabını sadece Alemlerin Rabbine verecek olan ümmetin şerefli birer parçası olarak yaşamak istiyoruz.

Sadece bizim için değil tüm insanlık için adalet istiyoruz. Yeni anayasa tartışmaları, ''sivil" ve ''askeri" isimlendirmeleri üzerinden yapılmakta. Darbe anayasası olarak nitelendirilen mevcut anayasa, askeri -militarist- yapısı itibariyle eleştirilmekte, hak ve özgürlüklere vurulan prangaların sivillerin yaptığı anayasayla giderileceği söylenmekte. Militarist anlayışlar, üniformaya, rütbeye indirgenmekte. Üniformalılar yapınca kötü, fraklılar ve kravatlılar yapınca iyi olacağı zannedilmektedir. Anayasa tartışmaları basit, şekilci bir anlayış üzerinden devam etmektedir.

Bizim mevcut anayasaya olan tenkitlerimiz, şekilci değil öze yöneliktir. Kaynağı hak olmayan, hakka dayanmayan, hak ve özgürlükleri hedeflemeyen, kısaca adalet üzerine olmayan anlayışadır muhalefetimiz. İş böyle olunca üniformalılarla, kravatlıların yaptığı yasalar adalet üzerine tesis edilmemiş, hak kaynaklı ve hakkın hakimiyeti üzerine kurulmamışsa, birbirlerinden hiçbir farkları olmayacaktır. Fark sadece şekilde ve isimde kalacaktır. Basiret ehli, adaletle şekli kandırmacayı birbirinden ayırt edecektir.

Kartel medya mensupları, halkın inanç ve değerlerine karşı her fırsatta kampanya oluşturabilmek için ellerinden geleni artlarına koymuyorlar. Bunun bir örneği Adana'daki 23 Nisan törenlerinde yaşandı. Folklor gösterisi yapacak öğrencilerin başlarını kıyafetlerine uygun bir şekilde bağlamasına dahi katlanamayan ve buradan bir kriz çıkarmayı hedefleyen kartel medya muh(a)birleri, her zaman olduğu gibi burada da çirkefliklerini göstermişler, ortalığı feverana boğmuşlardır.

Keçiborlu İlçesi'nde kutlanan 23 Nisan'a ana sınıfından 6 öğrenci semazen kıyafeti üzerine başörtülü gösterisi sunması da aynı şekilde kartelin salvolarından nasibini almış, başı açık bir semazen hayal ederek hırçınlıklarını dışa vurmuşlardır

Geçen yıl Denizli'den "irtica" haberleri yapan, sonrasında 27 Nisan muhtırasına da zemin hazırlayan haberlere sayfalarında yer veren kartel gazeteleri, Siverek'te bir dernek tarafından düzenlenen Kutlu Doğum programını adeta "bir muhtıra daha vermez misiniz?" der gibi sundular. Haberi servis eden bir haber ajansı da, başörtülü kızları, her zaman olduğu gibi suç işliyorlarmış gibi anlattı. Böylece, darbeciliğe göz kırpan yayıncılık anlayışından herhangi bir kopuş yaşamadıkları bir kez daha anlaşıldı"

Bir kriz de Bülent Arınç'ın danışmanı olan Mehmet Büker'in Manisa 23 Nisan törenlerine başörtülü kızıyla gelmesi sonucunda ortaya çıkartıldı. Yağmur nedeniyle 25 Nisan'a ertelenen ve Manisa 19 Mayıs Stadyumu'nda yapılan programa Mehmet Büker, iki çocuk annesi başörtülü kızı Yasemin Büker ile geldi. Ancak Yasemin Büker, görevliler tarafından dışarı çıkartılmış, bunun üzerine sinirlenen Mehmet Büker de, kızıyla birlikte törenden ayrılmıştır. Mehmet Büker ve kızını bu onurlu davranışlarından dolayı tebrik ediyoruz.

Yine aynı şekilde Adana'nın Seyhan Belediyesi'nde AK Partili iki kadın belediye meclis üyesinin olağanüstü meclis toplantısına başörtüsüyle girmesi CHP ve MHP mensuplarını gerip, belediye meclisinin kamusal alan sayıldığını ve başörtüsüyle girilemeyeceğini belirtmelerine rağmen, AK Partili Belediye Meclis Üyesi Sevim Tütüncü ve Suna Demircinin tüm baskılara rağmen toplantıdan çıkmayacaklarını vurgulayarak, "Bizler eğitimli insanlarız, kıyafetimize değil Seyhan halkı için çalışmalarımıza bakılmalı. Hakkımızla mazbatamızı alarak geldik. Halkı temsil edeceksek meclisten çıkmayız. Halk bizi başörtülü seçti. CHP ve MHP açıkca tavırlarını belli ettiler. Biz Seyhanlılar için çalışmalarımıza devam edeceğiz." şeklinde ifade kullanmalarını tebrik ediyor, kendilerine Allah razı olsun duasında bulunuyoruz.

Fakat, Trabzon'da başörtüsünü Meclis çalışmalarında önce çıkaran, sonra çıkarmayacağını ifade eden, akabinde bir kez daha açacağım mesajı vererek konunun partiyi yıpratmak için malzeme yapıldığını iddia eden AK Partinin Trabzon Belediyesi Meclis üyesi Avukat Saadet Çobanı, yaptığı bu çelişkili ve tutarsız davranışlarından ve en sonunda da başını açmasından dolayı da kınıyor ve artık sadece kendisini değil milleti de temsil ettiğinin de bilincinde olmasını hatırlatıyoruz.

Bir de Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği Başkanı Türkan Saylan'ın,"Genç kızlar bu mesele yüzünden üniversiteye gidemiyorlar diye üzüldüğünüz, bunun haksızlık olduğunu düşündüğünüz olmuyor mu?" diye soran gazeteciye, "Asla. O kızları militan yapıyorlar. Ben çok netim bu meselede. Gerçi, o örtü sayesinde erken koca buluyorlar o ayrı." şeklinde cevap vermesini şiddetle kınıyoruz.

Ayrıca Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ'un geçtiğimiz haftaki yıllık değerlendirme toplantısında "TSK dine saygılıdır" şeklindeki açıklamasını samimi bulmuyoruz. Çünkü geçmişte TSK'nın Dine ve dindara yönelik yaptıklarına bütün Türkiye tanıktır. Türkiye'de her yıl yapılan Yüksek Askeri Şûra (YAŞ) toplantısında, birçok subay ve astsubay, sözde 'irticai' faaliyette bulunduğu gerekçesiyle ordudan atıldığını unutmadık.

Orgeneral Başbuğ'un açıklamasında ifade ettiği "TSK'yı din karşıtı göstermek isteyen kesimler var." Şeklindeki ifadelerine karşın, diyoruz ki; Hayır sayın Başbuğ hiçbir çevrenin "TSK Din 'e karşıymış" gibi bir gayret içine girmesine gerek yok. Zaten TSK'nın kendisi bunu davranışlarıyla ortaya koymaktadır.

Bizler, askeri birliklere başörtülü kadınların alınmayışını, Şehit ailelerinin çoğunluğunun başörtülü olmasına rağmen, TSK'nın askeri birliklere başörtülü ziyaretçi kabul etmeyişini, başörtülü oldukları gerekçesiyle askeri birliğe alınmayıp, çocuklarının yemin törenlerini tel örgüler arkasından izleyen başörtülü anneleri, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı törenlerine bir ilçemizin Milli Eğitim Müdürünün başörtülü eşinin protokolde yer almasından rahatsız olan bir Garnizon Komutanının tepkisi üzerine protokolden ayrılan eşini, GATA'da başörtülü ziyaretçiler için "Bone tutanağı" düzenlenmesini unutmuş değiliz."Peygamber Ocağı" olarak tanımladığınız kurumu peygamberimiz gelip görse acaba neyle karşılaşacağını hiç düşünüyor musunuz. Sayın Başbuğ, söylediklerinde samimi ise bundan böyle bu ve buna benzer uygulamaların olmaması için gerekeni yapsın. Bizler sayın başbuğ'un bu sözlerini tarihe kayıt düşüyoruz.

7 Kasım 2008 tarihinde Özgür-Der Genel Merkezi, şubeleri ve bazı kardeş kuruluşlar tarafından imza edilip kamuoyuna deklare edilen "İnancımızın ve Kimliğimizin Aşağılandığı; Resmi İdeolojinin Dayatıldığı Törenlere Tavır Alalım!" başlıklı bildiri ile ilgili olarak İçişleri Bakanlığı'nın emri ile İstanbul Valiliği İl Özel Denetim Ekipleri tarafından dernekte denetim gerçekleştirildi. Bildiriye imza veren diğer şubeler ve diğer dernek ve vakıflar da, bu süreçte İçişleri Bakanlığı'nın emriyle teftişe tabi tutuldu. Bu sebeple her türlü dayatmalara ve keyfi kapatmalara karşı olduğumuzu burada dile getiriyoruz.

Adalet için Hakkın hakimiyetini, Hakkın hakimiyeti için Batılın tasfiyesini istiyoruz.

Ne kimseden bir ücret ne kimseden oy nede dalkavukluk, istiyoruz.

Ve bunu şimdi her zamankinden daha çok istiyoruz ve inanıyoruz ki buna her zamankinden daha yakınız.

Yaşasın Başörtüsü direnişimiz !

Yaşasın zalimler için cehennem!

Tam 20 aydır Antalya'nın çeşitli ilçelerinden gelip burada seslerini duyuran:

DİYANET-SEN ANTALYA ŞUBESİ, EĞİTİM-BİRSEN ANTALYA ŞUBESİ, RADYO MERCAN, ÖZGÜR-DER ANTALYA ŞUBESİ, ES-DER ANTALYA ŞUBESİ, ANTALYA RİBAT TEMSİLCİLİĞİ. ENSAR VAKFI SERİK ŞUBESİ, AKAD DERNEĞİ (MANAVGAT), ANÇED DERNEĞİ (ALANYA), SEBİLAY DERNEĞİ (ALANYA),VE FİNİKE DİN GÖREVLİLERİ DERNEĞİ ne ne katılımlarından dolayı teşekkür ediyoruz. Allaha emanet olunuz.

Daha sonra Alpaslan Arslan, ADAP Platformu adına aylık olarak yaptıkları "Basın Açıklamalarına" ara vereceklerini, daha başka faaliyetlerle çalışmalarına devam edeceklerini açıkladı.