Ardıç:Seni Bize Tanrı Gibi Öğrettiler

Ardıç:Seni Bize Tanrı Gibi Öğrettiler

Ben, yedi yaşımda, bir 10 Kasım sabahı güldüğüm için ihtar cezası almıştım Atam, ilkokulda...Engin Ardıç'ın yazısı...

Engin Ardıç-Akşam

İşte yetmiş yıldır o reklam filmindeki çocuk gibi davrandınız hepiniz...

Aaa, senin eline de diken batar mıydı Atam? Aaa, senin parmağın da kanar mıydı Atam?

Aaa, sen de üşür müydün Atam? Sen de yorulur, sen de acıkır mıydın Atam?

Sen de âşık olur, sen de rakı içer miydin Atam?

Sen de sever, kızar, kavga eder, üzülür müydün Atam?

Laf aramızda, şu “m”yi birleşik mi yazacağız yoksa kesme işaretiyle mi Atam?

Sen de evlenir, boşanır mıydın Atam? Senin de bir kızkardeşin, üvey baban, üvey kardeşlerin olabilir miydi Atam?

Çok sigara ve kahve içmekten kalp krizi geçirebilir, çok içki içmekten siroz olup ölebilir miydin Atam?

Yoksa sen, bize öğretildiği gibi bir uzaylı değil, bizim gibi etten kemikten bir insan mıydın Atam?

Olmamalıydın, çünkü baksana, tam 126 yaşındaymışsın!... Öyle diyorlar.

Pardon, seni reklam filminde “kullanmak” da suç değil miydi Atam?

Seni bize Tanrı gibi öğrettiler Atam.

Ben, yedi yaşımda, bir 10 Kasım sabahı güldüğüm için ihtar cezası almıştım Atam, ilkokulda... Nedenini hiç anlayamamıştım.

Koşup oynamak da yasaktı, okulun bahçesinde üzgün üzgün dolaşmakla yükümlüydük Atam. Durup durup bir ağlama tutturursak öğretmenin gözüne girecektik üstelik.

Senin ölüm yıldönümlerinde sinema da kapalıydı, tiyatro da, içki satışı da yasaktı Atam.

Öte yandan da asla ölmediğini, hep bizimle olduğunu söylüyorlardı Atam.

Yakın zamana kadar, tıpkı Hazret-i Muhammed gibi, sahnede ya da perdede seni “canlandırmak”, oynamak da yasaktı Atam.

Seni bizlere nasıl yanlış tanıttıklarının, birçok genci senden uzaklaştırdıklarının, soğuttuklarının acaba farkında mıydılar? Bunu kötülükten mi yapıyorlardı, ahmaklıktan mı Atam?

Şimdi de, senin ölümünden elli yıl sonra doğanlar seni “özlemişler” Atam.

Ben seni özlemedim, fakat araştırıp öğrenince, tanıyınca çok sevdim Atam.

Başardıkların ve başaramadıkların, zaafların, yanlışların, çevreni çepeçevre sarıp sarmalamış birsürü namussuzun ortasında kalmış muhteşem yalnızlığınla çok sevdim Atam.

Ben de o reklam filmindeki çocuğa söylediğin gibi, kimin ne diyeceğine aldırmadan doğru bildiğimi anlatmaya çalışıyorum Atam. Huyum kurusun, ara sıra aldırmak zorunda kalıyorum, beni bağışla Atam. Senin gibi bozkırda değil, bataklıkta gül yetiştirmeye çalışıyorum Atam. Ortalık da mis gibi değil, leş gibi kokuyor. Sen hainler, gericiler, yobazlarla uğraştın, ben de cahiller, aptallar, yeteneksizler, yalancılar, hokkabazlarla uğraşıyorum Atam.

10 Kasım sabahları Dolmabahçe Sarayı’na koşup koltuk altı koklar gibi “hava koklayanlar” bunları anlayamazlar Atam.

Aah ah, cumhuriyeti emanet edecek başka çemiş bulamadın mı Atam?

akşam