Abdurrahman Dilipak
Arefe
Ve yarın Ramazan.
Ramazan’a hazır mıyız?
Dikkat, Ramazan geldi diye otomatik olarak arınacak değiliz.
Ramazan arınma ayıdır.
Şeytanın bağlandığı aydır. Ama eğer insan bağlanan şeytanın ayağına giderse, onun için değişen bir şey olmayacak.
Ramazan Kur’an ayıdır.
Kur’an’ın fayda vermediği bir insana Ramazan’ın ne faydası olabilir ki! Kur’an bizi Hakk’a ve hayra çağırır. O çağrıya kulak verenler kurtuluşa erenlerden olacaktır.
Ramazan o çağrının daha yüksek bir sesle, tekrar davetinden ibarettir. Ama bu konuda duymak istemeyenden daha sağır kim olabilir.
O hidayete ermek için, o çağrıya kulak verenler ve gereğini yapanlar için bir kurtuluş vesilesidir.
Diğer bütün kitaplar, Allah’ın kelamını daha iyi anlamak için değilse, o sözler bizi Hakk’a yaklaştırmıyorsa ne işe yarar ki.
Allah’ın davetine uyup kendimizi değiştirmeyeceksek, iman edenler olarak saflarımızı sık ve doğru tutmayacaksak, Ramazan geldi diye cennete girdirilmeyeceksiniz, Allah’ın Resulü geldi, size Allah’ın davetini getirdi diye cennete girdirilmeyeceğiniz gibi. Hatta davet size ulaştı ve siz bu davete icabet etmediniz ise bu gazab sebebidir. Ramazan da öyle. Belki bu Ramazan bazılarımız için son davet, son uyarı, son kurtuluş vesilesidir.
İman etmeden cennete girdirilmeyeceğimiz gibi, birbirimizi sevmeden gerçekten iman etmiş sayılmayacağız. Unutmayalım ki, “tefrika girmeden bir millete düşman giremez, toplu vurdukça yürekler, onu top sindiremez”..
Biz ahir zaman Peygamberinin ümmetiyiz, fitne ve tereddi zamanıdır.
Bizim neslimiz her anlamda daha dikkatli olmak zorunda.
Önce iman.. İman, ihlas, uhuvvet esas olmalı.
En büyük fitnelerin başında dünyevileşmek var. İnsanlar Allah’ı ve ahiret gününü unuttular sanki. Din vijdanlara ve mabetlere hapsedildi. Her şey meta. İnsanlar çok sabırsız ve öfkeli. Adaleti aramıyorlar ve merhametli de değiller. Çok kibirliler, zevkleri ve menfaatleri peşinde koşuyorlar, istişare ve şûra etmiyorlar.
Tevbe etmemiz gerek. Hep başkalarını eleştiriyor ve onları değiştirmeye çalışıyoruz, başkalarına öğütlediğimiz şeyler konusunda kendi nefsimizi unutuyoruz. Oysa, Allah’ın yardımı bize ulaşmadan kötü gidişten kurtuluş mümkün değil ve kurtuluşa erenlerden olmak için ise önce kendimi değiştirmemiz gerekiyor.
Bu Ramazan nefsimizi önce şirkten ve hemen ardından haramlardan arındıralım. İşin aslı şu: Yeniden iman edelim. Tecdid-i iman yani. Daha da doğru bir ifade ile aklımızı, nefsimizi, işlerimizi ve sözlerimizi Kur’an filtresinden geçirelim, Kur’an’la tashih edelim. Yaşayan Kur’an olalım, Peygamberimizin manevi mirasçısı olalım.
Veresetül enbiya olursa kurtuluşa erenlerden oluruz.
Ramazan ayı eğlence ayı değil. Yeme içme ayı değil. Bir ay süre ile kendimizi yüksek bir hassasiyetle kontrol etme zamanı. Dışa değil içe dönme zamanı. Nefs muhasebesi zamanı. İtikaf zamanı.
Nefsimizin günahlarla obezliğinden kurtulma zamanı.
Dünya hali malum. Allah bizi mallarımız, canlarımız, sevdiklerimizle kimi zaman artırarak, kimi zaman eksilterek imtihan edecek. Her halukârda iman edenler, amel-i salih işleyenler, sabredenlerden ve sabrı tavsiye edenlerdensek, yalnız değiliz. Mahzun olmayacağız, kurtuluşa erenlerden olacağız. Hakkımızda yazılandan berisi-ötesi yok. Kaderimizden başka kaderimiz yok. Rızgımızdan az ya da çok bir şeye sahip olmayacağız ve ecelimizden önce ya da sonra ölmeyeceğiz. O zaman ne gam! Allah’a ve ahiret gününe iman edenler ve o ahlakla ahlaklananlar için altından ırmaklar akan bir cennet onları bekliyor. Önemli olan bu dünyada bir şeylere sahip olmak için çalıştığımız gibi, cennete kavuşmak için çalışıyor muyuz!
Heey gençler, üniversiteye girmek için çalıştığınız kadar, cennete girmek için çalışıyor musunuz. Yoksa, cennete girmenin, üniversiteye girmekten daha kolay bir şey olduğunu mu düşünüyorsunuz?
Bakın, iman ettik demekle hemen yakanız bırakılmayacak. Bu dünyada yaptığınız ve yapmanız gerekirken yapmadıklarınızdan, “miskale zerretin hayran yerah ve miskale zerretin şerran yerah” ölçüsünde hesaba çekileceksiniz. Yaptığınız iş ve mesleğinizin fıkhı hakkında bilgi sahibi değilseniz vay halinize. Bilmediğiniz şeyin peşine düşmeyin denmedi mi bize. Asker-polis, Dr., öğretmen, siyasetçi ya da iktisatçı, mesleğinin fıkhını ne kadar biliyor.
İnsanlar artık söz söyleyenlerin sözüne değil, işine, ayağının nereye gittiğine bakıyor.
Birilerini yüzü başka yöne bakarken ayakları cin çarpmış gibi ters yöne dönük. İnşallah biz özü sözü ve işi Hakk’a dönük olanlardan olalım. Ve hem “güzel örnek” olalım ve hem de insanları, Allah’a, resulüne ve kitaba çağıralım, mezhep, tarikat, siyaset, ideoloji ve dergahlarımızdan bağımsız olarak.
“Müslümancı” değil, “Müslüman” olalım.
“İnsancı” değil “insan”, “akılcı” değil “akıllı”! “El emin olalım”.
Ramazan ayına giriyoruz. Hadi Bismillah..
“Hoş geldin ey şehri remazan merhaba”
“Müştâk olup özlediğim,
Şehr-i remezân merhabâ…
Bakıp yolun gözlediğim,
Şehr-i remezân merhabâ…”
Selâm ve dua ile.