Asıl Siyonistler bizi sırtımızdan vurdu!

Siyonist işgal rejiminin Kudüs’ü Filistinlilerden ‘arındırma’ harekâtı devam ediyor; Mescid-i Aksa’ya saldırıları da.

Zulme direnen Filistinliler kitleler halinde tutuklanıyor, vurulup yaralanıyor, öldürülüyor.

Aksa bizim kutsalımız, Filistinliler kardeşlerimiz.

Kardeşlerimiz olmasaydılar da mazlumiyetleri yeterdi yanlarında olmamıza.

Yanlarındayız derken… Dua etmekten, açıklama yapmaktan, yazı yazmaktan, tivit atmaktan başka bir şey gelmiyor elimizden.

Bir-iki tane de protesto gösterisi oldu, İsrail temsilciliklerinin önünde.

Hepsi bu.

Ama buncağıza bile tahammül edemeyecek kadar İsrailci kimseler var aramızda.

İsrailci olmasalar bile Araplara duydukları kinle İsrail’in değirmenine su taşıyan kimseler.

Vay bize neymiş Filistinlilere yapılanlardan!

Araplar bizi sırtımızdan vurmamış mıymış?

Filistinliler bize ihanetlerinin bedelini ödemiyor muymuş?

Hicaz’daki birkaç kabilenin Cihan Harbi’ndeki İngiliz işbirlikçiliğini bütün Araplara mal eden bu vicdansızlardan bir kere olsun “Frenkler bizi asırlar boyunca hem sırtımızdan hem göğsümüzden vurdu” gibi bir cümle işitmedik.

Siyonistlerin Osmanlı’ya karşı İngilizlerle işbirliğine dair bir cümle kurduklarına da şahit olmadık bunların.

Varsa yoksa “Araplar bizi sırtımızdan vurdu”; demek ki kavgaları ümmet şuuruyla.

***

Siyonist hareketin önde gelen liderlerinden Polonya doğumlu -Rusya uyruklu- Ben Gurion (İsrail’in ilk başbakanı), Polonya’daki antisemitik atmosferden ve işgalci Rus devletinin siyasi baskılarından yaka silkerek 1906’da Osmanlı’ya iltica etmiş, 1911’de kadar Filistin’de yaşamış, o sene Selanik’e geçmiş, 1912-14 yıllarında ise hukuk tahsili için İstanbul’da bulunmuştu.

Hatıratında diyor ki:

"… İktidar merkezine bu kadar yakın olarak, Filistin’deki Yahudilerin durumunu geliştirebilmeyi düşünüyordum. Çeşitli yollarla Yahudi özgürlük hareketini ilerletebilirdim; önce özerklik, nihai olarak tam bağımsızlık elde ederek. Akıl yürütmem böyleydi. İstanbul’da rastladığım Arap öğrencilerle bu konuda düşüncelerimin çok farklı olduğunu görmekten şaşırdım… Bu genç entellektüel Araplar, mücadelelerinin geleceğini Türk idaresinden bağımsızlık olarak görmüyorlardı. Hiçbiri Arap topraklarının bağımsızlığından söz etmedikleri gibi böyle bir amaç için çalışmıyorlardı. Tam tersine, birçoğu, daha geniş ve daha büyük bir Türk imparatorluğu görmek istiyorlardı…" (Ben Gurion Looks Back-Talks with Moshe Pearlman, s.46)

İngiliz fitnesine uyan Şerif Hüseyin’in isyana ikna edebildiği Arapların oranı, Osmanlı uyruğu milyonlarca Arap’ı temsil kabiliyetinden çok ama çok uzaktı.

Üstelik isyana katılanlar da genellikle -İslam’ın Bugünkü Meseleleri adlı eserinde Erol Güngör’ün dikkat çektiği gibi- Şerif Hüzeyin’in “Halifeye değil, ancak bozkurda ibadet edecek derecede Turancılıkla meşbu olan nazırlara karşıyız” propagandasına kanarak katılmıştılar, yani ihanetleri ‘taammüden’ değildi.

1917’de Şerif Hüseyin’in ‘düzenli ordu’sunda yer alanların sayısı 4 bin, isyan hareketine katılan sair Arapların sayısı ise 24 bin olarak tahmin ediliyor; milyonlarca Arap’tan hepi topu 28 bin nefer; o zamanki Arap nüfusunun yüzde 1’i bile değil, Hicaz ahalisinin belki yüzde 3’ü; böyle “Arap İsyanı” mı olur?

Aynı sene, Kudüs’ü kuşatan General Allenby komutasındaki İngiliz ordusunda Siyonist emellerle yer alan Filistinli Yahudilerin sayısı ise -İngiliz tarihçi Martin Gilbert’e göre- 5 bin idi; Filistin’deki toplam Yahudi nüfusunun (50 bin) yüzde 10’u!

Siyonistlerin Filistin’de kurdukları “gizli hükümet” de cabasıydı.

Falih Rıfkı Atay, “Filistin’de Siyonistler adeta gizli bir hükümet yapmışlardı” diye anlatır Zeytin Dağı’nda; “Yahudi Filistin’in bir casus yuvası olması”ndan bahseder; Siyonist causuların “Filistin kıyısından sandalla İngiliz torpidosuna haber yollamak” gibi faaliyetlerde bulunduklarını belirtir…

***

Demek ki neymiş?

Demek ki asıl Siyonistler Osmanlı’yı sırtından vurmuş!

Bu yazı toplam 698 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar