Selâhaddin Çakırgil
’Ateş-keş’i kim ve nasıl bozmuştu? ’Hâfıza-y’ı beşer nisyân (unutkanlık)
’Ateş-keş’i kim ve nasıl bozmuştu? ’Hâfıza-y’ı beşer nisyân (unutkanlık) ile malûldür..’ deyip geçilmemeli..
Ülkemizin sıkıntılı bir platformdan geçmekte olduğu açık..
Ama, daha da önemli olan, bazı yanlışların, tehlike ve krizin tehdidleri arasında bazı gerçeklerin unutulmuş olması.. HDP ve arkasındaki güç odaklarının dünyaya vermeye çalıştıkları mesajlarda ısrarla dile getirilen ve yanlış bilgilerle sarmallanarak sunulan şu:
‘7 Haziran seçimlerinde HDP 80 m.vekiline ulaşınca.. Devlet saldırıya geçti..’
Bu iddia emperyalist dünyanın yayın organlarında genel hatlarıyla sözkonusu edildi..
Bu zehirli algının hattâ HDP dışındaki bazı odaklarca bile kabul gördüğü görülüyor. Bu iddia İran’ın devlet eliyle yayınlanan medya organlarının, maalesef, başmakalelerinde bile dile getirildi ve hattâ, ‘Erdoğan’ın kürdlerden intikamı..’ başlığı altında..
*
Zamâne cemaat yazarlarından bazıları da, ‘ateş-kes’in seçim sonrasında bozulmasını dolaylı olarak, Hükûmet’in üzerine atan iddialarda bulundular.
Bunlardan (A. B.), 14 Eylûl tarihli yazısında şöyle diyordu: ‘7 Haziran seçimlerinden sonra yoğun bir çatışma dönemine girdik, Türkiye iki cephede operasyon yürütüyor. IŞİD’e karşı henüz yoğun bir savaşa girmedi ama PKK ile çatışmalar giderek şiddetleniyor. (…) Ne oldu da, “PKK bizi aldattı, süreci istismar etti” diye devlet 7 Haziran seçimlerinden sonra operasyonlara başladı, üstelik sanki bütün tek suçlusu PKK değil de, HDP imiş gibi propaganda makinesini bu parti için harekete geçirdi?(…) PKK unsurlarının özerk bölge veya aslında kanton ilan ettikleri Cizre’den çıkarılmaları için sekiz gün süren çatışma koca bir yerleşim alanını kevgire çevirdi. (…)Benzer çatışmaların birkaç ilçeye ve ile yayılması durumunda ya bizzat PKK, NATO’ya çağrı yapar veya NATO, benimsediği yeni konsepte uygun olarak “kriz bölgesi” ilan ettiği Güneydoğu’ya müdahale eder.’
Yazının son paragrafının sonu ise, daha bir ilginç.. ‘(…) Ben ilk günden Hükümet-Hizmet kavgasının “dış etkiler”den kopuk olmadığını düşünüyorum. Bir de bunun üstüne PKK faktörü eklendi..’
Burada kasıdlı olmasa bile, sehven bir bilgi yanlışı yok mu? ‘Hükûmet-Hizmet kavgası’na PKK da eklenmedi; tersine, Hizmet denilen cemaat hareketinin lider kadrosu da, PKK’yla dirsek temasına geçti..
*
Diğer bilgilerin doğruluğu konusundan da, buyrunuz hadiselerin yakın tarihçesine kısa bir gözatalım:
-7 Haziran 2015: HDP yüzde 13 oyla barajı geçip 80 vekil çıkardı. Yüzde 41’de kalan AK Parti tek başına iktidar olamadı. Sonuçların açıklanmasından hemen sonra, HDP eşbaşkanlarından Demirtaş ’AK Parti’yle asla hükûmet kurmayacaklarını’ açıkladı..
-12 Haziran 2015: Seçimlerden sonra Demirtaş’ın, ’Öcalan’ın çağrısıyla PKK’nın silah bırakabileceği’ açıklamasına KCK cevap verdi: “Şunu açıkça vurgulamalıyız ki, PKK’nın Türkiye’ye karşı silahlı mücadeleyi bırakma konusu ve bunun iradesi tamamen bize aiddir. Şunu herkes bilmelidir ki HDP, PKK’nin yasal partisi değildir. Dolayısıyla böyle bir çağrıyı HDP yapamayacağı gibi, mevcut İmralı koşullarında bulunan Abdullah Öcalan’ın böyle bir çağrıyı yapması mümkün değildir. HDP’nin ve Öcalan’ın ’silah bırak’ çağrısı yapmasını beklemek ve bu yönlü dayatmalarda bulunmak çözümsüzlükte ısrardır ve bunu da hareketimizin kabul etmesi mümkün değildir. Bu tutumumuz ne Öcalan’ı dinlememek, ne de HDP’nin politika yürütmesinin önünü almaktadır.”
-26 Haziran 2015: Cumhurbaşkanı Erdoğan, PYD’nin Suriye’nin güneyinde devlet kurma girişimleri, Türkiye’nin askerî müdahalesi tartışmaları üzerine konuştu: ’Tüm dünyaya sesleniyorum. Bedeli ne olursa olsun, Suriye’nin kuzeyinde Türkiye’nin güneyinde bir devlet kurulmasına asla müsaade etmeyeceğiz!”
-29 Haziran 2015: (PKK’nın Kandil’deki lider kadrosundan) Murat Karayılan: Açıkça söyleyeyim, eğer onlar Rojava’ya müdahale ederlerse, biz de onlara müdahale ederiz; o zaman Türkiye’nin tümü bir savaş sahasına dönüşür. Türkiye yetkilileri halkımızın 6-7-8 Ekim’deki kalkışını unutmamalıdır. Halkımızın o büyük başkaldırısını, içinde geliştiği ortamı uygun görmeyen Önder Apo’nun ancak durdurabildiği iyi biliniyor. Açık ki bu halk böyle bir müdahaleye müsaade etmez. Kısaca böyle bir müdahale kararı Türkiye için stratejik bir karar olur, Kürt halkı için de yeni bir dönem başlamış olur. Biz bu konuda kimseye yalvaracak değiliz. Kendileri bilir. Yaparlarsa Kürt halkı olarak elbette bizim de yapacaklarımız olur.”
-11 Temmuz 2015: KCK, (PKK’nın hareket alanını kesmeye yönelik olduğu gerekçesiyle) Güneydoğu’daki baraj yapımlarının sürmesini gerekçe göstererek ’ateş-kes’i bitirdiğini açıkladı: “Özgürlük hareketimizin titiz tavrı istismar edildi. Barajlar ve baraj yapımında kullanılan araçlar gerilla güçlerimizin hedefinde olacaktır. Her tutuklama artık gerilla için bir misilleme nedeni olacaktır. Özgürlük Hareketimiz artık ateş-kes tutumunun istismar edilmesini kabul etmeyecek, oyalama yaparak Kürt sorununu çözümsüz bırakan politikalara karşı da tutumunu koyacaktır.”
14 Temmuz 2015: KCK Eşbaşkanı Bese Hozat, Özgür Gündem gazetesine “Yeni Süreç: Devrimci Halk Savaşıdır” başlıklı bir yazı yazdı. Hozat “devrimci halk savaşı ve serhıldan” çağrısı yaptı.
20 Temmuz 2015: Suruç’ta Kobani’ye gitmek için toplanan SDGH’li gençlerin açıklama yaptığı sırada bir IŞİD’li canlı bomba kendini patlattı, 32 kişi hayatını kaybetti.
20 Temmuz 2015: Adıyaman’da PKK’lılar ile askerler arasındaki çatışmada Uzman Onbaşı Müsellim Ünal hayatını kaybetti.
20 Temmuz 2015: KCK Eşbaşkanı Cemil Bayık halkı silahlanmaya ve tünel ve siper hazırlamaya çağırdı: “Halkımız meşru savunma örgütlenmesini ve bilincini de geliştirmeli. Bu sadece askerî güçlerin büyütülmesi temelinde değil, halk olarak meşru savunmasını geliştirmeli. Tüm halkımız silah almalı, bu temelde kendini eğitmeli ve örgütlemeli. DAIŞ ve sömürgeci tüm güçlerin her türlü saldırısına karşı köylerde, kentlerde, mahallelerde yer altı sistemi, tüneller, mevzi sistemi geliştirmeli.”
22 Temmuz 2015: Şanlıurfa’nın Ceylanpınar ilçesinde görevli polis memurları Feyyaz Yumuşak ve Okan Acar sabaha karşı yataklarında uyurken infaz edildi. (PKK’nın haber ajansı olarak bilinen) Fırat Haber Ajansı’nda yer alan HPG Basın İrtibat Merkezi’nden yapılan açıklamada şöyle dendi: “22 Temmuz günü bir Apocu fedai timi, Suruç katliâmına misilleme olarak bugün sabah 06.00 sularında Ceylanpınar’da DAİŞ çeteleriyle işbirliği içinde olan iki polise karşı bir cezalandırma eylemi gerçekleştirmiştir”
22 Temmuz 2015: Adana’da Kalem-Der üyesi Ethem Türkben, eşi ve 3 çocuğunun gözleri önünde IŞİD’çi olduğu iddiasıyla öldürüldü.
23 Temmuz 2015: Diyarbakır’da trafik kazası ihbarına giden polis ekibine pusu kuruldu, polis memuru Tansu Aydın saldırıda hayatını kaybetti, 1 polis de yaralandı.
23 Temmuz 2015: Kilis’in Elbeyli ilçesinde bulunan Dağ Hudut Karakolu’na Suriye tarafındaki IŞİD’çiler ateş açtı. Saldırıda astsubay Yalçın Nane hayatını kaybetti.
24 Temmuz 2015: Ve TSK’ya bağlı jetler Kuzey Suriye’de IŞİD, Kuzey Irak’a PKK hedeflerine hava operasyonu düzenledi. Bu, 3 yıl sonra PKK’ya yapılan ilk askeri operasyondu.
25 Temmuz 2015: Diyarbakır’da düzenlenen saldırıda Jandarma Kıdemli Başçavuş İsmail Yavuz ve Uzman Jandarma Çavuş Mehmet Koçak hayatlarını kaybettiler.’
28 Temmuz 2015: Malazgirt’te, Aslan Kulaksız isimli bir binbaşının ailesinin yanında öldürülmesi..
23 Agustos 2015: Yüzbaşı Ali Alkan’ın Beytuşşebab’da öldürülmesi..
8 Eylûl 2015: Dağlıca’da birisi Yarbay İlker Çelikcan olmak üzere, 17 askerin öldürülmesi..
11 Eylul 2015: Diyarbekir- Yenişehir’de sabah çorbasını içmeye giden üç polis uzun namlulu silahlarla tarandı, Diyarbakırlı bir garçon çocuk hayatını kaybetti..
12 Eylûl 2015: Iğdır yakınlarında 12 polisin öldürülmesi..
Ve arkasından, daha bir yoğunlaşan saldırılarda onlarca asker ve polisin, muhtelif saldırılarda can verdiği acı tablolar..
Elbette, resmî açıklamalara göre, karşı tarafta da sayıları 1300’ü bulan silahlı kişilerin / teröristlerin öldürülmesi.. Ki, onlar da büyük çapta T.C. vatandaşı..
*
Gerisi, malûm.. Silvan, Cizre, Yüksekova, Şırnak, Doğu Bayezid, vs. gibi şehirlerde Kobani türü kanton bölgeleri ve yönetim tarzları oluşturma çabaları, arka arkaya geldi.. HDP’dan ayrıymış gibi bir görüntü vererek ortaya çıkarılan Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) isimli bir gölge partinin belediye başkanları kendi şehirlerinde kanunlarda olmayan öz-yönetim modeline geçtiklerini açıkladılar.
Kandil’deki savaş baronlarının verdikleri emirlere uygun olarak şehirlerde hendekler, tüneller kazıldı, yollar bozuldu ve tıkandı..
Devlet de buraları sivil halka zarar gelmemesi için ilan ettiği sınırlı sokağa çıkma yasaklarıyla, bu engelleri aşmaya ve kamu düzenini yeniden tesis etmeye çalıştı.. Oluşturulan mayınlı alanlar, hendekler, tüneller yokedildi.. Sözkonusu başkanlar vazifelerinden uzaklaştırıldı ve bir kısmı da tutuklandı..
Bütün bunlar olurken, MHP’nın ve bazı askerci çevrelerin istedikleri ’sıkıyönetim ilanı’ isteklerine ise asla iltifat edilmemesi, yerinde olmuştur. Çünkü, bu zamana kadar yaşanan sıkıyönetim uygulamaları bu yangının üzerine benzin dökmekten başka bir rol ifa etmemiştir.
Şimdi..
’Ateş-kes’i kim bozdu, masayı kim devirdi, çözüm sürecini kim bitirdi; yeniden hatırlanmalı ve üzerinde düşünülmeli değil mi?
*
Daha da ilginç olanı, Demirtaş’ın iddiaları.. Önceleri, HDP olarak barış istediklerini söylerken, 28 Eylûl günü, PKK’nın Avrupa’dan yayın yapan tv’sinin canlı proğramında , ’PKK’nın da barış istediğini; Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ise, barış değil, savaş istediğini ’ iddia edebildi..
Bu gibi iddialar, konuların bırakalım uzak tarihçesini, yakın tarihçesini bile bilmeyenleri yanıltabiliyor.. Çünkü, ’Hâfıza’y-ı beşer nisyân (unutkanlık) ile malûldür..
*
Şu noktayı söyleyebiliriz ki, PKK’nın ’ateş-kes’i sona erdirip, saldırılarını yaygınlaştırması hem Amerika ve diğer NATO devletlerinin emellerine daha fazla hizmet edebileceği ümidiyle, Batı dünyasına daha fazla hizmet ediyor.. Hem de, PKK, silahlı mücadeleyi zayıflatabilecek bir sivil siyasetin kendilerine zarar verebileceği endişesiyle, seçimlerden hemen sonra, HDP’nin inisiyatifi ele geçirmemesi için, silaha yeniden sarıldı..
Böyle bir durumda da, devlet olmak özelliğini korumak isteyen her yönetim mekanizması da, kendi inisiyatifini yitirmemek için, hareket üstünlüğünü daha bir harekete geçirir.
Sanıyorum, bundan sonrasında, kanundışı silahlı güçler ve silahlar söndürülmedikçe, devlet mekanizmasının karar merkezinde bulunanlar kim olursa olsun, yeni bir ’ateş-kes’i denemeye kalkışamaz.. Çünkü, bu kez bozulan ’ateş-kes’, sıradan bir terör eylemi ve silahlı mücadele seviyesinde kalmadı, tam bir ayaklanma mahiyetini aldı..
Bereket ki, bölgedeki geniş halk kitleleri onlara, silahlı mücadelelerinde destek vermedi..
*
dirilişpostası