İbrahim Karagül
Avrasya'nın iki merkez ülkesi dünyayı sallıyor!
Rusya Başbakanı Vladimir Putin'in dünkü Türkiye ziyaretinde; iki ülkeyi, Karadeniz'i, Avrasya'nın iki ucunu, bir derecede Doğu ile Batı'yı birbirine bağlayan, belki etkisini bu yüz yıl boyunca devam ettirecek olan, çatışma alanlarını ve uzlaşma modellerini şekillendirecek güçte, ABD ve Avrupa'nın Avrasya hesapları üzerinde büyük etkiler uyandıracak nitelikte imzalar atıldı. Hem Doğu'lu hem Batı'lı olan Avrasya'nın iki merkez ülkesinin atacağı her adım, hem dünyanın en gerilimli kuşağına yönelik ekonomik ve politik hesapları hem de küresel denklemi derinden sarsabilecek güçte. Bu yüzden, Türkiye ile Rusya arasındaki her gelişme çok önemli ve dikkatle izleniyor.
Dünkü görüşmelerde çok sayıda imza atıldı. Mavi Akım-2 doğalgaz boru hattı ve bunun İsrail'e uzatılması. Samsun-Ceyhan boru hattının hayata geçirilmesi, Güney Akım doğalgaz hattı, nükleer enerji santrali, Tuz Gölü'nün altına doğalgaz depolama tesisi yapılması, savunma ihaleleri, Rus şirketlerinin Irak petrol pazarına yeniden dönüşü, Ceyhan'da Rus petrol rafinerisi gibi"
Bunların hepsi, her proje, ekonomik değer olduğu kadar siyasi sonuçlar doğuracak stratejik değer de içeriyor. "Çok boyutlu güçlendirilmiş ortaklık" modeli, sadece iki ülkenin çıkarlarıyla sınırlı değil. İtalya Başbakanı Silvio Berlusconi'nin gündeminde olduğu gibi, iki ülke sınırlarını aşan boyutlara sahip. Rusya'dan başlayıp İtalya'ya uzanacak bir boru hattı inşa edilmesi gibi. Ancak işbirliği alanlarının dışında, bu anlaşmalar Avrupa ve ABD'nin Avrasya politikalarını derinden etkileyecek, bir çoklarının hesaplarını da değiştirecek nitelikte.
Bu imzalar iki şekilde okunabilir. Türkiye ile Rusya arasındaki ticaret hacmi ve gündelik ekonomik gelişmeler çerçevesinde. Nitekim gelişmeler ağrılıklı olarak bu yönde değerlendiriliyor. Ancak, uzun vadeli, bölgesel ve küresel jeopolitik değerlendirmelerin de yapılması gerekiyor.
Yirmi yıldır dünya genelinde enerji üzerinde rekabet, çatışma yaşanıyor. Dünyanın neresinde bir kriz varsa, dikkatle bakıldığında, bir şekilde enerji kaynakları ya da ulaşım koridorlarıyla bağlantılı olduğu ortaya çıkıyor. Artık barış projeleri de savaş planları da enerji eksenli oluyor. Yeryüzünün kaynakları üzerinden müthiş bir kapışma yaşanıyor. Dostlar düşman, düşmanlar dost oluyor, dünya kaynaklar üzerinden bloklara ayrılıyor.
Bu anlaşmaların bir sonucu da var. Uzun zamandır dikkat çekmeye çalıştığımız, ancak vahameti hala fark edilmeyen bir sonuç bu. Karadeniz tartışması. Karadeniz, özellikle de Doğu Karadeniz dünyanın en hassas bölgelerinden biri haline geliyor. Avrupa'yı Asya'ya bağlayan, Avrasya-Ortadoğu bağlantısını kuran, Türkiye'nin Doğusundan Irak ve Suriye'ye bağlanan, Balkanları Kafkaslar'la birleştiren, Hazar ve Orta Asya'yı Avrupa'ya yaklaştıran bu yüzden de ABD'nin Romanya, Bulgaristan, Ukrayna ve Gürcistan'a yerleşmesini sorunlu hale getiren Karadeniz'in kaderi Rusya ile Türkiye ilişkilerine göre şekillenecek.
Yapılan bütün enerji anlaşmaları Karadeniz'i daha önemli hale getiriyor. Truva savaşının bile Karadeniz'i hedef aldığını düşünürsek, bölge dünyanın en hassas bölgelerinden biri olma özelliğini 21. Yüzyılda yeniden yaşıyor. Kafkaslar ve Hazar enerji kaynakları Doğu Karadeniz'i Doğu Akdeniz'e, Basra Körfezi'ne, Kızıldeniz'e dönüştürüyor. Bu yüzden ABD ve NATO bölgeye yerleşmeye çalışıyor. Ukrayna'da ya da Gürcistan'da demokrasi tartışması, aptalların avuntusu olmanın dışında hiçbir anlam ifade etmiyor. Enerji anlaşmaları, Karadeniz üzerindeki hesaplar, Hazar kavgası aslında yeni dünyayı şekillendiriyor. Putin'in ziyaretini, imzalanan anlaşmaların önemini, Avrasya mücadelesini, Batı'nın Doğu sınırının neden Türkiye-İran sınırına kaydırıldığını bunları farkedince anlıyorsunuz.
Türkiye ve Rusya, beş yüz yıllık diplomasi tarihinde belki de hiç olmadığı kadar birbirine yaklaştı. Eminim bu yakınlaşmayı bozmak için yoğun çabala harcanacak. Batı ile kurumsal ilişkiler sadece tartışılırken, Batı'nın söylemleri giderek eskirken, Doğu'da projeler konuşuluyor, anlaşmalar imzalanıp uygulanıyor. Birileri Türk-Rus ilişkilerini sabote etmek etme yoluna gidebilir. Çünkü iki ülke, kimsenin tahmin bile etmediği oranda ortaklıklar inşa etmeye başladı. Türkiye, İslam dünyasının merkez ülkesi olduğu kadar Avrasya'nın kilit ülkesi haline geldi. Bu büyük bir başarıdır. Avrasya'nın düğüm noktası Türkiye.
Amerika'nın cephe ülkesi olmaktansa, Avrupa Birliği'nin kenar ülkesi olmaktansa, Türkiye'nin kendi coğrafyasının ve Avrasya'nın merkez ülkesi olmasını tercih ediyoruz. Türkiye'nin uzun yürüyüşü buradan başlayacaktır.
Dünyanın ağırlık merkezi, ekseni değişiyor. Birilerinin bu ülkede Doğu'ya da bakmasını öğrenmesi gerekiyor.
Yeni Şafak