Hasan Karakaya
Baronların iki umudu: Arınç ve Sarıgül!
Geçen hafta neler oldu?.. Geçen hafta, Türkiye’nin gündeminde, “Kızlı-Erkekli Evler” meselesi ve bu meseleden kaynaklanan “Erdoğan-Arınç kırgınlığı” ile yine bu kırgınlıktan “rant” devşirmeye çalışan “kriz duacıları” vardı...
Tabiî, “Türkiye’nin gündemi” derken; “gündeme gelmeye çalışan CHP”yi de unutmamak gerekir...
Türkiye’nin geçen haftaki gündeminde, elbette CHP de vardı...
Dün “yolsuzluk”la,
Bugün “ilkesizlik”le suçlanan CHP...
KIZLI-ERKEKLİ EVLER
Malûm, geçen hafta Başbakan Tayyip Erdoğan’la Salı akşamı başlayıp, Cuma gecesi sona eren bir seyahatte idik...
Finlandiya, İsveç ve Polonya’yı içine alan seyahatte, Başbakan’ın yakın kurmayları, bazı bakanlar, bazı milletvekilleri, 200’e yakın işadamı ve 11 gazetenin Genel Yayın Yönetmeni vardı.
Türk işadamlarının dış ülkelere açılmalarına ve yeni pazarlar bulmalarına vesile olan bu geziler, elbette “önemli ve verimli” gezilerdir.
Gelin, görün ki;
“İşadamı”ndan “gazeteci”sine, “ba-kan”ından “milletvekili”ne kadar, uçakta bulunan herkesin gündeminde “ekonomik ilişkiler”den ziyade, Türkiye’de polemik mevzuu olmaya devam eden “kızlı-erkekli evler” meselesi vardı...
Türkiye’deki “laikçi elit”ler, kızlarla erkeklerin “aynı evde” yaşamalarını “özel hayat”la açıklamaya çalışırken, “mütedeyyin” kesim; “İnanç, kültür ve geleneğimizde böyle bir yaşam tarzı yok” diyerek, “kızlı-erkekli evler”e karşı çıkıyorlardı...
Oysa, Akit’in Cumartesi günkü manşetinde “o evler” vardı ve “örnekler” de verilerek, deniliyordu ki;
“Kızlı-erkekli kalınan evlerde son dönemlerde yaşanan tüyler ürpertici manzaralar, Kemalist-liberal ittifakın nasıl bir ahlaksızlığı savunduğunu gözler önüne seriyor... Gayri meşru çocuk dünyaya getiren üniversiteliler arasında çocuğunu boğan da var, evin balkonundan fırlatan da, çöpe atan da...
l Geçtiğimiz yıl Kayseri Talas’ta yaşanan olayda gayri meşru ilişki sonucu çocuk sahibi olan üniversiteliler, masum bebeği boğup bir poşet içinde çöpe atmıştı...
l İzmir-Torbalı’da ise evlilik dışı doğurduğu bebeği kabullenemeyen üniversiteli kız, bebeği hastanede bırakıp kaçmaya çalışmıştı.
l Bu yılın Şubat ayında ise, Muğla Milas’ta hastane tuvaletinde bir çocuk dünyaya getiren üniversiteli kızın, 32 haftalık doğan bebeği çöpe attığı ortaya çıkmıştı.
l Yine Muğla’da Mart ayında evlilik dışı doğurduğu çocuğu kabullenemeyen üniversiteli kızın, bebeğini oturduğu evin 6. katından fırlatması kanları dondurmuştu.”
“KRİZ DUASI”NA ÇIKANLAR!
Başbakan Tayyip Erdoğan’ın, “öğrenci velilerinden gelen şikâyetler” üzerine gündeme getirdiği bu mevzu, daha sonra Türkiye sınırlarını da aştı...
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın Sırbistan’da, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın da Polonya’nın başkenti Varşova’da biz gazetecilere yaptığı açıklamalar, konunun “tartışma gündemi”nde kalmasına yol açtı...
Oysa, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın sözleri gayet net ve açıktı;
“Şimdi yurtdışı seyahatindeyiz. Bir sıkıntı varsa kendi aramızda görüşürüz. TV ile, medya aracılığıyla açıklama yapmam. Bunu gerekirse MYK’da, Bakanlar Kurulu’nda konuşuruz.”
Aslına bakarsanız;
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın ifadeleri de, kesinlikle “Erdoğan’a bayrak açma ve isyan” filan değil, sadece “sitem”di...
Öyle ya, “örnekler” ortadaydı ve Arınç’ın da bunları onaylaması mümkün değildi...
Tamam, Bülent Arınç, “duygu yüklü bir insan”dır... Zaman zaman “mantığı” değil de “duyguları” ağır basar... Ama, ne kadar “duygusal” olursa olsun, bu duygusallığın dozu, asla ve kat’a “köprüleri atacak” seviyede değildir.
Nitekim, onun bu “hassasiyet”ini bilen Başbakan; “Bu mevzuyu medya önünde konuşmam... Gerekirse yüz yüze konuşurum” diyerek; hem “devlet adamlığı”nı göstermiş, hem de “kardeşlik hukuku”nun gereğini yerine getirmiştir.
Ve, Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın dün dediği gibi, “kriz duası” yapıp, “AK Parti’de bölünme” bekleyenlere göstermiştir ki;
“Buradan size ekmek çıkmaz.”
Dün, bu konu Bekir Bozdağ’a da soruldu... Bekir Bozdağ; Kanal 7’deki Başkent Kulisi programında, kendisine yöneltilen;
“Sayın Arınç ile Sayın Başbakan arasında bir kriz mi var” sorusuna şu cevabı verdi:
“Bu konu üzerinden Türkiye’de basın aracılığıyla koparılmak istenen bir fırtına var. AK Parti’nin içine, birliğine, beraberliğine dönük ‘Acaba buradan biz ekmek bulabilir miyiz’ diye bir gayret var, bir çaba var. O gayret ve çaba içinde olanlara, keyiften dört köşe olanlara veya ellerini ovuşturanlara, benim buradan bir şey söylemem lazım, o da şu: Buradan onlara ekmek çıkmaz. Boş yere uğraşmasınlar, boş yere keyiflenmesinler, boş yere heveslenmesinler. Bugüne kadar AK Parti 11 yıllık süre içinde pek çok dönemi başarıyla atlatarak bugüne geldi, bundan sonra da aynı istikamette devam edecektir. Burada Sayın Başbakanımızın söylediği söz esastır. ‘Biz bunu kendi içimizde konuşuruz, kendi içimizde çözeriz, basın huzurunda konuşmayız, bunları tartışmayız’ dedi. İşin doğrusu da budur.
Kaldı ki, biz büyük bir siyasal hareketiz. Bu hareketin içerisinde üslup farklılıkları olabilir. Ben fikir farklılığı olduğunu düşünmüyorum ama arada bazı konularda farklı düşünmeler olabilir. Bu ayrılık, çatışma anlamına gelmez. Onun için ben kriz duasına çıkanlara, ‘buradan bize bir kapı açılabilir’ diye ümitle bekleyenlere, sevinenlere diyorum ki; boşuna kendinizi yormayın; buradan size bir ekmek çıkmaz. ”
ASIL KRİZ CHP’DE!
Ne ilginç değil mi;
Gerek medya, gerek bazı çevreler AK Parti için “kriz duası”na çıkıp, “Erdoğan-Arınç kırgınlığı”nı bir “ayrışma”ya ve hatta “bölünme”ye götürmek isterken, “CHP içindeki kavga”yı ise, neredeyse “hiçbir şey yokmuş gibi” örtbas etmeye çalıştı...
Malûm;
CHP eski Genel Başkanı Deniz Baykal tarafından “yolsuzluk” yaptığı gerekçesiyle 9 yıl önce “CHP’den atılan” Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül, 9 Kasım Cumartesi günü CHP’ye geri döndü... “CHP rozeti”ni yakasına takan da, Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu oldu...
Bu tezat, önceki günkü Akit’in manşetinde “Dün dosya, bugün rozet” başlığı ile yer aldı ki, haberin özeti şöyleydi:
CHP lideri Kılıçdaroğlu, eski Genel Başkan Baykal döneminde “Şişli’de organize suç örgütü oluşturduğu” gerekçesiyle CHP’den ihraç edilen Sarıgül’e rozet takıp, parti üyelik kartı verdi ve onu resmen CHP’li yaptı.
CHP üyelik kartını alan Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül’ün “İstanbul’un anahtarını Sayın Genel Başkanımıza getireceğim” sözleri ise, İstanbul için adaylığının ilanı şeklinde yorumlandı.
Sarıgül için 2004’te hazırlanan yolsuzluk raporunda, “suç örgütü lideri” denilmiş ve Şişli’de rüşvet aldığını itiraf ettiğine yer verilmişti.”
Akit’in manşetinde, bir de “fotoğraf” vardı... Fotoğrafta, Kemal Kılıçdaroğlu, “yolsuzluk dosyaları” önünde görülüyordu...
O “yolsuzluk dosyaları”ndan birinin üzerinde “M. Sarıgül” yazıyordu, iyi mi?..
HAZMEDİLİR GİBİ DEĞİL
Bunu sadece “ilkesizlik” veya “tutar-sızlık”la izah edip geçmek mümkün değildir...
Sormanın tam zamanıdır;
“Bay Kılıçdaroğlu, bu durumu nasıl hazmedecek ve bu ilkesizliği kamuoyuna nasıl izah edecek?”
Öyle ya;
Dün, elinde “Sarıgül’ün yolsuzluk dosyası” vardı, bugün ise “Sarıgül’e takacağı CHP rozeti ve üyelik kartı!”
Gerçekten de;
Bunu, nasıl hazmedecek?..
Hele de; önceki gün “aday adayı” olduğunu Kadıköy’de açıklayan Gürsel Tekin’in; “Benim arkamda beton lobileri ve imar çeteleri yok” sözleri ortadayken!..
Bu sözleri Kılıçdaroğlu nasıl hazmedecek, Sarıgül nasıl hazmedecek?..
AK Parti için “kriz duası”na çıkanlar, CHP’de var olan krizi acaba niye görmez, niye gündeme getirmez?..
Yoksa;
“Baron”lar öyle mi istedi?..
Baronların umudu “AK Parti’de kriz”e ve “Mustafa Sarıgül’ün CHP’ye katılması”na kaldıysa, vay hallerine!..
Daha çook beklerler!..
Selâm ve saygılarımızla...
yeniakit