Başbuğ: 2007 – 2012 Arası İttifak Vardı
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin 26. Genelkurmay Başkanı. 2008- 2010 yılları arasında başkanlık yaptı. 15 Temmuz darbe girişimini araştırma komisyonuna ise 2002’den bu yana tanık olduklarını anlattı.
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin 26. Genelkurmay Başkanı. 2008- 2010 yılları arasında başkanlık yaptı. 15 Temmuz darbe girişimini araştırma komisyonuna ise 2002’den bu yana tanık olduklarını anlattı.
Başbuğ, komisyona yazdığı 8 kitap, renkli kalemlerle önemli yerleri vurgulanmış notları ile geldi ve 5 saat aralıksız bilgi verdi. Komisyona davet edilen isimlere 20 dakika serbest konuşma hakkı tanınmasına karşın, Başbuğ bu süreyi 2 saat olarak kullandı. 3 saat de milletvekillerinin sorularına yanıt verdi.
Sözlerine "yeni bir şey söyleyeceğimi pek tahmin etmiyorum" diyerek başlayan Başbuğ, " O halde neden buradayım? Meclis'e duyduğum saygı ve görüşlerimin TBMM'nin kayıtlarına girmesini önemsediğim için buradayım” dedi. Partiler üstü konumunu ve devlet adamlığı sıfatını sık sık vurguladı. Zaman zaman milletvekillerini uyardı.
Konuşmasının ilk bölümünde, görev döneminde, Fethullah Gülen Örgütü ile ilgili konuşmaları ve basın açıklamaları hakkında bilgi verdi. "O dönemlerde Fethullah Gülen cemaati, bugün FETÖ terör örgütü olarak adlandırılan bu yapıya ilişkin en açık tavır alan bürokrat, devlet adamı benim" dedi.
Başbuğ'un konuşması ve sorulara verdiği yanıtlardan öne çıkan sözleri şunlar oldu:
Gelmiş geçmiş bütün siyasetçiler, Fethullah Gülen cemaatinin yaptığının sosyal faaliyet olduğuna inandılar. Bunu pek anlamadılar.
'Gülen örgütüne komplolarda destek verildi'
Siyasi iktidar, özellikle, 2007 - 2012 yıllarında - zaten sayın başbakan da söyledi ‘ne istediler de vermedik, aldatıldık’ diye – Fethullah Gülen terör örgütüne TSK'ya yöneltilen komplolar hakkında destek verilmiştir. Bu bir gerçektir. Bu sürecin siyasi sorumluluğu vardır. Bunu söylemek mecburiyetindeyim.
Siyasilerin, tüm toplumun, hepimizin belli ölçüde yanlışları vardır. FETÖ’nün güçlendiği döneme bakarsak 2002 – 2012’de güçlendiği bir gerçek. Ben böyle milat alıyorum. Bazılarına göre 2014.
'AK Parti cemaatin bürokrasisine dayanmıştır'
FETÖ’nün güçlendiği dönem 2000’li yıllardan 2012’ye kadar. 2002 - 2007 AK Parti siyasi iktidar olmuştur, bürokrasi ihtiyacı vardır. Cemaatin bürokrasisine dayanmıştır. Bu bir gerçek. Bunu yadsıyamayız. Aynı zamanda bu dönemde TSK ile çatışma ortamına girilmesinden kaçınılmıştır.
'Dönüm noktası: 2007'
2007 dönüm noktasıdır. 2007’den sonra siyasi iktidarın, Fethullah Gülen ile tam ittifak haline geldiğini değerlendiriyorum.TSK'ya dönük komplolalara da destek verdiği dönem olarak görüyorum. Bunun siyasi sorumluluğu olmalı mı? Bence olmalı. Siyasi sorumluluk olduğu açık aşikar
'Kırılma noktası: 2011'
Bana göre kırılma noktası 2011. Genel seçimlerde cemaatin ciddi sayıda milletvekili adaylığı istediği yazıldı, çizildi.
'Benim alınmam testtir'
2012 yılında benim alınmam testtir. Bakalım toplum ne tepki gösterecek, siyasi iktidar ne gösterecek. Toplum da, kendi kurumu da pek tepki göstermedi, çıtayı biraz daha yükseltelim.
MİT Müsteşarı olayı geldi. Başbakan olayın vehametini gördü. 2012’de başladı savaş bence. Siyasi iktidar ile FETÖ arasında.
İster 2012, ister 2014 deyin, 14 Temmuz 2016’ya kadar Sayın Cumhurbaşkanının FETÖ’ye karşı ciddi şekilde mücadele ettiğini görüyoruz.
Bu dönemde ‘sayın cumhurbaşkanı tek başına mücadele ediyor’ dedim. Tek başına mücadele eden birisi daha vardı. 2008 - 2010 da ben tek başıma mücadele ettim.
‘Eğer başarılı olsalardı…’
Eğer onlar başarılı olsaydı, bugün Türkiye Cumhuriyeti'nin anayasada yer alan temel niteliklerinden, ne demokrasi ne laik devlet sistemi ne hukuk devletinin zerresi ortada kalmazdı. Yaşanan olay, ciddi, vahim ve kapsamlıdır
'Oyun olduğuna katılmıyorum'
Bu yaşananları yurtiçinde, yurtdışında bir oyun olarak değerlendirilmesinin yanlış olduğunu ve bunlara katılmadığımı açık ve net olarak ifade ediyorum.
Darbe girişimi neden başarılı olamadı?
15 Temmuz darbe girişiminin başarılı olmamasının en büyük nedeni nedir diye sorarsanız, TSK komuta kademesinin darbe girişimine karşı durması, darbe girişimine direnmesidir derim.
‘FETÖ'nün silahlı darbe girişimidir’
15 Temmuz'un ben FETÖ'nün silahlı bir darbe girişimi olduğuna Fethullah Gülen talimatıyla gerçekleştiğine inanıyorum. Genelkurmay başkanı verdiği ifadede ‘birisi bana geldi sizi dilerseniz kanaat önderimiz Fethullah Gülen ile görüştürürüz dedi’ diyor. Ben Genelkurmay Başkanı’nın söylediğine inanırım. Adil Öksüz olayı var. Bir de Kemal Batmaz diye bir adam çıktı. Bu ikisi de FETÖ'nün elemanları olarak orada. Fethullah Gülen tarafından yapıldığını görmemek bence hata olur.
‘15 Temmuz askeri darbe değildir’
"27 Mayıs TSK'daki emir-komutanın dışında bir cuntanın gerçekleştirdiği darbedir. 15 Temmuz’a askeri darbe denilemez. 15 Temmuz olayı da bir cunta, ama bu cunta Gülen'den emir alıyor. Eski darbelerle 15 Temmuz'un aynı kaba konulmasının yanlış olduğunu ifade ediyorum. '15 Temmuz askeri darbedir' derseniz bu, TSK'ya büyük bir haksızlık olur, TSK'nın komutanları hayatlarını kaybetme pahasına bu darbeye direnmişlerdir."
'Yanlış 1992 yılında başladı'
Bu konuyu değerlendirirken 1992 öncesi ve sonrası olarak bakmak durumundasınız. Neden? 1992 yılında MİT Müsteşarlığı’na sivil bir kişi getirildi. MİT Müsteşarı illaki asker olacak diye bir şey yok. Ancak 1992 yılından sonra MİT Müsteşarlığındaki askeri kadrolar azaltıldı, azaltıldı, bir noktadan sonra sıfıra getirildi. Bu doğru değildir. Bu yanlış 1992 yılında başlamıştır
'Sonuç alamadık'
2004 yılında (Başbuğ, Genelkurmay 2. Başkanı) Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök'e dedim ki, ‘MİT Müsteşarlığı’nda en azından bir müsteşar yardımcılığı almamız lazım. TSK'yı ilgilendiren konular var’. ‘Uygun’ dedi. Kim olabileceğini düşündük ve hatta kadro ayırdık. Bu konu Genelkurmay Başkanı tarafından Başbakan’a (Recep Tayyip Erdoğan) götürüldü diye biliyorum . Ama bundan sonuç alamadık.
‘2002 -2010 döneminde MİT’ten tek rapor gelmedi’
"TSK'ya sızma, cunta oluşturma konusunda TSK'yı uyandıracak, ikaz edecek, bilgilendirecek ana unsur MİT'tir.
2002 -2010 döneminde TSK’nın yetkili ve sorumlu makamlarında bulundum. 2002-2010 döneminde MİT'ten bize bir tek rapor gelmedi, 'TSK'da Ahmet, Mehmet, Hüseyin, Fetullah Gülen cemaatine mensuptur' diye tek bir rapor gelmedi. Başka raporlar geldi, en çok gelen Mehmet Kurdoğlu cemaati ile ilgili geldi. 2002-2010 döneminde TSK'dan MİT raporu olmadan hiçbir kimse atılmadı, uzaklaştırılan herkesin arkasında MİT raporu vardır, bu raporu dikkate aldık ve YAŞ kararıyla uzaklaştırdık."
Emre Taner’in getirdiği rapor
2005'den itibaren Fethullah Gülen cemaatinin risk olduğunu söyleyen bir kişiyim. Ama işlem yapabilmek için elinizde somut bilgiler olması lazım. Yok.
Genelkurmay başkanıyken dönemin MİT Müsteşarına (Emre Taner) ‘Fethullah Gülen cemaatiyle ilgili rapor istiyorum’ dedim. Bize verin ki ona göre biz de yapacağımızı yapalım. Bir süre geçti. Sonra bana bir rapor getirdi. 100 sayfa falan. Raporu verirken bana, ‘Komutanım bunu size gayri resmi olarak veriyorum, resmi olarak kabul etmeyin’ dedi. Raporda ne var? Fethullah Gülen cemaatiyle ilgili basında, medyada yer alan genel bilgiler, ekonomisi, yapısı....
İsimler vardı o raporda. Kimle ilgiliydi? Polislerle ilgiliydi. 8- 9 polisin ilgili olduğu o raporda yazılıydı. Listenin en tepesinde Ali Fuat Yılmazer vardı. Ne yaptım? Ben bu polislerle ilgili aldığımız bu isimleri Sayın Başbakan’a bir konuşmamızda verdim. Benim dönemimde bu polislerle ilgili bir şey yapılmadı. Benden sonra bu polislerin hepsi birçoğu görevden alındı. 2002 -2010 döneminde bize isim bazında gelen hiçbir bilgi yoktur.
Önleme istihbaratı yapılanması girişimi
“Karargaha emir verdim. Yabancı ordularda, ABD’de, Almanya’da bu iş nasıl yapılıyor bunu inceleyin dedim. Mevcut yasalara göre, yetki ve sorumluluklara göre TSK'nın kendi personelini, sadece karargah ve birlikler içinde izleyebilir.
ABD ve Almanlara baktık, onlarda yasa ile kurulmuş personel izleme birimleri var. İlgili komutanın verdiği emirler çerçevesinde 24 saat izleniyor.
Yapılanma ile ilgili araştırmaya ihtiyacımız olduğun sayın Başbakan’a arz ettim. Aldı dosyayı. İncelemesi için MİT Müsteşarına verdi. MİT Müsteşarı geldi ‘Böyle bir yapılanma istiyorsunuz, bunu kimle yapacaksınız? Çok zor, hassas bir konu. Bu görevi bizden isteyin’ dedi. Şu dedi , bu dedi.
2010'da TSK'da böyle bir yapılanma ile ilgili bir yasanın çıkabileceğini düşünmek akla ziyandır. O günlerde TSK’ya böyle bir yapılanma verecek yasanın çıkacağını düşünmek de bana göre insan tabiatına aykırı bir konudur.
Bu bir sorundur. Biz bu sorunu çözemedik, bugün de bu ciddi sorun devam ediyor. Böyle bir yapılanmaya TSK'nın acilen ihtiyacı var
Başbakan ‘Komutanım büyütüyorsunuz’ dedi
Komplolar hakkında siyasi iradeye bilgi verdik.
2008 yada 2009’da bir görüşmemizde (Erdoğan ile) ‘bu tehdit bugün bize, yarın size’ dedim. Bana ‘komutanım çok büyütüyorsunuz’ dedi. ‘Büyütmüyoruz’ diye kendisine ifade ettim.
‘Biz yakalarından tutar atardık’
Dün dinlediğiniz emniyet müdürü ‘göreve geldiğimde emniyet müdürünün 64’ü Fethullahçıydı’ demiş. Bizim elimizde 64 kişinin ilgisi olsaydı biz onları yakalarından tutar atardık. Bize bilgi verilmedi. Dolayısıyla FETÖ’nün özellikle, askeriyedeki resmini göremedik.
FETÖ’nün en güçlü olduğu konu
Türkiye için de, TSK için de aynı şey geçerli. Teknolojik imkanların kullanılmasıyla güvenlik arasında denge yoktur. FETÖ’nün en güçlü olduğu konu bilgi sahibi olmasıdır. Zaten bugün bütün mücadele bilgiye sahip olma mücadelesi. Özellikle kişisel bilgi. Ne kadar kişisel bilgiye sahipseniz o kadar hükmetme hakkına sahipsiniz. Bana göre bu örgütün en güçlü olduğu yer burasıdır
Başbuğ’un komisyona verdiği komplolar kronolojisi
Eski Genelkurmay Başkanı Başbuğ, FETÖ'nün TSK'ya yönelik komplolarının bir kronolojisini Meclis zabıtlarına geçmesi için tek tek anlattı.
İlk komplonun Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi soruşturması ile başladığını söyleyen Başbuğ satır başlarını şöyle aktardı:
2005: Şemdinli soruşturması ile TSK ilk kez hedef alındı. Şemdinli soruşturmasını yürüten İtirafçı savcı herşeyi anlattı. Şemdinli soruşturmasındaki bütün pislikler bugün ortaya döküldü.
2006 Şubat: Sauna Çetesi soruşturması. 2006 mayıs, Atabeyler Çetesi Soruşturması başladı. İlk kez bu soruşturmalarla askeri personel sivil mahkemeler tarafından tutuklandı.
1 Temmuz 2008: Ergenekon Davası kapsamında Orgeneral Hurşit Tolon ve Orgeneral Şener Eruygur tutuklandı.
30 Ağustos 2008: Genelkurmay Başkanı oldum.
3 Eylül 2008: (Genelkurmay Başkanı olduktan 4 gün sonra) garnizon komutanını, cezaevinde bulunan Tolon ve Eruygur’u ziyaret etmek üzere görevlendirdim. Bu silah arkadaşlığının vecibesiydi.
18 Eylül 2008: Ergenekon Davası kapsamında ilk muazzaf personel olarak teğmenler tutuklandı. Elimizde net bilgi yoktu. Ne biz TSK olarak, ne de askeri yargı bu tip olaylara hazır değildik. Göreve gelmemin hemen hemen 18 gün sonrasında bu teğmenlerin tutuklanması olayında belki bana birisi gerekli reaksiyonu niye göstermedin dese, haklı bir sorudur.
2009: Ergenekon Davası 10. Dalga tutuklamalarıyla başladı. 2009’da yaşanan iki olay anlaşılmazsa bugünü anlamak fevkalade zordur.
23 Ocak 2009: İlhan Cihaner, İsmailağa Cemaati kapsamında 9 kişiyi tutukladı. Mart ayında soruşturma Gülen cemaatine dayanmaya başladı. Erzincan'da bu yaşanırken, Kayseri’de Mart ayında ikinci olayla karşı karşıya kaldık.
4 Mart 2009: Hava kuvvetleri savcılığı Kayseri’de bir soruşturma başlattı. Soruşturmaya göre Gülen cemaatine mensup 5 sivil, 2 – 3 astsubay, askeri birliklerin gizli faaliyetleriyle ilgiliydi. Bazı şeyler hazırlamışlar, bazı askeri bilgisayarlara koyacaklar. Aslında sözde Balyoz senaryosu belki buralarda oynanacaktı. Özellikle astsubaylar kendilerinin Fethullah Gülen’in evlerinde yetiştiklerini ifade edince, bu Gülen Cemaatine gidebilir diye önemsedik.
‘Biz aslında resmi gördük’
25 Mart 2009: Soruşturmayı yürütenlerden, Kayseri il jandarma alay komutanı ( Cemal Temizöz) 93 – 95 yıllarında Cizre’deki faili meçhul cinayetlerle ilgili ifade vermeye Diyarbakır'a çağırıldı.
Biz aslında resmi gördük. Oynanan oyunu gördük. Durumu siyasi makamlara ilettik. Bir, bu komploya inanmıyoruz, iki, terörle mücadelede görev yapan kişilerin haksız yere suçlanması konusu, terörle mücadele devam ediyor, çok menfi etkileri olur, bu olaya göz yumamayız diye bunu uygun lisan ile anlattık.
Adalet Bakanlığı Müsteşarı bize geldi dedi ki ‘Efendim sadece bir ifade verecek, tutuklanma olmayacak’ dedi. Gönderdik. Tutuklandı.
14 Nisan 2009: Cemaatle hukuk içerisinde mücadele edeceğimizi söyledik.
2009 Haziran: ABD'ye davet edildim. Sonra ABD’ye yaptığım bu ziyaretten cemaatin çok rahatsız olduğu, hatta bir gün sonra Uluslararası Stratejik Araştırmalar Merkezine giderek ne konuştuğumuzu öğrenmeye çalıştıklarını öğrendik.
Haziran’da düğmeye basıldı
Haziran başına geldiğimizde bir bakıyoruz ki, Fethullah Gülen Cemaati artık TSK’ya yönelik düğmeye bastı.
Avukat Serdar Öztürk'ün bürosunda, meşhur 'irtica ile eyleme planı' masanın üzerinde bulundu. Bu plan polis tarafından basına verildi. Konu 12 Haziran'da gazetelerin manşetlerine girdi.
17 Haziran 2009: Planın altında imzası olduğu iddia edilen Albay Dursun Çiçek ifade vermeye çağrıldı. Biz, 'İddia edilen suç askeri mahalde, askeri kişi tarafından işlenen bir suçtur, çağıramazsınız, yetkili değilsiniz ' dedik. Taleplerini geri çektiler ama….
‘Ne olduysa….’
Ne olduysa, 26 Haziran 2009'da sabaha karşı Meclis’te CMK'nın 250. maddesinde değişiklik yapıldı. Askeri şahısların, askeri mahalde işlediği suçlar nedeniyle özel yetkili mahkemelerde yargılanması. Bu anayasaya aykırı. Bu yasa geçti. İkinci bir maddesi vardı. Sivil şahısların her halükarda askeri mahkemelerde yargılanmaması. Bu yasa değişikliğinden Genelkurmay Başkanlığının bilgisi var mı ? Yok. Bu doğru değildi.
Aslında Özel Yetkili Mahkemelerde yargılanmayı açan yasa, Dursun Çiçek ile ilgiliydi. Bize göre, sivil sahışların her halükarda sivil mahkemelerde yargılanması da Kayseri’deki soruşturmayla ilgiliydi. Çünkü 5 sivil vardı ve biz Fethullah Gülen Cemaati’ne gidebilirdik.
‘Dinlenmedi’
Biz bunu Sayın Cumhurbaşkanına defalarca anlattık. Anayasaya aykırı dedik, siz veto edin veya Meclis’e geri gönderin dedik. Ama dinlenmedi. Bizim düşüncelerimiz dikkate alınmadı.
30 Haziran 2009. Dursun Çiçek tekrar çağrıldı, tutuklandı. Biz bunu gerekli yerlerde yine ifade ettik. Bakın yapmayın, yanlıştır dedik. 18 saat sonra tahliye edildi.
Ekim 2009 da Islak İmza konusu çıktı. Jandarma kriminal, adli tıp raporlar verdi. Rapor veren, ‘Bu Dursun Çiçek’e aittir’ diyen Adli Tıp Personeli, Jandarma Kriminal Personeli, hepsi tutuklu.
10 Aralık 2009. Erzincan’da yürütülen dava kapsamında 3. Ordu komutanı Erzurum’a özel yetkili savcıya ifade vermeye çağrıldı. Maksat belli biliyoruz neyin neresi olacağını. Mazeret göstererek ordu komutanını yollamadık ifade vermeye. Çünkü yolladığımız an, orada tutuklanacağı, gözaltına alınacağı belliydi.
8 Şubat 2010’da Erzurum özel yetkili savcısı 3. Ordu karargahına geldi, bir astsubay ile ilgili karar var, arayacak. Ordu karargahına girecek, hedef belli, ordu komutanına gitmekti. Evet savcının 3. Ordu Karargahına girmesine izin vermedik.
16 Şubat 2010. Bir hafta sonra İlhan Cihaner makamında gözaltına alındı, tutuklandı. Ama o zaman bunları herkes seyretti. Kimler tepki koydu?
19 Aralık 2009. Ankara Seferberlik Bölge olayı. Ali Tatar aynı gün ikinci defa bir komplo çerçevesinde tekrar tutuklanma kararı çıkınca maalesef onu yediremedi, intihar etti. Bir şehit daha verdik TSK olarak.
Kozmik oda olayı
25 Aralık 2009. Kozmik oda olayı. Kozmik oda olayında iki konu önemli.
Birincisi kozmik oda, hakim tarafından aranmasından önce - hakim Kadir Kayan. Nerede? Firari. Bu Kadir Kayan aynı zamanda Fethullah Gülen’in beraatine karar veren mahkemenin üyesidir. Sonradan Yargıtay üyesi yapıldı bu kişi bu da bir gerçek- dedik ki, ‘bir dakika bu bizim boyumuzu aşar. Bunu siyasi iradeye, sayın Başbakan’a da anlatmamız lazım durumu. Siz mühürleyin. Yarın gelirsiniz, eğer müsade sonuca ulaşırsa açarsınız.’
Işık Koşaner’i yanıma aldım. Kara kuvvetleri komutanıydı. Sayın Başbakan ile bir toplantı yapıldı. Yasal olarak herşeyi yaptık. Burada aramaya müsaade edersek ülke güvenliği açısından ortaya bazı mahsurlar çıkabilir dedik. Ama sonuç burada da alamadık. Neticede o arama orada yapıldı.
Arama 25 Aralık 2009’da başladı. 29 Ocak 2010’da bitti. Gizli belge arama soruşturma safhasında olmaz. Zaten burdaki yasal yanlışlık budur.
Yasa, o süreçte bile hakim gider, not alır der. Oradan bir belge çıkartamaz, fotokopi alamaz. Kadir Kayan oradan bir belge çıkartmamıştır. Müsaade etmedik. Sadece bakmıştır, bir iki not almıştır.
Nasıl yapıldı bu arama? Bazı kod kelimeler yazıldı. Kod kelimelerin karşıtı varsa onu inceliyorsunuz. Zaten kod kelimeleri karşılayan hiçbir şey yakalayamadı. Yoktu zaten.
Buna rağmen orada hakimin baktığı dökümanları aldık, Genelkurmayda bir kasaya hakimin nezaretinde kitledik, mühürledik. Şimdi diyorlar ki, kozmik odadan evraklar çıktı. Yalan.
16 Mart 2013: Kozmik Oda davasını yürüten Mustafa Bilgili’nin – 28 Şubat davasının da savcısıdır aynı zamanda. Şimdi nerede bilmiyorum- Genelkurmay Başkanlığından talebi var. Kasadakileri verin diyor. Istek yasal mıdır? Hayır değildir. Verilmiştir. Adli Müşavir Komutanı yanıltmış mıdır? Bilemem. O adli Müşavir de çok meşhur bir müşavir. Dökümanlar 16 Mart 2013’de Genelkurmaydan çıkmıştır. Basından öğrendiğimize göre TÜBİTAK yetkililerine kadar bu bilgiler gitmiştir.
“TSK’nın üzerin silemeyeceği şaibe olarak kalacaktı”
Kozmik odada esas aranan, Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı gibi faili meçhule kurban giden kişiler vardı, bunlar arandı orada. İstenen şuydu: Acaba bu faili meçhul cinayetlerle TSK'nın ilgisi var mıdır, yok mudur? Dedik ki, bu izni vermezsek yarın diyecekler ki, ‘bütün faili meçhul cinayetler burada işlenmiştir. Burada kayıtları vardı, bize müsaade etmediler ve yokettiler’. Bu TSK’nin üzerine silemeyeceğimiz bir şaibe olarak kalacaktı.
Psikolojik olarak biz darbe aldık ama bu darbeyi almayı komutan olarak kabul ettim, bu izni verdim. Bu aldığım karardan da hiç pişman değilim, doğru yaptığım kanaatindeyim.
20 Ocak 2010. Kozmik oda bitti. Bu tesadüf mü? Aynı gün Taraf Gazetesi’nde Balyoz Güvenlik Harekat Planı ile ilgili bilgi yayınlanıyor. Bu tesadüf falan değil.
'Biz ileriyi görememişiz'
Taraf gazetesinin manşetini hatırlar mısınız? "Askerler camileri bombalayacak". 25 ocak 2010’da dedim ki ‘Allah Allah diye askerine hücum ettiren bir ordu nasıl Allah’ın evi camiiye bomba atmayı düşünür? Ama biz çok ileriyi görememişiz. Ben o zaman asker olarak bunu düşünemedim ama onların 15 Temmuz'da neler yapabileceğini hiç düşünememişiz. Hiç görememişiz. Bu adamlar bizi camiyi bombalamakla suçlayan insanlar, Mustafa Kemal Atatürk'ün kurduğu Meclisi bile bombalamayı o günlerde düşünüyorlarmış. Ama biz bunu o günlerde göremedik."
Benim Dursun Çiçek'ten emir ve talimat aldığım yazıldı. 'Çiçek, Ergenekon terör örgütünde Genelkurmay Başkanından daha üst noktadadır' diye yazıldı. Biz bunu anlayamadık, imam olayı varmış meğerse. O zaman anlamadık ama şimdi anlıyoruz."
22 Şubat 2010. Balyoz davasında ilk tutuklamalar oldu. Durumu ilgili makamlara arz ettik.
27 Şubat 2010. İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı, Merkez Komutanına bir yazı yazdı. ‘Ben ve yardımcım onaylamadığı sürece savcıların talimatını yerine getirmeyin’. Durdurdu tutuklamaları.
3 Nisan 2010. 12. Ağır Ceza Mahkemesi, 97 Balyoz Davası şüphelisi için yakalama kararı çıkarttı. Biz bunu uygulayamayız dedik. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı bir açıklama yaptı, ‘gözaltına alınması istenen subayların 78’i muazzaf, 25’i general ve amiral. Böyle bir yakalama ve gözaltına almanın yaratacağı sonuçlar iyi değerlendirilmelidir’. Mahkemenin tutuklama işlemi yine gerçekleşmedi.
23 Temmuz 2010. 102 kişi hakkında yakalama kararı çıkarıldı. Yasalara aykırı, hukuken mümkün değildi. Durumun vehametini Sayın Cumhurbaşkanı ve Başbakan’a arz ettik. Bu kararın uygulanmasına imkan vermedik.
30 Ağustos 2010 da emekli oldum.
28 Aralık 2011. Ergenekon Davasına bakan mahkeme beni İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına çağırdı.
5 Ocak 2011. İfade vermeye gittim
6 Ocak 2011. Tutuklandım
'Psikolojik savaş için özel günleri seçtiler'
Hep özel günleri seçmişlerdir. Bu da psikolojik savaştır. Bakın, 22 Şubat, Talat Aydemir birinci darbe teşebbüsü. 5 Ağustos, bizi mahkum ettiler. 5 Ağustos Atatürk’e başkomutanlık verilmesidir. Benim ile ilgili mütaala 18 Mart’ta sunulmuştur.