Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Basın Yasası"nda yeni düzenleme şart

Bu böyle olmayacak.. Daha bugünden Bakırköy 2. Asliye Ceza"da bekleyen dava sayısı binlerle ifade edilmeye başladı.
Tek başına Vakit"in bile yüzlerce dosyası var..
Bütün gazeteler söz konusu olunca tek mahkemede açılan dava dosyası binlerle ifade edilmeye başladı.
Bu gazetelere, gazetecilere, bu davaya bakan hakime, savcıya yazık..
Tek başına dava yoğunluğu bile, bu kararların hukukiliği açısından tartışma konusu yapılabilir. Bu kararlar AİHM"in incelemesine takılabilir..
Bir hakim, nasıl, ne zaman bakacak bu kadar dosyaya.. Bir gün 50-100 davaya gün verilebilir mi?
Hem ceza ve hem hukuk davalarında bir patlama yaşanıyor..
Savcılar hemen hemen önlerine gelen bir çok dosya için dava açıyor..
Bu konuda yasaların yeniden gözden geçirilmesi şart.. Yasalardan kaynaklanan sorunlar var, uygulamadan kaynaklanan sorunlar var. Yasalarda öngörülen cezalar ağır.. Tazminat davaları da öyle.
Alın size 312 General davası.. Hani biri imamlara bir şey söylese ya da muhtarlara, yandınız.. Düşünebiliyor musunuz, her öğretmen size dava açıyor, bırakın tazminat miktarını, avukat ve yargılama giderleri bile ciddi bir maliyet oluşturur..
Hakim ve savcıların AİHM kararları, insan hakları sözleşmeleri, özgürlükler konusunda ayrıca eğitilmesi gerek..
Genç hakimler, yaşlılara göre bu konuda daha iyi, ama tek başına bu sorunu çözmeye yetmiyor ki..
Belki Anayasa Mahkemesi"ne bireysel başvuru hakkı, şu istinaf mahkemelerinin devreye girmesi ile bu konuda yeni bir anlayış ve yeni içtihadlar oluşabilir. Ama yine de bu konuda yeni bir yasal düzenleme şart.
Gazete ve gazetecilere verilecek cezaların bir üst sınırı olmalı.. Gazetenin tiraj ve reklam geliri ile gazetecinin maaşına endekslenen bir ceza olabilir..
Bana kalırsa bu, çocuklar ile ilgili Terörle Mücadele Yasası"ndaki değişiklik kadar acil ve önemli bir konu.. Mesela STK ve mediayı ilgilendiren davalarda, insan hakları ve hukuk kuruluşları ile meslek örgütlerinin ya da konfederatif yapıların davaya müdahil olarak katılmaları da düşünülebilir..
Geçen gün Şamil Tayyar davalardan bunaldığı için yazılarına ara verdi. Tam da sansürün kaldırılış yıldönümü kutlamalarına denk gelen bir karar bu. Bu konuda Medya Derneği Tayyar"a destek için bir bildiri yayınladı. Bildiride şu görüşlere yer verildi: "TCK"nın 288. maddesinde belirtilen "adli yargılamayı etkilemeye teşebbüs" ilkesi (...) gazeteciler aleyhine çeşitli sonuçlar doğurmaktadır. Sübjektif yorumlara açık olan bu madde nedeniyle sayısız gazeteci mağdur olmaktadır, bu madde ya tamamen kaldırılmalı ya da daha açık ve net bir şekilde düzenlenmelidir. Gazetecilere karşı binlerce davanın açılmış olması bu alanda ülke olarak çok ciddi sorunlarla karşı karşıya olduğumuzun en açık göstergesidir. Bu konuda gerekli olan hukuki düzenlemeler, ifade özgürlüğü ve demokratik haklar lehine bir an önce gerçekleştirilmelidir. Ayrıca hakimlerin de yorum hakkını kullanırken haber alma ve verme özgürlüğünü gözetmeleri gerekmektedir. Medyada fikir özgürlüğü, çeşitlilik ve dürüstlük, sağlıklı bir demokrasinin varlığı için kaçınılmazdır."
Maalesef yargıdaki uygulamalar çok iç açıcı değil.. Yargıtay"ın tavrı da öyle.. Özgürlükçü bir bakış açıları yok.. Savcının iddianamesini haber yapıyorsunuz, hakkınızda dava açılıyor. Mahkum ediliyorsunuz. Tazminat cezasına çarptırılıyorsunuz.. Görülmekte olan bir dava ile ilgili her yazı, söz, yorumunuz karşısında davayı etkilemekle suçlanacağınız korkusu var. Otosansür uyguluyorsunuz..
Uygulamazsanız başınıza gelecek belli. Eviniz elinizden gidebilir. 40 yıl kesintisiz sanık olarak, 500 yıldan daha fazla mahkumiyet talebi ile yargılanabilirsiniz.. Dahası birileri darbe yapıp sizi ilk tutuklanacaklar listesine yazabilir. Bir başkası, "Yok, içeri tıkıp ne yapacağız? Vuralım gitsin" diyebilir.. Hatta bu işi bitirmesi için "iyi çocuklar"dan birilerini peşinize takabilir.. Gazete binanızı kurşunlayabilirler.. Gece baskınları ile alıp götürüp size hayali suçlar isnat edebilirler, işkenceye tabi tutulabilirsiniz, andıçlanabilirsiniz, hakarete uğrayabilirsiniz, tehdit alabilirsiniz..
Aslında bana kalırsa, basın ve STK davalarının, örgütlenme ve ifade hürriyetine ilişkin davaların jürili mahkemelerde görülmesi gerek. Felsefi, siyasi derinliği olan ve toplum vicdanında yankılanan entelektüel içerikli davalar için böyle bir şey düşünülebilir mi?
Sonuçta yargılama süreci, davanın sonucu toplumsal ilginin odağı oluyor bu davalarda..
Ya da ne bileyim, müdahillik yerine, mesela bu tür davalarda, yasa değişikliğine giderek jüri sistemi uygulanabilir mi?
Bu yapılmayacak olursa yazmadığınız bir yazı, söylemediğiniz bir sözden dolayı yargılanıp mahkum olabiliyorsunuz. Sizin mahkum olduğunuz sözden daha ağırını yazanlar ise, bu sözü size karşı söylüyorsa, onlar beraat edebiliyor. Çünkü bazıları rejimin büyüsü ile efsunlanmış. Onlara yargı işlemiyor. Nasıl her darbeden sonra partiler, vakıf, dernek, sendikalar kapatılırken localara darbe işlemiyorsa, işte öyle.. 312 General davası örneğinde olduğu gibi hukuk skandalı sayılabilecek gariplikler yaşanabiliyor..
Mesela, biri bir şey söylüyor, beş kişi de onu yazıyor. Onlarla birlikte, dava dilekçesinde sizinle ilgili hiçbir suç isnadı olmasa da, sözü söyleyen, o sözü yazanlar hakkındaki dava reddedilebiliyor ama siz mahkum olabiliyorsunuz. Yargıtay da bunu onaylayabiliyor.. "Olmaz böyle şey!" diyebilirsiniz ama "olmaz olamaz deme, olmaz olmaz!." Burası Türkiye, olur böyle vakalar!.. Sonuçta "Her şey vatan için!" Sonuçta birilerinin başına gelen bu yargı felaketi başkaları için otosansüre dönüşebiliyor.. Şamil Tayyar olayı bunun güzel bir örneği.. Benim ya da Vakit"in başına gelenler de buna örnek olabilir..
Türkiye"nin bir an evvel bu hukuk ayıbından kurtulması gerekir..
Bugünkü düzenin kimseye faydası yok.. Fikri suç, fikir adamını suçlu, kitabı suç aleti ilan ederek Türkiye uygarlık yolunda ilerleyemez..
Sansürün kaldırılışının 102. yıldönümü, Basın Özgürlüğü Günü ve Basın Bayramımız kutlu olsun..(!?)
Selam ve dua ile.

 

 

vakit

Bu yazı toplam 1747 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar