Abdurrahman Dilipak
Başkanlık sistemini tartışıyoruz da!
'Bilgi sahibi olmadan kanaat sahibi olma’nın dayanılmaz hafifliğini bütün ağırlığı ile yaşıyoruz.
Tartışmanın felsefi açıdan bir derinliği yok. Ucuz bir siyasi polemik söz konusu başkanlık konusunda.
Muhalefet ne tarih, ne dünya, ne Türkiye’nin bugünkü ihtiyaçları, ne de geleceğe ilişkin bir tasavvur üzerine bina ettiği bir fikri var. Kaba bir üslupla AK Parti ne derse aksini savunmayı marifet sayıyorlar. Aslında dönüp-dolaşıp bir şey söylemeye çalışıyorlar: “Erdoğan olmaz!”
CHP’den başlayalım. “Tek Adam”, “Milli Şef” dönemi ile hesaplaşmadan söyleyecekleri her söz havada kalacaktır. Mustafa Kemal ve İnönü yaşarken Başbakan’ın kim olduğunun bir anlamı var mı?
Demokrat Parti döneminde tam tersi oldu. Bayar’ı bilen kimse yoktu. Varsa-yoksa Menderes.
Her darbenin önünde, arkasında, içinde CHP vardır. Kambersiz düğün olur mu?
Şimdi bu CHP mi bize akıl verecek.
SP güçlü bir lider partisi değil mi? BBP’nin “reis”i nasıl bir liderdi! Milliyetçi Hareket Partisi’ndeki “Başbuğ” karakteri nasıl bir lider profili çiziyordu acaba? Ya da Türklerin töresi nasıl bir liderlik sistemine dayanıyordu.
BDP’nin Apo’ya bağlılık ve sadakatinin siyasi izdüşümünün bu tartışmaya katkısı ne yönde olurdu acaba!
O zaman neden birileri ikiyüzlü davranıyor ki!
Bana kalırsa bu konuyu konuşurken 21. yy’da Türkiye’nin ufkuna bakmak gerek. “Kökü mazide olan ati” olmalıyız. Elbette, bugünün sorununu çözmeli ama tek başına bu yetmez. Geçmişin tecrübesi, bugünün sorunlarına çözüm içermesi ve geleceğin umudunu, hayalini kucaklaması gerek.
Mesela bugün bu konuyu düşünürken Kıbrıs ve Nahcıvan’ın geleceğini de düşünmemiz gerekiyor.
Hilafet konusunun da birlikte düşünülmesi gerek. Denizaşırı ülkelerde siyasi tasarrufumuz olacak mı? Başka bölgelere fevkalade büyükelçi atayacak mıyız? Yoksa bize biçilen uluslararası sınırlarımız bizim ilahi coğrafyamız mı?
Yönetimde etkinlik, sür’at, verimlilik ve kalite sorunu bu yöntemle bir nebze de olsa iyileştirilemez mi?
Bakın, sınırların, rejimlerin, hükümetlerin yeniden düzenleneceği yeni bir dünya ve uluslararası yeni bir düzenden söz ediliyor. Bilgi, emek, mal ve paranın serbest dolaşıma açıldığı bir dünyadan söz ediyoruz. İslam dünyası, Türk dünyası ile ileri ve yakın, sıcak bir işbirliğinden söz ediyoruz. Bu durumda başkanlık sistemi daha iyi olamaz mı? Ya da Yarı Başkanlık!
Sahi, neden bir Osmanlı Milletler Topluluğu yok! Bütün bunları yeniden düşünmemiz gerekiyor. Başkanlık ve Yarı Başkanlıktan söz ederken bu gerçeklerin farkında olmak gerek.
CHP’lilerin eli ayağı boş değil, tuttuğu iş değil. Krizden besleniyor ve ömrünü kriz üretmekle geçiriyor.
Birilerinin yarınki yeniden “Büyük Türkiye” diye bir hayali yok. “Küçük olsun benim olsun” derdinde.
Yeni bir dünya kuruluyor. 19. yy sonlarında, Kapitalizm, Komünizm, Faşizm’in gölgesinde şekillenen kavram ve kurumlarla 21. yy’ın ihtiyaçlarına cevap vermek mümkün değil.
Değişim kaçınılmaz. Bugün “ilerici” olma iddiasındaki CHP değişiminin önünde en büyük engel olarak görülüyor.
“İki günü birbirine eş olan aldanmıştır.” “Eski hal muhal, ya yeni hal, ya izmihlal!”, “Düne dair ne varsa dünde kaldı. Şimdi yeni şeyler söyleme zamanıdır!”
Selam ve dua ile.
NOT: Mısır cuntasının yargı maskeli cinayet çetesinin suikast planı ile ilgili olarak, R4bia Platformu adına yaptığım yazılı açıklama basında yer alacağından konuyu yarın ele alacağım inşallah.
yeniakit