Başörtüsü Yasağı Kalksın
Erdoğan orduyla çatışmak istemese de, halkın çoğunluğu türban yasağının kalkması taraftarı. Laiklerin konuya bakışıysa ikna edici değil...
MUHAMMED LUTFİ EL CUMEYRİ (Katar gazetesi Şark)
Türkiye'nin yeni cumhurbaşkanının eşi Hayrunnisa Gül'ün başörtüsü, ordu, Türk kurumları ve toplumda farklı tepkilere yol açıyor. Özellikle de Cumhurbaşkanı resmi görüşmelere katıldığında... Kıbrıs'a yaptığı gezide Hayrünnisa Gül'ün, eşinin yanında sadece uçaktan inerken görünmesini izleyen herkes için bu konu karmaşık bir hal almaya başladı. Fakat bu durum Türkiye açısından gayet doğal olabiliyor. Zira onlar AB'ye girmeye hazırlanan devletlerinin anayasasının, başörtüsü takan kadınların devlet törenlerinde, üniversite ve devlet dairelerinde görünmesini yasakladığını biliyor. Laik anayasa aynı zamanda cumhurbaşkanının, eşinin başörtüsü takması yasaklanan bir Müslüman olabileceğini ifade ediyor. İşte AKP bu çelişkiyi değiştirmeye veya en azından ocakta sunulacak anayasa düzenlemeleriyle dozunu hafifletmeye çalışıyor.
Katı laiklik demokrasiyi geriletiyor
İktidardaki AKP'nin bireysel ve toplumsal özgürlüklerin önüne büyük engeller koyan laik ve askeri anayasanın değiştirilmesi de dahil sunduğu vaatlere rağmen, Başbakan Erdoğan generallerle sonuçları bilinmeyen çekişmelere girmek istemediği için yeni anayasa taslağında yer almasını düşündüğü birçok reformdan geri adım atmaya başladı. Bu durum nedeniyle, laikliğin tanımı, cumhuriyet, vatandaşlık ve Atatürk'ün fikirlerinin tartışılması gibi konularla ilgili birçok anayasa maddesinde düzenlemeye gidilememekte. Aslında Türkiye'de insan hakları ve demokrasinin gerilemesinin asıl nedeni bu maddeler.
Fakat Erdoğan'ın başörtüsü hakkında cesurca konuşması, partisinin yasağı en azından üniversitelerde kaldırma kararlılığını yansıtıyor. Ancak çatışma kolay olmayacak; özellikle de Rektörler Komitesi'nin yayımladığı bildiri, başörtülülerin üniversite eğitimi almasını yasaklayan yasada düzenleme yapılmasını reddetmişken...
Türk laikler, Hayrunnisa Gül'ün laik devletin başkomutanının yanında belirmesiyle, kamusal hayatta daha fazla İslami nüfuzun bulunduğunu ve İslamcıların eğitim ve kültür alanlarında daha da yayılabileceğini gördü.
Bu onlar için ödün verilemeyecek bir konu. Fakat laikler, AKP'ye 'evet' diyen Türk halkının çoğunluğunun Müslüman olduğunu, Türklerin yüzde 50'sinin kendilerini eşlerinin başörtü takmasını isteyen dindar Müslümanlar olarak gördüğünü unuttu.
Laiklerin tutumları hiç ikna edici değil. Zira kadının istediği kıyafeti giymekte özgür olduğunu düşünüyorlar ancak bir kadının kendisini ifade etmek ve dinine bağlı kalmak için başörtüsü takmasını laik öğretilere aykırı buluyorlar. Bu tutumlarını, kadının başörtüsünü özgür seçiminden dolayı değil, baskıyla taktığı iddiasıyla gerekçelendiriyorlar.
Kanımca Türk halkının çoğunluğu Erdoğan'dan, en azından bu konuda reformlarından geri adım atmamasını istiyor. Çünkü bu konudaki başarı Türkiye'de laikliği, dinlere, başörtüsüne ve genel şekliyle özgürlüklere düşman olmayan Avrupa ülkelerinin deneyimlerine dayanan temeller üzerinde yeniden tanımlayacaktır. Gerçi bu başarı, çıkarları bu aykırı durumla bağlantılı olan siyasi ve askeri seçkinlerin yenilgisi anlamına gelebilir. (Katar gazetesi Şark, 27 Eylül 2007)
radikal
Türkiye'nin yeni cumhurbaşkanının eşi Hayrunnisa Gül'ün başörtüsü, ordu, Türk kurumları ve toplumda farklı tepkilere yol açıyor. Özellikle de Cumhurbaşkanı resmi görüşmelere katıldığında... Kıbrıs'a yaptığı gezide Hayrünnisa Gül'ün, eşinin yanında sadece uçaktan inerken görünmesini izleyen herkes için bu konu karmaşık bir hal almaya başladı. Fakat bu durum Türkiye açısından gayet doğal olabiliyor. Zira onlar AB'ye girmeye hazırlanan devletlerinin anayasasının, başörtüsü takan kadınların devlet törenlerinde, üniversite ve devlet dairelerinde görünmesini yasakladığını biliyor. Laik anayasa aynı zamanda cumhurbaşkanının, eşinin başörtüsü takması yasaklanan bir Müslüman olabileceğini ifade ediyor. İşte AKP bu çelişkiyi değiştirmeye veya en azından ocakta sunulacak anayasa düzenlemeleriyle dozunu hafifletmeye çalışıyor.
Katı laiklik demokrasiyi geriletiyor
İktidardaki AKP'nin bireysel ve toplumsal özgürlüklerin önüne büyük engeller koyan laik ve askeri anayasanın değiştirilmesi de dahil sunduğu vaatlere rağmen, Başbakan Erdoğan generallerle sonuçları bilinmeyen çekişmelere girmek istemediği için yeni anayasa taslağında yer almasını düşündüğü birçok reformdan geri adım atmaya başladı. Bu durum nedeniyle, laikliğin tanımı, cumhuriyet, vatandaşlık ve Atatürk'ün fikirlerinin tartışılması gibi konularla ilgili birçok anayasa maddesinde düzenlemeye gidilememekte. Aslında Türkiye'de insan hakları ve demokrasinin gerilemesinin asıl nedeni bu maddeler.
Fakat Erdoğan'ın başörtüsü hakkında cesurca konuşması, partisinin yasağı en azından üniversitelerde kaldırma kararlılığını yansıtıyor. Ancak çatışma kolay olmayacak; özellikle de Rektörler Komitesi'nin yayımladığı bildiri, başörtülülerin üniversite eğitimi almasını yasaklayan yasada düzenleme yapılmasını reddetmişken...
Türk laikler, Hayrunnisa Gül'ün laik devletin başkomutanının yanında belirmesiyle, kamusal hayatta daha fazla İslami nüfuzun bulunduğunu ve İslamcıların eğitim ve kültür alanlarında daha da yayılabileceğini gördü.
Bu onlar için ödün verilemeyecek bir konu. Fakat laikler, AKP'ye 'evet' diyen Türk halkının çoğunluğunun Müslüman olduğunu, Türklerin yüzde 50'sinin kendilerini eşlerinin başörtü takmasını isteyen dindar Müslümanlar olarak gördüğünü unuttu.
Laiklerin tutumları hiç ikna edici değil. Zira kadının istediği kıyafeti giymekte özgür olduğunu düşünüyorlar ancak bir kadının kendisini ifade etmek ve dinine bağlı kalmak için başörtüsü takmasını laik öğretilere aykırı buluyorlar. Bu tutumlarını, kadının başörtüsünü özgür seçiminden dolayı değil, baskıyla taktığı iddiasıyla gerekçelendiriyorlar.
Kanımca Türk halkının çoğunluğu Erdoğan'dan, en azından bu konuda reformlarından geri adım atmamasını istiyor. Çünkü bu konudaki başarı Türkiye'de laikliği, dinlere, başörtüsüne ve genel şekliyle özgürlüklere düşman olmayan Avrupa ülkelerinin deneyimlerine dayanan temeller üzerinde yeniden tanımlayacaktır. Gerçi bu başarı, çıkarları bu aykırı durumla bağlantılı olan siyasi ve askeri seçkinlerin yenilgisi anlamına gelebilir. (Katar gazetesi Şark, 27 Eylül 2007)
radikal