Batı yok mu oluyor? / Abdulaziz Tantik
Batı da daha önce muhalif sesler vardı. Ve bunların gür sesleri aynı zamanda batı dışı toplumlarda bile yankılanırlar, iz bırakırlardı. Bir çok muhalif akım, kendini batı dışı toplumlarda taraftar toplayarak batının daha canlı olmasını sağlardı.
Tektipleştirici bir eğilimin zirveye yükselmesiyle birlikte batı içinde bir candamar olan muhalif düşünceler bitime doğru yürüyüşe geçmiştir. Batı, kendi iç bünyesinde muhalefet damarını kuruturken aslında kendi geleceğini de tehlikeye atmış bulunmaktadır. Batı için çanların çalması sadece muhalefetin bitimi değil elbette, yaşlanma sorunu ve anlamsızlık; yani nihilist algı, amaçsızlığı ve beraberinde de hiçbir şeye bulaşmadan hayatı sürdürme ve yitikliği bir yaşam tarzına dönüştürüyor. Her türlü uyuşturucunun ve kendinden geçmenin bütün yollarının tüketilmeye başlanması önemli bir açmaz olarak kendini dayatmaktadır. Aileyi kurtarma, içkiye karşı savaş ilanları, bütün bunlar sadece biraz daha ömrü uzatmaya yönelik girişimler, sadece siyasal yönetimlerini yürütecek elemanların kaybına tahammülleri yok. Bir çok uyuşturucu zaten devlet eliyle serbestleştirilmektedir.
Batı da daha önce muhalif sesler vardı. Ve bunların gür sesleri aynı zamanda batı dışı toplumlarda bile yankılanırlar, iz bırakırlardı. Bir çok muhalif akım, kendini batı dışı toplumlarda taraftar toplayarak batının daha canlı olmasını sağlardı. Bu güne kadar meydana gelen muhalif unsurlar aynı zamanda batı düşüncesinin ve yaşam tarzının dışa açılımını sağlayan unsurlara dönüştürülmüştü. Aynı zamanda da teknoloji transferlerinde bu muhalif tutumlar etken rol alırlardı. Çevre tartışmaları ve teknolojisi bu tarz bir muhalif tutumla batı dışı toplumlarına dayatıldı.
Fakat 11 Eylül sonrası meydana gelen bilinçli bir tercihle yaygınlaştırılmaya çalışılan İslam düşmanlığı ve bu düşmanlığın batı da bir konsensüse ulaşması, muhalif tutumların bu konuda başlayan baskı altına alınması aynı zamanda diğer konulara da sirayet ederek baskı altına alınmaya başlandı. Burada neocanlar ile Siyonist işbirliğini elbette gözden kaçırmayacağız. Ama yapılan işin sonuçları bağlamında düşünüldüğünde batı içi muhalefeti bitirmenin aynı zamanda yaşam alanlarını bitirdiğini gözlemlemek zor olmasa gerek. İslam düşmanlığı paydasında eşitlenen toplumsal yaşam yekpareliğe yönelerek hayat damarlarını bitirmektedir. Muhalif sesler, stratejik, siyasi veya çıkar kaygısıyla baskı altına alındığı tartışılmazdır. Dünyanın başına bela olan neocanlar ve siyanist işbirlikçiler; öncelikle batı için ciddi bir tehdit unsuru olmaya başladılar. Yaşlı Avrupa"yı tartışmak zaten gereksiz. Amerika ve Avrupa ise, her türlü suç unsurunun başat yaşam unsuru haline gelmesini nasıl yorumlamalıyız. Buradan bakıldığında batı kendi yaşam kültürünü ve gücünü tüketmeye başladı.
Fakat İslam dünyasına bakıldığında ise; uygulanan bunca ambargoya karşın, muhalif seslere uygulanan bunca şiddetli baskı da dahil olmak üzere dipdiri ve canlılığını koruyarak, muhalif tutumların toplumsallığını sağlamaktadır. Bu canlılık ve dirilik, kendilerine yönelik bütün baskıların ve öldürmelerin boşa çıkarılmasını sağlamaktadır. Ölümü bir diriliş olarak kabullenen bu hayat algısı karşısında kim durabilir ki! ölüm korkusunu yenmeye başlayan İslam dünyası belki ilk defa ciddi bir kurtuluş arefesine ulaşmış gözükmektedir.
Demek ki, yok etmekle, yıkıp geçmekle, baskıyla ulaşılacak hedeflerin sınırlı ve geçici olduğu ortaya çıkmaktadır. Buna direnen zihinler, yeni dirilişlerin imkanını ortaya koyarak kendi geleceklerini garantiye aldıkları görülmektedir. Bu dünya ve Ahiret bağlamında aynı durumu ifade edecektir.
Ümitvar olunuz, istikbalde en gür seda İslam"ın sedası olacaktır müjdesine bütün gönlümüzce inanabiliriz! Bütün göstergeler bunu göstermektedir. Kur"an bize umutlarımızı hep diri tutmamızı önermiyor mu? O zaman yenilgi yenilgi büyüyen zaferin sarhoşluğuna kapılmadan umutlarımızı diri tutarak Rabbimize şükürlerimizi sunabiliriz"