Batıda Aile Ocağının Çöküşü
Japonyada boşanma oranı çok düşüktü. Fakat Japonya toplumu batılılaştıkça boşanma olayı da artıyor. Çinde boşanma nadiren gerçekleşirdi. Fakat günümüzde Çinde boşanma oranı ve evlilik dışı ilişkiler oranı artmıştır.
Amerika"nın Minesuta üniversitesi hocası Dr. David H. Olson şunları yazıyor:
Karinelerin gösterdiği gibi, batılı toplumsal hayat düzenine yönelen toplumlarda boşanma oranı artıyor. Nitekim birkaç asır önce Japonya"da boşanma oranı çok düşüktü. Fakat Japonya toplumu batılılaştıkça boşanma olayı da artıyor. Çin"de boşanma nadiren gerçekleşirdi. Fakat günümüzde Çin"de boşanma oranı ve evlilik dışı ilişkiler oranı artmıştır. Çünkü Çin"in de batılı kapitalist düzene yöneldiklerini görüyoruz.
1950"li ve 1960"lı yıllardan itibaren batılı aile yapısında dönüşümler başladı. O dönemden önce batılı ülkelerde atomik aile yapısı, anne-baba ve çocuklardan oluşuyordu. Erkek, ailenin ve eşinin geçimini sağlıyordu. Evlatlar evlenene kadar baba evinde kalıyordu. O dönemde evlenme doğal ve geleneksel bir olay ve misak sayılırdı. Fakat dinden uzaklaşma, ferdiyetçi anlayışın egemen olması, kadınların iş yerinde çalışması, kürtaj oranının artması sonucu batılı aile yapısında değişiklikler oldu. Bu şartlarda, evlenme, eski bir tören ve işe yaramaz bir olay olarak aşağılandı. Böylece batıda aile ocağı çöktü ve yeni bir evlenme biçimleri ve aile yapısı ortaya çıktı. Bunlardan biri tek ebeveynli aile yapısıdır. Nitekim Amerikalı ailelerin üçte biri anne veya babadan yoksun tek ebeveynli aile ocağından oluşuyor. Avrupalı ülkelerde de benzer aile yapısı sayısı çok yüksektir.Hoower araştırma merkezinden Dr. Estenli Kortez Stokholm"da 1953 yılında doğan çocukların hayatı hakkında bir inceleme yapıp, ilgili değerlendirmesini 28 Ağustos 2004 tarihinde yayınlayarak şunları kaydetti:
Yapılan araştırmaların sonuçlarına göre, hangi gelir düzeyi ve toplumsal şartlarda olursa olsun yaşanan boşanma çocukların ruhi ve zihni selameti ve sağlığını olumsuz yönde etkiliyor. Boşanmış annesiyle yaşayan erkek evlat, büyüdükten sonra birçok sorun yaşıyor.
Buna ilaveten 2003 yılında yapılan diğer bir araştırma sonuçlarına göre, tek ebeveynle yaşayan İsveçli çocukların ölüm oranı ve ruhi hastalık oranı, anne babayla yaşayan çocuklara
oranla daha fazladır.
Resmi evlilik dışında aile kurma, evlilik dışı ortak hayat yaşama olarak ta nitelendirilebilir. Bu durum son on yıllarda batıda yaygın hale gelmiştir. Fakat evlilik dışı beraber yaşama olayı ve kurulan bu tip aile ocağı daima dağılmanın eşiğinde bulunuyor. İsveç"deki Bened, Amerika"daki Yus ve Johnson, Kanadalı Demou gibi araştırmacıların da ailedeki boşanma olayı konusunda yaptıkları araştırmaların sonuçlarına göre, ilk önce tanışıp beraber yaşayan ve sonra evlenen çiftler arasındaki boşanma oranı, daha önce tanışmamış olan ve evlenen çiftlerin boşanma oranına kıyasla daha fazladır.
Buna ilaveten nikahsız olarak aile kuran çiftlerin sorumluluktan kaçışı ve boşanma eğilimi, nikahlı çiftlere oranla çok yüksektir, nitekim Dr. Olson şöyle diyor:
Batılı toplum, bütün boyutlarıyla ticaret eksenli müşteri bulma sürecine dönüşmüştür. Her şey ve hatta evlenme bile ticari bir meta ve nesne olarak nitelendiriliyor. Cinsel başıboşluk, nikahsız beraber yaşamanın yaygınlaşması, halkı menfaatçi ve ailevi değerlere ilgisiz bir kitleye dönüştürmüştür. Günümüzde batıda insanlar, ortak hayat sürdürme ve dayanışma içinde olma ihtiyacını hissetmiyor ve toplumda kolayca kendi isteklerine ulaşabiliyorlar. Bu yüzden ortak hayat ve beraberlikten başka evlenme olayına karşı hiçbir sorumluluk hissetmiyorlar.Batıdaki önemli bir sorun da nikahsız çiftlerin aile ocağında doğan çocukların durumudur. Avrupalı sosyologlar bu çocukları tehdit eden tehlikeler konusunda uyarıda bulunmaktadırlar. Danimarka"da doğan ilk çocukların % 60"ı nikahsız eşlerden olmuş bulunuyor. İsveç ve Norveç"teki çocukların benzer durumları sözkonusudur. Norveç"te 1990 ila 2000 yılına kadarki sürede evlilik dışı doğan çocukların oranı % 39"dan %50"ye ulaşmıştır. Avrupa baskısı New week dergisinin 20 Ocak 1997 sayılı nüshasına göre, İsveç"te doğan çocukların yarısı, nikahsız eşlerden dünyaya gelmektedir. Fransayla İngiltere"deki evlilik dışı çocuk doğum oranı, 3/1 oranındadır. Almanya"da evlilik dışı doğan çocuk oranı da hızla artmaktadır. 1997 yılı rakamlarına göre, Almanyalı çocukların %22"si evlilik dışı doğan çocuklardır. Bu rakam 2002 yılında %26"ya ulaşmıştır.
Psikolog ve sosyologlara göre, evlilik dışı doğan çocuklarla, boşanma sonucu tek ebeveynle yaşayan çocuklar veya ebeveynlerinden ayrılan çocuklar, gençlik çağında büyük sorunlar yaşıyorlar. Nitekim batıda 1950"li yıllardan sonra yaygınlaşan nikahsız beraberlikler sonucu doğan çocukların gençlik çağındaki intihar oranı yüzde 300 oranında artmış bulunuyor.
Batı"daki aile ocağının çöküşe yüz tutması endişe verici boyuttadır. Bazı araştırmacılar batı"daki aile ocağı çöküşünde boşanma oranını iyi bir kıstas olarak nitelendirmiyorlar. Çünkü yasal ve nikahlı evlilikler boşanmakla sonuçlandığı halde, başka bir sorunda yaşanmaktadır. O da nikahsız beraberliklerdir. Hower araştırma kurumunun üyesi Stenly Kratez"in inancına göre, İskandinavya ülkelerinde evlilik ortadan kalkmaktadır. Bu yüzden boşanma olayı da bu ülkelerdeki aile ocağının çöküşünü yansıtmamaktadır. Çünkü İskandinavya ülkelerinde ve batıda birçok nikahsız çift beraber yaşayıp, hatta çocuk sahibi olmuşlardır. Bunlar nikahlı eşlerin 2 veya 3 katı birbirinden ayrılmaktadırlar. Günümüzde birçok sosyologun batılı toplumlarla ilgili olarak odaklandığı nokta, batıdaki aile yapısıdır. Nitekim 1950"li ve 1960"lı yıllarda batıda yaşayan gelişmeler sonucu, evlenme ve aile kurma kavramı değişti.
Sosyologlara göre, atomik aile kurumu, anne ve babalarla çocuklardan oluşuyordu. Fakat günümüzde bu aile yapısı ortadan kalkmaktadır. Batılı toplumlarda tek ebeveynli aile yapısı gelişmektedir. Bu ülkelerde nikahsız evliliklerden doğan çocuk sayısı artmaktadır. Aile ocağı ister geleneksel nikahlı evlenmelerde olsun, ister nikahsız serbest beraberlikler biçiminde olsun çöküşe yüz tutmuştur. Başka bir deyişle batılı ülkelerde evlenme kavramı değişmiş ve ahlaki değerlerin çöküşü sonucu batıda yeni aile biçimi türetilmiştir. İskandinavya ülkelerinde, özellikle Norveç, İsveç ve Danimarka"da son on yıllarda, eşcinseller evliliği yasallaşıp, yeni aile biçimi kurulmuştur. Batılı ülkelerin çoğunda bu çarpıklık ve süflilik göze çarpmaktadır. İsveç"te diğer batılı ülkelerde olduğu gibi, 1950"li ve 1960"lı yıllarda nikahsız evlilikler nikahlı evliliklerin yerine geçti. Bu ülkelerde eşcinseller evliliği yasallaştırıldı.Stenly Kratez bu konuda şunları belirtiyor:
Eşcinseller evliliği, evlenmeyle anne ve baba olmanın birbirinden ayrıştırılması sonucu gelişip, 1990"lı yıllarında İskandinavya ülkelerinde yaygınlaştırıldı. Eşcinseller evliliğinin yasallaşması sonucu, nikahsız evliliklerden doğan çocukların durumu da daha karmaşık hale geldi. İskandinavya ülkelerinde eşcinsel evliliklerinin yaygınlaşması sonucu, gayri meşru ve nikahsız evliliklerden doğan çocuk doğum oranı %50 oranında arttı. Bu nedenle batıda çocukların haklarını korumada en etkin yol olan nikahlı evlilik çağının kapanması gündeme geldi. İngiliz demografi uzmanı Dr. Katlin Krinan, nikahsız evlilikler ve Avrupa"daki gayri meşru çocukların durumu hakkında yaptığı araştırmalar dikkate değerdir. O Avrupa"yı 3 bölgeye ayırmıştır. Buna göre İskandinavya ülkeleri, nikahsız evliliklere öncülük yapan ve gayri meşru çocuk doğum oranını arttırmış olan ülkelerdir. Fransa da İskandinavya ülkeleriyle yarışmaktadır.Avrupa ülkelerinden, Hollanda, Belçika, İngiltere ve Almanya 2. grupta yer almaktadır. Bu ülkelerde nikahsız evlilik sayısı ve gayri meşru çocuk oranı daha düşüktür. Amerika ve Kanada da bu gruba dahildir. 3. grup Avrupalı ülkeler, nikahsız evlenmelere ve gayri meşru çocuk doğum sürecine muhalif olan ülkelerdir. Bunlar İspanya, Portekiz, İtalya ve Yunanistan"dan oluşmaktadır.Stenly Kratez, Katlin Kornan"ın tespitlerine dayanarak şunları kaydediyor:
Bu sınıflandırma, eşcinseller evliliği hareket rotasını belirliyor. 1990"lı yılların başlarında İskandinavya ülkelerinde eşcinseller evliliği başlatıldı. Bu ülkelerde gayri meşru doğum oranı da yüksekti. On yıl sonra 2. grup ülkelerdeki gayri meşru çocuk oranı arttı. Bu gruptaki Avrupalı ülkelerin çoğunda eşcinsel evliliği yasallaştırıldı veya yasallaştırma girişimleri başlatıldı. Fakat 3. grup Avrupalı ülkelerde eşcinsellerin evliliğini yasallaştırma girişimi pek başarılı olamadı. Bu ülkelerde gayri meşru çocuk oranı da düşüktür. İsveçlilere göre, dinden kaçış, düzenli ve doğru evlenme ve nikahlı yaşam sürdürmeyi engelliyor. Yapılan araştırmaların sonuçlarına göre din, batıdaki evlenme olayının ana değişkeni sayılıyor. Örneğin Max Plank enstitüsünün 2002 yılında yaptığı araştırma sonuçlarına göre, dini duyguları güçlü olan ülkelerde aile ocağının dağılma tehlikesi daha düşüktür.İngiltereli nüfus bilimcisi Krinan"ın araştırmaları da bu olayı teyit etmektedir. Çünkü güney Avrupa bölgelerinde yaşayan milletler daha dindar ve aileye bağlı kimselerdir. Beşiri tarihin de gösterdiği gibi, ahlaksızlığa kapılan toplumlar, serbest cinsel ilişkiler bataklığına sürüklenip, çöküşe yüz tutmuşlardır. Nitekim batılı toplumlarda evlenme ve aile ocağı süreci çöküşe yüz tutma tecrübesini yaşıyor.
Şimdi Amerikalı tarihçi Will Dörant"ın batıdaki çöküş süreciyle ilgili sözleri şöyle:
"Günümüz batılı halklar olan bizlerin kültürel yapısı yüzeyselleştirildiği gibi, bilim gücümüz tehlikeli boyutlara ulaşmıştır. Biz makineleşme açısından güçlü olduğumuz halde, yüksek ideal ve hedeflerin fakiriyiz. Dini inançtan kaynaklanan dengeli ruh haleti ve düşünme gücü yok edilmiştir. Sanki bütün dünya, ferdiyetçiliğe boğulup, kendini kaybetmiştir. Bu süreç insanın huy ve davranış biçiminin bozulduğunu gösteriyor.