Batı"nın Çeçenya çıkmazı / Paula-Daniela Ganga
Avrupa toplumu, medeni dünya diye adlandırdığı sınırların içerisinde yıllardan beri yer alan bir savaş ile ilgili zaman zaman haberler duymaya alıştı.
Paula-Daniela Ganga
Rusya, Avrupa Konseyi'nin başkanlığını devralırken Rus-Çeçen savaşı daha kritik bir hal aldı. Meselenin aslı asırlar öncesine, Çarlık Rusya'sının sıcak denizlere inme arzusuna dayanıyor. Sovyetler Birliği'nin çöküşünden sonra savaşın neden başladığını anlamak ise Rus yetkililerin neden bu bölgeyi kontrol altında tutmaya ihtiyaç duyduklarını anlamak kadar kolay. Ama kimsenin anlamadığı şey ise, Batı'nın Rus-Çeçen savaşına olan tutumu ve Avrupa'nın bu bölgesindeki olayları görmezden gelmesi.
Hepsinden önce, Rus yetkililerin bakış açısına göre, savaş iki yönden mantıklı: Bir 'Kafkasya Yugoslavya'sını engellemek ve uluslararası terör tehdidi ile mücadele etmek. İlki ile alakalı olarak Putin şöyle diyor: "Çeçenya kendi bağımsızlığı ile durmayacak. Daha sonraları Rusya'ya yapılacak saldırılar için bir temel olacak" Amaç daha fazla bölge koparmak" Muhtemel trajedi şu anki yaşadığımız ile karşılaştırıldığında şu an davrandığımız gibi davranmamız konusunda hiç şüphem yok. Belki de daha katı olmalıyız."
Bu iddia Çeçen meselesini Rusya'nın iç sorunu yapıyor. Bu iki iddianın ilki, iki savaş sırasında da kullanılırken, ikincisi 11 Eylül saldırılarından sonra eklendi. Rusya, uluslararası kamuoyunu karşılaştığı sorunun uluslararası terörle mücadelenin bir parçası olduğuna ve bu yüzden 'insani hukukun konu dışı' olduğuna inandırmayı başardı.
Rus-Çeçen savaşı ile ilgili diğer bir konu da sorunun çözülmesinde çok önemli: Batılı devletlerin barışın sağlanması için müdahale etmeleri ihtimali. Ama bu devletler bir devletin egemenlik hakkına ya da insanların kendi kararlarını verme haklarından birine saygı göstermeyi seçmek zorundalar. Devlet adamları genel olarak etnik bir grubun bağımsızlık talebinin yasallığını kabul etmede tereddüt ederler, çünkü bu talebin kabulü bir başka grubun talebine sebep olabilir.
Bununla birlikte BM Beyannamesi'nin 2. maddesinin 7. paragrafından bulunan bir devletin içişlerine ve sivil savaşlara karışılmaması prensibi yüzünden müdahale etmenin kınanmasına rağmen aynı paragrafta bazı ayrı durumlar (Somali, Raunda) belirtiliyor: Barış için tehdit yoluyla müdahale edilmesi. Batılı devletler ve uluslararası organizasyonlar kullanacakları yöntemi seçmek zorundalar.
Rus-Çeçen savaşının başlangıcından beri, konu ile en çok ilgilenen Amerika oldu. Bazıları bunun sebebinin Rusya'nın içişlerine karışmak, bazıları da Rusya'nın güçlü politikalarını zayıflatmak (Hazar Denizi'nden Rusya'ya gelen petrol Çeçenya topraklarından geçiyordu) olduğu düşüncesinde. Çeçen meselesinin uluslararası terörle mücadele ajandasına eklenmesi ile Amerika ve Rusya arasındaki ilişkiler gelişmeye başladı ve Çeçen savaşçıların 'Ladinleştirilmesi' açıkça kabul edildi.
Diğer taraftan Fransa'nın, entellektüellerinin suçlamalarıyla ve vatandaşlarından birinin kaçırılması yüzünden Rusya'ya karşı daha aktif bir tepkisi vardı. Hatta bu tutum Rusya'nın Avrupa Konseyi'ne kabul edilmemesi önerisine bile yol açıyordu. Bu olaylardan dolayı Fransa'nın Rusya ile olan ilişkileri çok soğuktu ama sonunda Fransa'nın eleştirileri bile susturuldu. Almanya zaten başlangıcından beri bu meselenin sadece Rusya'yı ilgilendiren bir 'iç mesele' olduğunu ve politik bir çözüm bulunmasını umduğunu açıklamıştı. Birkaç Britanya vatandaşının Çeçenya'da kaçırılmış ve bazılarının öldürülmüş olmasından dolayı Britanya'nın Çeçen meselesi ile farklı bir ilişkisi vardı. Ama Çeçenleri destekleyen önemli lobilerin baskısı Britanya'nın tepkilerini sadece eleştiride bıraktı. Bununla birlikte bazı ülkelerin çok daha aktif tutumları vardı. Mesela İsveç 'Rusya'nın sorunu çözme şeklinin bir iç mesele olarak kabul edilemeyeceğini' açıkça belirtmişti.
Bu meselenin çözümüne daha fazla dahil olması gereken diğer önemli aktörler de uluslararası organizasyonlardı. Mesela BM'nin çok yüzeysel bir rolü vardı. Rus-Çeçen savaşını gündemine bile almadı. Rusya'nın BM Güvenlik Konseyi'nin daimi üyesi olması bu durumu açıklıyor ama bu BM Mülteciler Yüksek Komiserliği'nin insani yardıma devam etmek için Rusya'ya baskı yapmaması suçunu haklı çıkarmaz.
Avrupa Birliği, Ortaklık Anlaşması'nı onaylamak için Rusya'ya bazı şartlar koştuysa da her şeyi deklarasyon seviyesinde bırakarak yaptırımlar uygulamadı. Avrupa Konseyi, ilk başta üyelik için anlaşmazlığın durdurulmasını şart koşmasına ve devam eden anlaşmazlığa rağmen Rusya'nın Konsey'e katılmasına izin verdi. Çeçen meselesinde en aktif olan uluslararası organizasyon Çeçenya'daki yardım grubu ile AGİT oldu. Uluslararası kamuoyunun kullandığı ana enstrümandı. Ama finansal ve insan kaynakları yönünden eksiklikler yüzünden bölgeye gerekli insani yardımı sağlayamadı.
Bu tutumların ardındaki sebepler Batı tepkisi ile yakından alakalı. Hepsinden önce savaş ile ilgili bilgi ve ilgi azlığı vardı. Çeçen meselesinin yadsınamaz tarihi karmaşıklığı onu batılılar için anlaşılması zor bir hale getirdi ve bu yüzden batılılar, meseleyi Rusya'nın tanımladığı gibi sorgulamadan kabul ettiler. İkinci olarak, 'ilk Rusya politikası' bu ülkeye Sovyetler Birliği'nin uluslararası arenada bıraktığı yeri veriyor. Son olarak ta hem Yeltsin hem de Putin, Rusya'daki demokratikleşmenin garantörü olarak görüldüler ve Rusya'daki demokratikleşme sürecinin tamamı onların iyi niyetine dayalı olarak görüldüğü için çok fazla rahatsız edilmediler.
Ama tüm bu sebeplerin karşı savları var. İlk olarak Rusya, Sovyetler Birliği'nin varisi ve büyük gücü olan bir ülke olmasına rağmen, hala kendini geliştirmek için mücadele eden bir ülke. Batı ekonomik ve politik gözdağı yoluyla tüm fırsatları ki Rusya'nın tepki vereceği şüphesiz- kullanmadı. İkinci olarak, hala soğuk savaş mantığında olan batılı devletler, çok fazla münakaşaya girmeden durumu kabul ettiler. Bazı araştırmacılar, Batı'nın Çeçenya ile ilgili bu tutumunun direkt sonucunun batı değerlerinin Çeçen halkı tarafından tamamen reddedilmesi ve İslami hareketlerin artan başarısı olacağını düşünüyorlar.
Diğer bir sonuçta uluslararası kanunlar ve normlar alanında şimdiden hissedilebiliyor: Avrupa Konseyi'nin tutarsız tutumu ve konu Rusya'ya gelince standartlarına uymaktan vazgeçmesi bu kurumun imajını ve genel olarak insan haklarını etkileyecek. Uluslararası kamuoyunun önünde insan hakları normlarına olan güvenin sarsıldığı çok açık. Eğer insan haklarını koruması gereken bir kurum savundukları değerlere yapılan böylesine büyük bir saldırıya gözlerini kaparsa aynısının yakında tekrar olmayacağından nasıl emin olabiliriz?
Batılı kurumların Çeçenya'daki insan hakları ihlalleri ile ilgili görevlerini yerine getirmemelerine rağmen, bu meseleye direkt olarak müdahale edilmesi sadece özel durumlarda izin verildiği için meselenin çözümü daha fazla uluslararası normlarla mümkün değil. Ayrıca batı eleştirilerinde o kadar yumuşaktı ki Rus hükümeti yaptıklarında asla rahatsız edilmedi.
Batı, 'Kuşatma altında' sendromu ile ünlü olan Rusya'daki anti-Batı tutumunu arttırmamak için dikkatli davrandı ve uzun süre sessiz kaldı. Bununla birlikte durumun değişebileceği yönünde bazı işaretler var. Bu yılın Ocak ayının 25'inde Çeçenistan'daki durum ile ilgili kapsamlı bir rapor Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi'ne sunuldu. Ama Rusya, sadece Avrupa Konseyi'nin başkanı olarak değil aynı zamanda anti-terör yasası ve STK yasası ile aldığı önlemler ve Rus STK'lara dış desteği sınırlayarak hep bir adım önde görünüyor. Putin'in yeni kanunlarının Çeçen kurbanlara destek veren kişi ya da organizasyonlara baskı yapmanın yeni bir yolu olduğu ve vatandaşların özgürlüklerinin kısıtlanması anlamına geldiği çok tartışıldı. Bu doğru olsun ya da olmasın, Çeçen meselesinde sorumluluğu elinde tutan uluslararası organizasyonlar yeni ve kararlı bir tutum geliştirip Çeçenya'da yıllardır devam eden savaş ve şiddete bir son vermeliler.
...
Paula-Daniela Ganga'nın 11 Eylül 2006'da APEM'in (Agence de Presse Etudiante Mondiale-Dünya Öğrenci Basın Ajansı) internet sitesinde yayımlanan bu yazısı Cavit Yılmaz tarafından Ajans Kafkas için Türkçeye çevrildi