Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Bayram sonrası için planınız ne?

Evet şimdi asıl soru bu: Bundan sonrası için planınız ne?

Bayramın son günündeyiz.

Artık veda zamanıdır.

Eğer okumadınızsa, gelen ailece, arkadaş toplulukları olarak, Amentüden başlayalım.

Mekke’deki risaletin ilk günlerine gidelim.. Belki nüzul sırasına göre meal okumaya ne dersiniz. Ama, sakın sonra bu defa da “Mealci” olmayalım.. Biz insancı da değiliz, mezhepçi de, Müslümancı da.

Biz Müslümanız, insanız, bizim Mezhebimiz de var. Bunlar aynı şey değil. İnsan merkezli değil, HAK merkezli düşünürüz. Çünkü o “insan” denen yaratık, ekmel-i mahlukat, eşref-i mahlukat olabileceği gibi “Belhum adal da olabilir ve bir şeytana dönüşebilir.

Evet, “yeniden Müslüman olmak”tan söz ediyorum.. Önce iman. Evet evet, ibadetten ve muamelattan önce Allah’a ve ahiret gününe iman. Nereden geliyoruz, nereye gidiyoruz? Niçin yaratıldık? Ve ahlak!

Şöyle bir okumaya ne dersiniz: Kur’an-ı Kerim’in lafzı ve manası. Bu okumayı yaparken sırası ile değil, eşzamanlı.. Mesela Kur’an-ı Kerim’i okurken hem usulü tefsir, hem tecvit, hem de akaid okumamız gerekiyor.

Mesela, Kur’an-ı Kerim’i okurken bir yandan da nüzul sebebine bakmalıyız. Bir yandan da yaşayan bir Kur’an olarak siyer, yani Peygamberimizin hayatını okumalıyız. O ayetler nasıl bir topluma geldi, o zaman neler yaşanıyordu, ve Peygamberimiz onlara bu ayetleri nasıl açıklıyordu. Bu durumda, siyerle birlikte bir de hadis okumalıyız. Çünkü ayetleri Peygamberimizin anladığı gibi, açıkladığı gibi anlamamız gerekiyor. Hadis okuyorsanız, bir de usulü hadis okumanız gerekiyor ki, hadislerin uydurmasını sahihinden ayırasınız.

Daha sonra da fıkıh ve usulü fıkıh okumamız gerekiyor. Murad-ı ilahiyi daha iyi anlamamız ve özellikle müteşabih ayetlerden yaşadığımız zamana ve mekana ilişkin dersler çıkarmak, mesleğimizi Allah’ın rızasına uygun yapmak için buna mecburuz.

Genel bir tanım olarak, mesela ilkokul mezunu iseniz bir ilmihal kitabı ile işe başlayabilirsiniz, ama lise mezunu iseniz “Büyük İslam İlmihali gerek.

Ama bu kesin bir sınıflandırma değil, ilkokul mezunu olup feraseti ile ciltler dolusu fıkıh kitabı okuyan insanlar var. O tipleri ben birkaç fakülte bitirmiş birine değişmem. Bunu not ederken, meslek sahibi ya da üniversite mezunu biri mutlaka fıkıh kitabı okumalı. Şu mezhebe, bu mezhebe göre değil, bütün mezhepleri kapsayacak şekilde. Hatta ihracat yapıyorsa, ihracat yaptığı ülkenin yasaları gibi inancına esas olan kitabı da okuması gerekir. İthalat yapıyorsa da o konuyu kendi halkının inancı açısından ciddi anlamda gözden geçirmesi gerekir.

Özellikle Hülafa-i Raşidin döneminden başlayarak ciddi bir İslam tarihi okumasına ihtiyacımız var. Kesinlikle tarih övünme ve dövünme meselesi yapılmamalı. İslam’ın yayılması, mezhepler ve tarikatların doğuşu, kırılmalar ve yükselişlerle bir İslam tarihi okumak zorundayız. Eşzamanlı olarak bir de Peygamberler tarihi ya da insanlık tarihini okumamız gerekiyor. Söyleneni doğru anlamak ve düşündüğünüzü doğru ifade etmek için edebiyat ve kelam okumanız gerekiyor bir de.

Madem Allah’ın yeryüzündeki halifesiyiz, iyi bir coğrafya ve astronomi okuyucusu da olmamız gerekiyor. Unutmayın bütün ibadetlerimiz yıldızların / ayın ve güneşin hareketleri ile ilgilidir. Ondan sonra ne okuyacağınızı siz bilirsiniz.

Sakın kimseye kafanızı kiraya vermeyin. Sakın tek kaynaktan okumayın, öğrenirken anlamaya da çalışın. Öğrenip, anladıklarınızı uygulayın.

Şimdi bayram sonrası için planınız hazır değil ise hemen bir plan yapın, kendiniz, aileniz, Akrabanız, komşularınız, ülkeniz, bölgeniz, insanlık için “Allah adına” ne yapabilirsiniz, ne yapmanız gerek!

Ev ödevimiz bu!

Bakın, bildiklerinizle amel ederseniz, Allah size bilmediklerinizi öğretir. Siz O’na yürüyerek giderseniz O size koşarak gelecektir. O’nun yardım eli sizin ellerinizin üzerinde olduktan sonra sizi kim yenebilir ki!

Asıl sorun şu:

Düşmanlarımızın varlığı ya da gücü değildir asıl sorun. O bir imtihan gereği var ve hep varolacak.

Şairin dediği gibi: “Ey düşmanım sen benim ifadem ve hızımsın, gündüz geceye muhtaç, bana da sen lazımsın.”

Karanlık aydınlığın yokluğudur.

Ayet öyle diyor: Işık gelince karanlık yok olur. Zaten karanlık yok olmaya mahkumdur. Şeytanın ve onun avanelerin gücü bizim zaaflarımız, tembelliğimiz ve korkaklığımız kadar büyüktür. Asıl sorun bizim aklen ve ahlaken zafiyetimizdir. Tefrikamızdır.. Hak’tan uzaklaşmamızdır. Boş işler peşinde koşmamız ve anlamsız taraftarlıklarımızdır. Bizim tek tarafımız var, o da HAK’tan yana olmaktır. Onun dışında işe bakar doğrusuna destek verir, yanlışına karşı çıkarız. Doğru sözü destekler, yanlışını reddederiz.

Biz Müslümanız, “Müslümancı” bile değiliz. İnsanız “insancı” değiliz, akıllıyız, “akılcı” değiliz, mezhebimiz var, “mezhepçi” değiliz, ırkımız var, “ırkçı” değiliz. Devletimiz var “devletçi” değiliz, işçiyiz, patronuz ama “işçici”, “patroncu” değiliz. İnsanız ama “insancı” değiliz. Kadınız-erkeğiz, ama “kadıncı” ya da “erkekçi” değiliz. HAK’tan ve Hak’lıdan yanayız, o kadar. Çünkü “fikri kavmiyyeti tel’in ediyor” Peygamber. Ne doğduğumuz ana babayı, ne doğduğumuz toprağı, zamanı, derimizin rengini, cinsiyetimizi biz seçtik. Bunlar, kadere, rızga ve ecele hükmeden Allah’ın takdiridir ve bu anlamda şükür makamındayız.

Şimdi veda zamanıdır. Bu duygu ve düşüncelerle bayramımızın bizleri mübarek kılacak işlere yönlendirmeye vesile olması dileği ile, “Elvada ey şehri ramazan”! Selâm ile.

Bu yazı toplam 711 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar