Ahmet Taşgetiren

Ahmet Taşgetiren

Benim derdim

Türkiye’nin Müslüman kimliğini hem İslam için hem Türkiye için hayati önemde bulurum.

İslam için önemli, evrensel bir din olan İslam’ın doğuştan itibaren cihana doğru açılışında Türklerle buluşması, önemli bir tarih dönümüdür. 1000 yılı aşkın süre önce gerçekleşen bu buluşma, birçok Türk devletinin kimliğinde devam etmiş, sonunda Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti’nde zemin edinmiştir.

Bugün de Türkiye’de İslam’ın varlığı, İslam’ın dünyaya açılma çabasında hayati bir önemi haizdir.

Müslüman kimlik, Türkiye için de hayati önemdedir. Yüzde 99 veya değil, bütünüyle yaşanıyor veya değil, laik veya değil, şu veya bu etnik – dini – mezhebi aidiyetle sınırlı olmaksızın İslam ve Türkiye, ete kemiğe işlemiş bir bütünlüğü ifade ediyor. İslam’ın en aza indirgenmiş halinde bile yaşayan kültürde “İnşallah” ile var. Bu önemli, hayati, diyorum, çünkü Huntington’un ifadesiyle “Kimliği parçalanmış Türkiye” Türkiye’nin zaafını oluşturuyor. “Toplumsal fay hatları”ndan, o fay hatlarının birbirine karşı gardını almış olmasından ve devletin – yönetimlerin de onlardan birisine ağırlık vermesinden, “Öteki”sini dışlamasından bahsedilen Türkiye’dir o.

Seçim sürecindeyiz ve her yapının kitleleri “öteki”sini şeytanlaştırma üzerinden motive etmeye yöneldiği bir atmosfer görüyoruz.

Ben bunun en dramatik kısmının, 20 yıldır Türkiye’yi yöneten iktidar partisinden gelen kısmı olduğunu görmekten, “İslami hassasiyet” beklediğimiz çevrelerin de, güncel siyaset uğruna “İslam – Türkiye denklemi”nin hassasiyetini göz ardı eder hale gelmesinden mustaribim.

Ak Parti’nin ilk yıllarının en belirgin hassasiyet alanıydı bu. “Devletin nerede ise bütün sosyal zeminlerle problemli olduğu” günlerde devreye girmiş, iktidara gelmiş ve devleti, dindar bir zeminden geldiği için tabii olarak dindarlarla barıştırmaya yönelmiş, ama onunla yetinmemiş, Kürtlerle, Alevilerle, gayrı müslimlerle ilişkileri normalleştirme gayreti içinde bulunmuştu.

Ben bütün bu hamleleri hayati önemde buldum. Hatta “Alevi açılımı”nı, “Sünni bir siyasi kadro”nun yapmış olmasının sosyal barış açısından “Başında Alevi bir lider bulunan CHP’nin yapmış olmasından” daha değerli olduğunu yazdım.

Ak Parti, 20 yıldır iktidarda. Bu sürede, arzu ettim ki, Ak Parti’ için sandıktan çıkan oyun yüzdesi ne olursa olsun, İslam – Toplum ilişkisi, çok daha kapsayıcı bir niteliğe kavuşsun. Farklı saiklerle başka siyasi partilerde temsil arayan kitleler bile, “İslam ilişkisi”nin iktidar kadrolarında “Erdem algısı” hasıl etsin.

Gelinen noktada İslam’la ilişkinin belli bir oy tahkimi için (yüzde 50 artı 1) “safları sıklaştırma motifi” haline getirildiği algısı yaygınlaşmış bulunuyor. Bu da, “İslam’la ilişki”nin bir “Fay hattı” haline gelmesi ve ortak paydaların zaafa uğraması ve tabii olarak fay hatlarının derinleşmesi demek.

Bunu gören var mı, benim camiamda, islâmî camia’da, çok emin değilim. “Parti yapıyor, bari tarikatlar, cemaatlar din – siyaset ilişkisinin dışında kalsın” diye feryat ettim, dinletemedim.

Ak Parti’nin geçmişte yaptığını şimdi Kemal Kılıçdaroğlu yapmaya çalışıyor. Evet, CHP, tek parti iktidarında devlet – toplum ilişkilerinde çok şeyi tahrip etti. Ben buna “Yığınakta hata” dedim. Millî Mücadele’yi İslam’la birlikte vermişsiniz, ama sonrasında İslam’ın hayat alanını daraltıyorsunuz. Bunun devlet – toplum ilişkisini yaralayacağı açıktı.

Kılıçdaroğlu buradan mı yola çıktı, yoksa CHP’nin toplumdaki karşılığının çok sınırlı kalması gibi siyasi bir muhasebeden mi, bilmem, ama “Geçmişte çok hatalarımız oldu, size gelmedik, yanlışlar yaptık” diyerek, “Helâlleşme” gibi bütün toplum kesimlerine sıcak gelen bir söylemle partisinin ulaşmakta zorluk çektiği toplum alanlarına, misal dindarlara, Kürtlere yönelmesi tamamıyla doğru bir hamledir. “İslam – Türkiye birlikteliği”ne katkıdır. İsterse siyasî hesapla olsun. Diyelim ki, “İslam kültürü” noktasında eksiklikleri var, size düşen dışlamak mı, alaya almak mı? Diyelim camiye saçları uzun, yırtık pantolonlu bir genç geldi, ne secdeye gitmeyi biliyor, ne tahiyyatta oturmayı, belki duaları da bilmiyordur, ne yaparsınız o genci, alaya mı alırsınız, dışlar mısınız, yoksa bağrınıza mı basarsınız?

Oy vermezseniz vermeyin, ama derim ki, Kılıçdaroğlu’nun “Helâlleşme” hamlesini not edin, ciddiye alın. Benim şu sözümü birçok insan duymuştur: “Bizim, dolmuşa binerken -bismillahirrahmanirrahim- diyen birisinin Müslümanlığını önemsememiz lazım, artırabiliyorsak artıralım, ama kesinlikle eksiltmeyelim.” Bu, İslam – Türkiye birlikteliğinin yara almamasına yönelik bir hassasiyetin yansımasıdır. Bizim davranışlarımızla insanların İslam’la ilişkisinde bir yaralanma, aşınma, yıpranma oluyorsa, bunun vebalini hesaba katmamız gerekiyor. İslam’ı Cumhur İttifakı’nın aldığı oyla sınırlı hale getirmek gibi sonuçlar doğuracak her eylem, söz, davranış İslam’a da Türkiye’ye de, en hafif ifadesiyle büyük bedel ödetir. Bilmem derdimi anlatabildim mi?

Bu yazı toplam 353 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar