Selâhaddin Çakırgil
Biat’e değil; gerekirse, karşı çıkmaya çağırmak
Önce, merhûm Âkif Emre için:
4-5 gündür Mardin-Artuklu ve Muş-Alpaslan Üniversitelerinin tertiplediği konferanslarda bulunmak üzere o bölgelerdeyim. Mardin’deyken Âkif Emre kardeşimizin bir kalp krizi sonunda fâni dünyamıza elvedâ eylediği haberi ulaştı.
Arkadaşlar, ‘Biz Allah’dan geldik; dönüşümüz de O’nadır.’ meâlindeki ‘İnnâ lillahi ve innâ ileyhi râciûn..’ âyetini okuyarak haberi verdiklerinde yüreğimde bir sızı hissettim. Sonra da, ‘Ahh Âkif.. Bana borcun vardı, ödemeden gittin’ dedim.
Çünkü Almanya ve Avusturya’ya hemen her gelişinde, günler boyu fikrî, edebî alanlarda ve gündelik dünya meselelerine kendi temel değer ve ölçülerimiz açısından uzuuun sohbetlerimiz olurdu.
Ama ülkeye döndükten sonra birkaç kez telefonla konuştuğumuz halde görüşememiştik ve ‘Âbi, kusura bakma, ziyaretine gelemedim..’ diyerek, en kısa zamanda görüşmek ümidini dile getirdiği halde, bir türlü buluşamadık. Bu açıdan, ‘Bana borçlu gitti..’ diyorum. Ama ben de onun son yolculuğuna çıktığı saatlerde Muş’ta olduğum için, onu uğurlamakta hazır bulunamadım. İnşaallah, ebedî âlemde ödeşir ve buluşuruz.
Âkif, derin düşünen, dikkatli dinleyen, az konuşan, iyi gözlem yapan, güç beğenen bir kardeşimizdi. Ama Müslümanların ve zulme uğrayan her insanın derdini, acısını yüreğinin derinliklerinde taşır ve o acıları kalemiyle ve elindeki diğer imkanlarla topluma ulaştırırdı.
Âkif kardeşime çıktığı son yolculuğunda Allah’u Tealâ’dan rahmetler ve geride kalan ailesine, yakınlarına, dostlarına sabr-ı cemîl niyaz ediyorum.
***
‘RESMÎ İDEOLOJİ BİATLILARI’, KENDİLERİNE BAKMIYORLAR DA…
Laikler İslam inancına bağlı olanları ikide bir, ‘biat kültürüyle yetişmiş kimseler olarak karalamaya çalışırlar. Çünkü Müslüman kişi, Allah ve Resulü’ne imanla bağlandıktan sonra, o emirlerin hikmetini anlamaya çalışır ama artık, onlar üzerinde bir şüphe taşımaz. İman ettikten sonra, yan çizmek için bahaneler arayamaz ve onun bu bağlılığı ‘biat’ olarak nitelenir.
***
Bir Müslüman, inancının gereğince hareket ettiğinden dolayı, başkalarının ayıplamalarından çekinmez. ( Elbette biat’ı sulandıranlar ve kendilerini kutsatıp Allah’la kul arasına vasıta olarak gösterenler, bir kısım saf Müslümanları kendilerine biat etmekle mükellef tutan kurnaz ve hilebâz bir takım kişiler de vardır ki, onların aldatıcılıklarına karşı halkımızı uyarmak da hepimize düşen bir sorumluluktur. Ama bu gibi saptırıcı biatörneklerini bütün Müslümanlara teşmil etmek de bir ayrı hokkabazlıktır.)
Ancak Müslümanları, biat kültürüyle yetiştikleri suçlamaya çalışanlar, asıl kendilerinin insanı insana kul-köle yapmayı hedefleyen sistemlere, resmî ideolojilere biatlı olduklarını hatırlamak bile istemezler. Hattâ öyle ki, üniversitelerden diploma almak için veya bir memuriyete girmek istendiğinde, laik taifenin ve resmî ideolojinin ‘ikon’laştırdığı bir ismin ilkelerine bağlı kalacağına dair ‘biat’ yeminleri yapılması ilkelliği resmen dayatılır, hâlâ da..
***
Geçenlerde Tayyip Erdoğan bir gençlik grubuna hitap ederken, gençlere biat anlayışıyla hareket etmemelerini, okumalarını, düşünmelerini öğütlerken, muhakkak ki bu gibi yanlış, çarpıtılmış ve dayatmacı biat anlayışlarından uzak kalınması çağrısında bulunuyordu.
***
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın AK Parti Gen. Başkanlığı’nı uhdesine tekrar aldığı sırada yaptığı konuşma da bu açıdan ufuk açıcı, öğretici ve düşündürücüyü, toplumun her kesimine yansıtılması gereken bir davranış şekli olarak görülmelidir.
‘Bu ülkede herkes birinci sınıf vatandaştır. Kimseden illa bizi sevmesini isteyemeyiz.
Kerameti hiçbir zaman kendimizde görmeden işin sırrının yaptığımız hizmetler olduğunu bilerek mücadeleden mücadeleye koştuk. (…) Milletimden isteğim, benden ülkenin ve milletin hayrına olmayan bir icraat içinde görürseniz, geçmişte yaptıklarımı bir kenara koyup, gerekeni yapmanızdır’ diyordu Tayyip Bey..
Bir lider düşününüz ki, ‘yanlış yaparsam yaptığım olumlu hizmetleri bir kenara koyunuz ve bana karşı çıkınız, gerekeni yapınız’ diyor.
Bu yaklaşım, asıl geliştirilmesi gereken bir yüksek anlayıştır.
stargazete