Ahmet Taşgetiren

Ahmet Taşgetiren

"Big data" hırsı

Taha Bey, tatilde olduğu halde dönüp yazma gereği duymasa, kendi hesabıma söyleyeyim, bu, milyon Euro, bu, Ankara’da aracılar, lobiler, klikler, bu, İzmir’deki alçakça cinayet, bu, başka partiler üzerinde yürütülen operasyonlar sebebiyle gözümden kaçabilirdi. En çok, “Ne yapıyor bunlar?” diye sorar, o kadarla kalırdım.

Gerçi, İçişleri Bakanı Soylu’nun “elimde mahrem bilgiler var” şeklindeki ifadeleri üzerinde en hassasiyetle duranlardandım. “Mahrem bilgi”nin emanet edilip edilemeyeceği noktasında kaygı duyulan zamanlardaydık.

Hoş hukuka saygılı ülkelerde anayasalara hukuksuz dinleme yapılamayacağı kaydı düşülmesine rağmen hukuksuz dinlemeler yapıldığı bilinirdi Türkiye’de.

Neyse geldik, şu Cumhurbaşkanlığı Kararnamesine. Pat diye bir kararname. Buna göre eni sistem içinde ihdas edilen Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı “görevleri ile ilgili olarak gerekli gördüğü bilgileri bütün kamu kurum ve kuruluşlarından ve diğer gerçek ve tüzel kişilerden doğrudan istemeye yetkili” kılınıyor.

Kararnamede “Kendilerinden bilgi istenen bütün kamu kurum ve kuruluşları ile diğer gerçek ve tüzel kişiler bu bilgileri istenilen süre içinde öncelikle ve zamanında vermekle yükümlüdürler.” deniyor. Bu arada nazarlık olarak bir şerh var: “Bu şekilde elde edilen bilgilerden ticari sır niteliğinde olanların gizliliğine uyulur.”

Taha Bey, meselenin Anayasa Mahkemesi boyutuna da temas etmiş haklı olarak. CHP AYM’ye itiraz etmiş anayasaya aykırılık iddiasıyla. AYM’de görüşülmüş ve 5 itiraza karşılık 10 oy ile itiraz reddedilmiş. Taha Bey’in vurguladığı gibi bundan böyle bu 10’a 5 ya da başka türlü kıyaslamaları çok yapacağız, çünkü AYM’deki oylamaların, görevlendirilmelerin zamanına ve görevlendiren zatın kişiliğine göre hukuktan ziyade siyaset ağırlıklı olacağı kanaati oluşmuş bulunuyor. Bu, eskiden Ak Parti’nin şikayet ettiği bir şeydi, çünkü başörtüsü yasakları böyle çıkmıştı oradan, kapatma davası açıldığı günlerde de AYM’den sonuçların kaça kaç çıkacağı sancı içinde takip edilirdi.

Bugün ise AK Parti pek çok sistemik arıza gibi o arızayı da kendi hukuk mantığı içinde kullanır hale geldi. İçinde AYM Başkanı Zühtü Arslan’ın da bulunduğu 5 üye, ez-cümle;

-Anayasa’nın 104. Maddesine göre kişi hakları ve siyasi haklar, CB Kararnamesi ile düzenlenemez, kanunla düzenlenir. İletişim Başkanlığına Kararname ile böyle aşırı bir yetki verilmesi anayasaya aykırıdır. Kararname, Kişisel Verilerin Korunması Kanunu’na da aykırıdır. İletişim Başkanlığı’na “gerek gördüğü” denilerek aşırı yetkisi verilmesi hukukun “belirlilik ve öngörülebilirlik” ilkesine de aykırıdır...

gibi itirazlar getirmesine rağmen diğer 10 üyenin “itirazın reddi” yönündeki oyu ile kararname yürürlüğe girmiş oldu. Böylece “mahrem bilgi” konusunda bir odak daha müdahil olma yetkisi kazandı..

Bu çok açık ki, bir “Big data - Büyük veri” yetkisidir.

Hani “Bilgilerimize Google’un, Facebook’un erişme ve bunları kullanma riski var mı? “ diye bir kaygımız gündeme geliyor ya zaman zaman. Teknolojinin bu imkanı verdiği ve nesnelerin interneti uygulamasıyla insanlığın yeni bir döneme gireceği değerlendirmeleri var ya, kimimiz bu yeni dönemi selamlıyor kimimiz derin kaygılara düşüyoruz ya…

Hani George Orwell’in romanı ile önümüze koyduğu herkesin gözaltında yaşadığı kurgusal “Big Brother – Büyük Birader” dünyası var ya…

Şimdi o işi bizim Beştepe İletişim Başkanlığı kurumsallaştırıyor.

Soru şu: Ne yapacaklar bu bilgiyi?

Bu soru bence herkes tarafından sorulmalı.

Hani şöyle bir şey vardır: Gözlerimiz belli şeyleri görür, kulaklarımız belli ses aralığındaki sesleri işitir, eğer her şeyi görebiliyor, her sesi işitebiliyor, beynin içindekileri okuyabiliyor olsaydık, ürküntüler içinde boğulurduk.

Gerçekten neleri, niçin bilmek istiyor olabilir halen en rijit -sert, katı- siyasi polemikler içinde görev tanımı yapmış olan İletişim Başkanlığı gibi bir yapı?

Bunlar, açık söyleyeyim, hayra alamet değil.

Hep yazdık, bunlar bumerang niteliği taşıyan uygulamalardır. Yarın size döner. Hiç iktidardan gitmeyecekmiş gibi hep kendine yontan düzenlemeler yapılıyor.

Taha Bey sormuş: “AK Partililer, kendi kişisel verilerini muhalefetin ele geçirmesini isterler mi?!”

Ak Parti cenahının bu soruya kafa yoracak vakti, zamanı, hukuk hassasiyeti kaldı mı?

Ey Cemaat, bu soru size sorulsa, diyeyim… Herhangi bir kimse neden burnunu soksun kişisel verilerinize ki?

GELE GELE CİNAYETE GELDİK

Daha dur, “bunlar iyi günler”, diye bir ses duyar gibiyim.

Birilerinin “Bizim mahallenin delileri çoktur” diye seslendiğini duyar gibiyim.

Linç girişimlerinin seyredildiği günler oldu bu ülkede.

Ve geldik eline silah alan bir sergerdenin gün ortasında polislerin arasından geçip bir partinin il başkanlığında tarama yaptığı, cana kıydığı günlere. Adına provokasyon diyorlar. Yani tahrik, kışkırtma. Tahrik, siyasi hesaplar için her gün şeytanlaştırma ameliyesini işletmek değilse nedir ki? Rüzgar değil fırtına ekiliyor, ne biçilecekti ki? Provokasyon yorumu yapanlar, kendi durdukları yere bakmalılar… Yazık oluyor bu memlekete.

Bu yazı toplam 776 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar