Ahmet Taşgetiren
"Binde biri bile olsa…"
Almanya’nın Sesi -DW Türkçe- ile mülakat devlette şeffaflık üzerine başlamış. Cemil Çiçek’in her zaman vurguladığı “kayıtdışı ekonomi, kayıt dışı siyaset ve kayıt dışı din” konusuna gelmiş. Sonra da mülakatı yapan Değer Akal, Sedat Peker ile ilgili soruyu sormuş. Çiçek, önce “Türkiye bu görüntüleri hak etmiyor” diye söze başlıyor. Yeniden şeffaflık vurgusu yapıyor. Ardından “Sedat Peker videoları ile kamuoyuna yansıyanların yüzde biri bile doğru olsa bu çok korkunç. Sizce de değil mi?” sorusu geliyor. Cemil Çiçek şunu diyor:
“Binde biri bile doğruysa felaket ve sıkıntıdır. Binde birken önünü alamazsanız, bu yüzde bir, sonra onda bir olur sonra bir bakarsınız ki bütün vücudu kaplamış. Türkiye bu konuda yeteri kadar geçmişte tecrübe sahibi oldu. Gerekli ders çıkartılarak gereğinin yapılması lazım.”
Şunlar da Çiçek’in -yargının yapması gerekenler nelerdir- sorusuna verdiği cevaplar:
“Videoları seyreden, gazetede okuyan ilgili savcı ya da savcıların harekete geçip gereğini yapmaları lazım. Devlete güveni sağlamak açısından bu gereklidir. Bu boyuttaki iddiaları savcılar araştıracak, gerçek neyse ortaya çıkartacaktır. Suç teşkil eden bir şey varsa, evvela yargı makamlarının harekete geçmesi lazım. Bu bahsedilen konular şikayete bağlı suçlar değil. Ceza hukukumuzda şikayete bağlı suçların sayısı Avrupa Birliği süreciyle alakalı olarak azaltılmıştır. Savcılar, bu iddialar hakkında haberdar oldukları an itibariyle, bu iddialarla ilgili soruşturma başlatmaları gerekiyor. Basında yeteri kadar yer buldu, görmüşlerdir… Suç varsa iddianame tanzim edilir, suç yoksa takipsizlik kararı verir. İddialar doğru değilse de elbette biz gereğinin yapıldığını görür, ‘yalanmış esası yokmuş’ deriz. Ama yargının görevini yerine getirmesi gerekir. Savcılar araştıracak, gerçek neyse ortaya çıkartacaktır. Suç teşkil eden bir şey varsa, evvela yargı makamlarının harekete geçmesi lazım. Bu bahsedilen konular şikayete bağlı suçlar değil. Ceza hukukumuzda şikayete bağlı suçların sayısı Avrupa Birliği süreciyle alakalı olarak azaltılmıştır. Savcılar, bu iddialar hakkında haberdar oldukları an itibariyle, bu iddialarla ilgili soruşturma başlatmaları gerekiyor. Basında yeteri kadar yer buldu, görmüşlerdir… Suç varsa iddianame tanzim edilir, suç yoksa takipsizlik kararı verir. İddialar doğru değilse de elbette biz gereğinin yapıldığını görür, ‘yalanmış esası yokmuş’ deriz. Ama yargının görevini yerine getirmesi gerekir.”
Bu bir hukuk adamının çok yalın değerlendirmesidir. Ne denebilirdi ki, “binde biri bile olsa savcılık el koymalıdır”dan başka? Cemil Çiçek de onu söyledi.
Çiçek’in çok vasfı var: Eski Adalet bakanı, eski Hükümet sözcüsü, eski Meclis Başkanı’ndan başlayıp halen Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu üyeliğine kadar…
Acaba bu değerlendirmesinin YİK üyeliği ile, yani Cumhurbaşkanı’nın yaklaşımı ile ilgisi var mı?
Bence öyle değil. Bu saf bir Cemil Çiçek yaklaşımı.
Son zamanlarda “kuşatılma” söylemi ile değerlendirilen Cumhurbaşkanlığı çevresi, İbrahim Kalın, Fahrettin Altun, Mehmet Uçum başka tepkiler verdiler.
Bir Süleyman Soylu savunma hattı oluşturuldu orada.
Peker’in iddiaları Süleyman Soylu’ya yönelikti, Pelikan ve Ağar cephesine yönelikti. “Binde biri” bile vahimdi. Peker’in dün durduğu iktidar cenahındaki yere bakılırsa, “korundum, kollandım” sözleri yabana atılır cinsten değildi.
Peker’in cevabını Alaattin Çakıcı vermemeliydi mesela. Dünlerde nasıl Peker’li tehdit söylemleri “kayıtdışı siyaset” örneği ise, bugün Çakıcı’nın alenen siyasi tartışmaya girmesi benzeri bir iştir.
Ya da Peker’e cevap vermek yerine, “bu iddialar araştırılmalı” diyen muhalefete yüklenmenin, işi rayından kaydırmak gibi algılanacağı hesaba katılmalıydı.
Ama iktidar cenahı meseleye, “nasıl olsa işi iktidar - muhalefet kapışmasına dönüştürürsek en azından kitleleri klasik kamplaşma moduna göre politize ederiz ve bu salvo atlatılır” gibi baktı.
Ama bu görüntünün, o alanda sıkışıldığı imajını doğuracağı hesaba katılmamış görünüyor.
Ağar’ın tüm dosyası meydana dökülür böyle durumlarda. Susurluk hatırlanır. Derin Devlet hatırlanır. 90’lar söylemi gelir gündeme oturur.
“Ak Parti bu muydu?” sorusu sorulur.
Cemil Çiçek bana göre, tabii bir refleks sergiledi. Rahat olanlar, her seviyede o refleksi sergilerdi. Rahat olmayanlar lafı kaydırma yolunu tercih ederlerdi.
Ama artık geçenlerde yazdığım gibi “ipin ucu kaçırıldı” ve tabii refleksler gösterilemez oldu.
Süleyman Soylu da, öyle “Abiler, Ablalar, Hocalar” yaklaşımı ile, işin içinden çıkamaz.
Peker dün konuşurken kimse onun kimin tarafından kullanıldığı gibi bir sorgulama yapmıyordu. Yeraltı dünyasının bir mensubunun tehdit içeren duruşunun işe yaradığı düşünülüyordu. Herkes, “başımıza ne gelir?” sorusunu bir kere daha sormalıydı.
Ama bir kere o alan açıldığında neyin ne zaman patlayacağı kestirilemez.
Son söz: Rahat olan Cemil Çiçek’in dediğini yapar. Şu an gördüğümüz rahat olmayanların laf kalabalığı. Cemil Çiçek “Lafın tamamı ahmaklara söylenir” cümlesini de kullandı mı acaba?