Selâhaddin Çakırgil
Bir ’ayıplı mal’ın söylettikleri..
7 Haziran 2015 seçimleri sonunda, normal prosedürlere göre bir hükûmet kanunî süreçte kurulamadığı için, kanun gereği kurulması gereken ve ülkeyi 1 Kasım seçimlerine taşıyacak olan Seçim Hükûmeti’ni kurmakla vazifelendirilen Davudoğlu’nun, bu hükûmette yer almaları için partilerin kontenjanlarına göre, Bakanlık için kendisine teklif götürdüklerinden birisi; partisinin liderliğinden istifa etmesiye yol açan, üzerine çöken ve burada tekrarından hicab duyduğumuz çirkin görüntülerden temize çıkmak için, fırsat bu fırsat dercesine, bir kahramanlık gösterisine kalkışmış, milleti kurtarmak (!?) için kolları sıvamış ve Davudoğlu’na manifesto gibi bir cevabî mektub yazıp, 2 aylık Bakanlığı reddetmiş.. Ve, ’7 Haziran’da oluşan Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne ayıplı mal muamelesi yapılmakta, erken seçim kararı ile değiştirilmesi talep edilmektedir..’ demiş..
Mes’ele, onun reddetmesi değil, takındığı kurtarıcılık rolü..
Yoksa, konu, aslında kanunî sınırlar içinde, prosedür gereği yapılması gerekenler.. Ve, onun yazdıklarının, Davudoğlu’yla ve Davudoğlu’ndan kendisine yapılan iki aylık bir seçim hükumeti bakanlığı teklifiyle bir ilgisi bulunmuyor.
O, tekliği reddetmekle yetinmiyor, bir kahramanlık gösterisine soyunuyor..
Ortada, yapılmayan bir kanunsuzluk mu var? Hayır..
Önce, kendisinin Meclis Başkanı seçilememesinin hıncını dile getiriyor: ’TBMM Başkanlık seçimi ile 7 Haziran’da ortaya çıkan farklı siyasal güçlerin birbirilerinin varlığına ve anlayışlarına saygı göstermek zorunda olduğu uzlaşma ve işbirliğine dayalı hukukun üstünlüğüne, anayasaya saygılı yeni bir siyasal dönemin açılacağı umudu ağır bir darbe yemiştir.’
Bu kişi, o kadar dertli ki, artık m.vekili bile olmayan Bakanların kanun gereği yürüttükleri vazifelerini bile bir facia olarak görüyor ve, ’Meclis’te çoğunluğu kaybeden siyasi parti, bir kısmı milletvekili bile olmayan bakanları ile Türkiye’yi yönetmektedir. (…)Türkiye Büyük Millet Meclisi aylardır devre dışıdır.’ diyor.
Bir diğer cümle.. ‘Ne yazık ki, 7 Haziran’dan sonra milletimiz muhalefet partilerine Türkiye Büyük Millet Meclisi çoğunluğunu vermiş, ama bir muhalefet partisinin eksantrik politikaları sonucunda o çoğunluk kimseyi hiçbir şeye mecbur edememişti.’
MECLİS BAŞKANI OLAMAYIŞINI HENÜZ DE HAZMEDEMEMİŞ..
Bu kişinin ekzantrik politika yapmakla suçladığı parti, MHP olsa gerek.. Çünkü,Bahçeli, DHP’li bir hükûmette yer almıyacaklarını ilk anda açıklamıştı.. Ve aynı sözün devamı gereğince, bu zat, Meclis Başkanlığı seçiminde de, yine hava almıştı.. Halbuki, kendisine oy vermeyen başka bir muhalefet partisi daha vardı.. Ama, ondan sözetmiyor.. Daha seçimin ilk sonuçları açıklanır açıklanmaz, yüzde 41’i oy alan AK Parti’yle asla ortak hükûmet kurmayacaklarını açıklayan yüzde 13’lük HDP’yi tasvib ediyor demek ki..
Keza, bu zatın, kendi yerine gelen liderinin açıklaması? O da, öteki muhalefet liderlerinin açıklamalarına rağmen, daha ilk anda, ’Türkiye’nin gelecekteki yönetiminde artık AK Parti’nin yerinin olamıyacağı anlaşılmıştır, çünkü bu parti yüzde 41 ile azınlığa düşmüştür. Yeni Hükûmet’i yüzde 59’luk bir blok halinde biz kurarız..’ dememiş miydi?
Ama, eski lider, bunu da görmezlikten geliyor ve, ’Hükümeti kurma çalışmaları başarısızlıkla sonuçlandıktan sonra, ana muhalefet partisi liderine, hükümeti kurma görevi verilmemesini hiçbir gerekçe ile mazur göstermek mümkün değildir.’ diyor ve devam ediyor: ’7 Haziran’da oluşan TBMM’ne ayıplı mal muamelesi yapılmakta, erken seçim kararı ile değiştirilmesi talep edilmektedir. 7 Haziran’da ortaya çıkan yeni milli irade şekillenmesine rağmen, Türkiye, aylardır eski tek parti yönetimi ile eski anlayış ile fiilen yönetilmektedir.’
*
Bak seeen.. Bütün siyasî hayatını ve ideolojisini oluşturan ve yıllarca liderliğini üstlendiği ve nemâlarından beslendiği bir partinin bu milleti ezen o karanlık dönemlerini bile, ’tek parti yönetimi’ diye dolaylı olarak eleştirmeye kalkışıyor.Sûret-i hakktan gözükmek için olmalı..
Ortaya çıkan seçim sonucundan hükûmet çıkmadığını gördüğü halde, millî iradenin tecelli ettiğinden söz ediyor.. Bu kişi, milletimize kan kusturan o (1923-50 arası) 27 yıllık dönemi ve 80 yıllık dayatmalarını reddetmedikçe, tek parti döneminden nasıl şikayetçi olabilir..
Daha da, komik duruma düşüyorsun, bayım..
Yahu, yılların siyasetçisisin; hukukçusun.. Bu mantığı nasıl kurabiliyorsun..
GEÇMİŞTE GENERALLERİN ZORBALIKLARINI BİLE ’DEMOKRATİK HAKLARINI KULLANIYORLAR..’ DİYE ALKIŞLAYAN SEN DEĞİL MİYDİN?
Hem, zat-ı devletleriniz politikanın taa içindeyken, 28 Şubat 1997 Zorbalığıgünlerinde, Generallerin baskılarıyla, Erbakan istifa ettirilince..
Refah ve DYP’nin ortak iradesine dayandığı ve 276 değil, (Muhsin Yazıcıoğlu’nun desteğiyle) 291 m.vekilini bulduğu halde, Başbakanlığı Çiller’e, ’demokrasi sayısal ağırlık rejimi değil, siyasal ağırlık rejimidir..’ diyerek vermeyen Süleyman Demirel’i destekleyenlerin yanında sen de yok muydun? Üstelik o zaman parti lideri idin..
Ve dahası, bayım.. Generallerin Erbakan’a en ağır hakaretleri ettikleri ve istifaya zorladıkları dönemde, o generalleri, ’Elbette TSK mensublarının da görüşlerini bildirmeleri demokratik bir haktır..’ diyerek, darbecilere alkış tutmuyor muydun?
Keza, Demirel, o zaman, ’benim Başbakanlığı herhangi bir partinin liderine vermek diye bir mecburiyetim yok.. Herhangi bir Meclis üyesine de verebilirim..’ dediğinde de, onu desteklememiş miydin? Çünkü, temellerini partinizin kurduğu sistemin kurtulması için, kemalist-laik yöntemlerin her çaresi mübahsayılıyordu, değil mi?
*
Bugün gelinen noktada.. Bir hükûmet kurulamazsa, yeni bir seçime gidilir. Bunun için de bir ’Seçim Hükûmeti kurulur..’ demiş mi, kanununuz..
Evet.. Ve onun gereği olarak, sen de bir Bakanlık için davet edilmişsin..
Ama, sen bu kadar basit bir prosedürden bile bir kahramanlık fırsatı yakalayabileceğini zannetmişsin ve ’Nasıl, geçmişte 12 Eylül Kenan Evren hukukuna karşı rakiplerimiz olan siyasetçilerin hukukunu savunduysam, şimdi de milletin hukukunu sizlere karşı savunmak boynumun borcudur.’ diye birkurtarıcı olarak karşımıza çıkmaya kalkışmışsın..
Lafa bakar mısınız; ’milletin hukukunu kurtarmak boynumun borcudur.’ diyor, bayımız..
Aman; kurtarma, eksik olsun..
Efendi, senin Kenan Evren Hukuku dediklerin, senin partinin ve ideolojinin bütün geçmişini içine alır. Ve sen, o sistemin, yıllarca en hızlı savunucularından birisiydin..
*
Yapılmayan nedir, bugün?
Yeni Hükûmet’i kurmakla vazifelendirilen Davudoğlu yeni bir Hükûmet kuramayınca, başka bir hükûmet kurma imkânı da yoktu.. Çünkü, HDP ve MHP, AK Parti ile ortak hükûmet kurmayacaklarını açıklamışlardı.
CHP de, ’AK Parti’nin ülkenin gelecekteki yönetiminde artık yeri yoktur’demişken, vatanı ve milleti kurtarmak için diyerek, tükürdüğünü yalayıp, AK Parti ile ortak hükûmet müzakerelerine başladı, haftalarca.. Ama, sonunda anlaşıldı ki, anlaşamıyacaklar.
Ama, CHP lideri ne dedi, o zaman?
’Mâdem ki, AK Parti hükûmet kuramıyor, Hükûmet’i kurmak üzere, başbakanlık vazifesinin bana verilmesi gerekir!’
YENİ ’GÜNEŞ MOTEL’ ENTRİKALARI KURULACAKTI, AMA ARTIK BİR KORÜTİÜRK OLMADIĞI UNUTULMUŞTU..
Nereden gerekiyor? Neyle kuracak ve kimle kuracaktı, yeni Hükûmet’i.. Öyle bir ihtimal yoktu.. CHP + HDP (yani, 130 +80, 210 m.vekili) ile mi?
Akıllarında, Ecevit’in 1977’de Korütürk’ü, ’Ben azınlık hükûmeti kurayım da, güvenoyunu bir türlü alırım..’ diye oyuna getirerek başbakan oluşu vardı.. Ama, o oyunun bir ay içinde nasıl çöktüğünü sen hatırlamıyor musun, bayım.. Sen de o Hükûmette bakan idin..
Şimdi, halefin olan liderin de herhalde, ’Bir hükûmet kurma yetkisi alayım da, bir türlü güvenoyu alırım herhalde..’ mantığıyla hareket ediyordu..
Hem, işte hükûmeti kurdum dese bile, Cumhurbaşkanı onu imzalayacak mıydı? Tayyib Bey’i, Korutürk mü zannettinizdi..
*
Teamülden sözedilebilir, ama, kanunî gereklerden asla..
Unuttuğunuz bir şey vardı, Cumhurbaşkanlığı’ndaki kişi, Meclis dengeleriyle değil, doğrudan milletin yüzde 52’sinin oyunu alarak seçilmişti ve Korutürk gibilerin düştüğü oyunlara gelmiyecek kadar dikkatli birisiydi..
Kaldı ki, farz-ı muhal, bir şekilde ekseriyet temin edilse bile, Cumhurbaşkanı’nın, her bakanı imzalayacağını kim söyledi.. A. N. Sezer bile, Abdullah Gül ilk AK Parti hükûmetini kurduğu zaman bazı bakanları reddetmemiş veya yerlerini değiştirmemiş miydi? Kaldı ki, Başbakanlık vazifesini herhangi bir lidere vermek mecburiyeti de kanunlara göre yine yoktu ve Kılıçdaroğlu’na niçin vazife vermediğini de, Tayyîb Bey,’bana devamlı hakaret eden birisine ne diye Hükûmet kurma vazifesi verecekmişim..’ diye açıkça söyledi, önceki gün..
Korutürk veya Demirel veya Ecevit taktiklerine, (1978 sonunda, neler verilerek başka partilerden alınan 11 m.vekiliyle, Ecevit’in Demirel’i devirip, yeni bir hükûmet kurduğu) o utanç verici Güneş Motel entrikalarına asla fırsat vermediği ve tevessül ettirmediği için, Tayyib Bey’i bir de kutlamanız gerek..
Evet, 7 Haziran seçimi, ortaya bir hükûmet çıkaramamıştır. Ölçü, milletin rey ve iradesi ise.. Millete yeniden gidilir.. Bugün yapılan budur..
O halde, bayım, senin, ’Milletin hukukunu savunacağım’ diye sahneye çıkma çabana gerek yok, zahmet etme.. Senin kurtarmanı istemeyiz, eksik olsun.. Millet kendisini kurtarır. Sen kendine bak.. Ve, ortada bir ayıplı mal varsa, bu nedir diye, etrafına bir bakın..
*
dirilişpostası