Selâhaddin Çakırgil
Bir büyük inkılab hareketi içinde yoğrulan bir isim: Refsencanî-2
Dünkü yazıda Hâşimî Refsencanî’nin vefatı münasebetiyle ona mânâ kazandıran ve içinden geçtiği büyük inkılab hareketinin bazı kesitlerine ve yaşanan ve gelinen acı noktalara kısaca değinilmişti.
Devam edelim..
***
Maksadımız Refsencanî’yi anlatmak değil, onun da içinde başrollerde bulunduğu hareketin 40 yıla yakın geçmişini ve bugününü anlamaya çalışmaktır.
İnkılabHareketi’nin, İmam Khomeynî’den sonraki en önde gelen ismi herhalde Huseyn Ali Muntezerî ve Seyyid Muhammed Huseynî-i Beheştî idi ve onların hemen ardından da Hâşimî Refsencanî ve Seyyid Ali Khameneî geliyordu.
Beheştî, zâhirde sadece Yargı’nınbaşında bulunuyordu, ama ülkenin idaresi İmam Khomeynî adına onun elindeydi.
***
Irak’da Baas ideolojisine dayalı bir korkunç diktatörlük kurmuş olan Saddam, 22 Eylûl 1980 günü gün ortasında İran’a âniden saldırmış ve bir ‘yıldırım savaşı’ taktiğiyle İran’ı dize getirmeye çalışıyordu. Havaalanları, dev petrol rafineleri, limanlar, demiryolları, köprüler, sanayi tesisleri vurulmuş, İran’ın hava ve deniz gücü de büyük çapta saf dışı edilmişti. İran ordusunun yüksek komuta kademesi ise Şahlık rejiminin yıkılışı esnasında ya kaçmıştı, ya da idâm olunmuşlardı.
Savaş önüne çıkan her şeyi yok eden bir canavar gibi, yüzbinleri yutarak korkunç şekilde ilerliyordu.
Ama, İran en azından, o ‘yıldırım savaşı’na karşı, savunmasını uzun soluk isteyen bir ‘yıpratma savaşı’ taktiği üzerine oturtabilmişti.
***
O dönemde ‘Beheştî, Refsencanî ve Khameneî’ üçlüsü, halkın içinde bulunarak önderlik yapan inkılapçı isimlerdi...
İlk Cumhurbaşkanı seçilen Ebu-l’ Hasan Benî Sadr ise, İslamî esaslara göre değil, laik ölçülere göre bir yönetim istediğinden geniiş inkılabçı halk kesimleri nezdindeki itibarını yitirmiş ve nihayet, ‘çarşaflı bir kadın’ kılığında bindiği bir uçakla Paris’e kaçtığı anlaşılmıştı. Hâlen de orada..
‘Halkın Mücahidleri’diye anılan silahlı mücadele örgütü başta olmak üzere, marksist veya arabçı, türkmenci, türkçü, kürdçü, belûçcu, farsçı, yığınla etnik -ırkçı cereyanlar da ayrılık hevesiyle, her taraftan ve inkılabın önde gelen isimlerini bertaraf edecek kanlı eylemlere girişmişler, onlarca seçkin şahsiyet öldürülmüştü ve Refsencanî de evinde uğradığı bir saldırıda ağır şekilde yaralanmış, bir böbreği parçalanmış ve ömrünün sonuna kadar da tek böbrekle yaşamak zorunda kalmıştı.
Keza, Ali Khameneî de Güney Tehran’da bir mescidde konuşma yaparken bir teyp içine yerleştirilen bombanın patlatılmasıyla ağır şekilde yaralanmış, günlerce komada kalmıştı. Ki, sağ kolunu hâlâ da kullanamamaktadır.
***
Bu suikasdden bir gün sonra da, bir toplantı esnasında patlatılan bombayla Beheştî ve Bakanlar, Bakan Yardımcıları, milletvekilleri ve önde gelen yöneticilerden 72 kişiyle birlikte 28 Haziran 1981 gecesi katledilmişlerdi.
Refsencanîgerçi o dağdağalı, çetin günlerde zâhiren Meclis Başkanı idi; ama gerçekte ise ülkenin İmam adına Beheştî’den sonraki gerçek yöneticisi idi.
***
Benî Sadr kaçtığı içincumhurbaşkanlığı seçimi yenilendi ve Başbakan Muhammed Ali Recaî Cumhurbaşkanı seçildi.
Ama henüz üç ay bile dolmadan Recaî ile Başbakan Muhammed Cevad Bâhuner de Başbakanlık’taki bir toplantıda, Ülke Güvenlik Kurulu Genel SekreteriKeşmirî tarafından getirildiği sonradan belirlenen bir çanta içindeki saatli bombanın patlamasıyla, üst dereceli 15 kadar yöneticiyle birlikte öldürüldüler. Keşmirî’nin ise önemli bir vazife için (!) toplantıyı hemen terk edip yurt dışına çıktığı ve Amerika’ya kaçtığı anlaşıldı.
***
Cumhurbaşkanı Recaî’nin öldürülmesi üzerine yapılan yeni bir seçimle Ali Khameneî cumhurbaşkanlığına seçildi. Mîr Huseyn Musevî de Başbakanlığa.. Gerçi İmam Khomeynî, bir molla’nın, ulemâ’dan birinin cumhurbaşkanı olmasını istemiyordu, ama, Refsencanî, hatırâtında İmam’ı bu konuda güçlükle nihayet ikna ettiğini belirtir.
***
(Görülüyor ki, İran’ın son 40 yılı ne kadar özetlense de bir yazı daha yazmak gerekiyor.. İnşallah, Cuma’ya..)
stargazete