
Abdurrahman Dilipak
Bir Çürük İpliğe Hülya Dizmişiz
Ne hayallerimiz vardı, peki ya gerçek.. İnsanoğlu ne cahil ve ne zalim bir yaratık, ne aceleci. İnsanı yaratan Allah, yarattığı insan hakkındaki hükmü açık ve net: (Vel Asr) “Asra yemin olsun ki, İnsan mutlaka ziyandadır. Ancak iman edenler, salih amel (iyi işler) işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye eden ve sabrı tavsiye edenler bunun istisnadır.” İyiler istisna. Peki niye insan ulusu, soyu, sopu ile övünür kü! Tekasür suresine bakın. “Tekâsür” kelimesi, mal, mülk ve çoluk çocuğun çokluğuyla övünmek demektir. Sûrede insanların, hayatın aldatıcı yönleriyle meşgul olmalarından, dünya malını biriktirmeye olan düşkünlüklerinden ve âhiret hallerinden söz edilmektedir. Ne deniyordu o ayetlerde: “(1-8) O çokluk kuruntusu sizleri oyaladı, Ta kabirlere kadar gidip ziyaret edişinize kadar! Öyle değil, ileride bileceksiniz! Sonra yine öyle değil, ileride bileceksiniz! Öyle değil, kesin olarak bilseniz, Andolsun ki, cehennemi mutlaka göreceksiniz! Sonra yine andolsun ki, onu yakın gözüyle göreceksiniz! Sonra andolsun ki, o gün her nimetten sorgulanacaksınız!”
Partililer, Cemaat denilen topluluklar, ulusuna , halkına güvenen iktidar sahipleri, şube sayısı, müşteri sayısı ile övünen iş adamları, neyinizle övünüyorsunuz? Göklerin hazinelerinin anahtarı ya da göklerin ordularının komutası sizin elinizde mi sanıyorsunuz. Hz. Adem’in ilk iki oğlundan biri diğerini öldürdü. Hz. Nuh olsanız ne yazar, bütün insanlar içinden kurtuluşa erenler bir gemi dolusu insandı. Hz. İbrahim’in oğlu İshak aleyhisselamın 2 oğlu vardı: Yakub (AS) ve Esav. Esav iman edenlerden değildi. Hz. Yakub’un 13 çocuğu vardı ve 11’i kardeşleri Yusuf’u kuyuya attı. Hz. Yusuf da peygamberdi, 7 yıl köle oldu, 7 yıl saraya müşavir, 7 yıl hapis hayatı, 7 yıl bolluk, 7 yıl kıtlık. Hz. İbrahim’in yeğeni Hz. Lut kavmi’nden kimse onun peşinden gitmedi. Hz. Nuh’un oğlu ve zevcesi gemiye binmedi. Hz. Yunusun kavmi helak kapıya dayanana kadar iman etmedi. O güne kadar sadece şehre dışarında gelen iki kişi iman etmişti.
Birileri kendi ne ya da kim sanıyor ki, geçmişin mefahiri ile övünüp, insanlara gelecek vadediyor. Oysa Allah (cc) bizleri, mallarımız, canlarımız ve sevdiklerimizle, kimi zaman artırarak, kimi zaman eksilterek imtihan edecektir.
“Canı çıkasıcalar”, ne kadar da kendi kararlarından eminler. Oysa bize hayır gibi gelen şeyde şer, şer gibi gelen şeyde Allah hayır murat etmiş olabilir. Biz bilmeyiz Allah bilir. Oysa her gün 40 kez, “Bize Hakkı Hak, batılı batıl göster, Hakda toplanmamızı nasib et” diyoruz Fatiha okurken.. Hakka ulaşmak için yüzümüzü Hak’ka dönecek, sonra istişare ve şura yapacaktık. Bilenlere danışacak, vereceğimiz karardan yarar ve zarar göreceklerin itiraz ve taleplerini dinleyecek, onlarla müşavere edecektik. İstişare ve Şura bu anlamda farz kılınmıştı. Hakkı anlamak için Halkın, Hakka aykırı olmayan taleplerini dikkate alacak ve onların sorularına cevap verecekti. Umulur ki, o zaman Allah’ın yardımı bize ulaşırdı.
“Aziz Millet” derken, ulusunuzu, kavminizi yani Nation’nuzu mu kastediyorsunuz yoksa Mü’min ve muvahhidler topluluğunu mu. Onların dünyanın farklı zamanlarında, farklı coğrafyalarında, farklı gelir grublarına sahip, derilerinin rengi, dilleri, cinsiyetleri farklı kişiler de olabilir. İslam’a göre onlar “gerçek kardeşler”dir. Hz. Nuh’un gemiye binmeyen oğlu ve zevcesi o milletden değildir, Hz. İbrahim’in babası da o milletden değildir. Ama Firavunun karısı Asiye, Firavunun hizmetkarı Haacer, Firavun’ın vezir-i azamı ve zevcesi Maşide İslam milletindendir. İşte asıl “Aziz Millet” o millettir. Azizlik “nefs’in makamı” değil, Onlardan her milletin, her kavmin, her topluluğun içinde olan da vardır, dışında kalan da. Aziz olan Erkekler de vardır, Azize olan kadınlar da. Hz. Haacer, Hz. Meryem’le sıradan birilerini kıyaslamak mümkün mü? Beni İsrail halkı da öyle değil mi idi. Habil ile kabil iki ayrı millettendir.
Aziz olan Allah’tır. Allah’ın rızasının tecellisinin vesilesi olan, “veresetül enbiya” karakterindeki insanlar İzzed sahibidir. (Saffat 180)’de bu konuda şöyle denir: “Üstünlük ve güç (izzet) sahibi olan senin Rabbin, onların nitelendirdiklerinden yücedir. İzzet sahibi Rabbin, onların (uygunsuz) vasıflamalarından münezzehdir. Büyüklük ve izzet sahibi olan Allah’ı, onların tavsiflerinden tenzih et. Senin güçlü olan Rabbin, onların nitelendirmelerinden uzaktır”. İzzed, beşerin dünyevi makam ve mevki, ünvanları ile ihtirasla istedikleri şeyler ve vadettikleri şeylerle kıyaslanmaz. O sıfatlar Allah’a nisbet edilmez.
İnsanlar ya ekmel-i mahlukat, eşrefi mahlukattır ya da belhum adal. Ve insanların bazıları “İns’in Şeytanı”na da dönüşür. İzzet rastgele kalabalıkların sıfatı olamaz. İzzed sahibi olmak, manevi bir tekamül yolculuğu sonucu ulaşılan makamdır.
Evet, insan olarak yaratılan herkesin, yaratılıştan kaynaklanan Allah tarafından bahşedilen hakları vardır. Bunlar vehbi’dir. Kesbi değil. Kesbi olan. O haklara saygı duyulması ve korunmasıdır. Bu da aslında bir imtihan vesilesidir.
Birileri seçim meydanlarında, dün, bugün ve gelecek vizyonu ile “Aziz Millet” söylemi ile meydanları inletirken, evlerine döndüklerinde kalabalıklar, ahmak, alçak, akılsız oluyor. Meydanlarda baştacı edilenler, polisiye yöntemler, algı yöntemleri ile media ve mektep üzerinden “adam edilmeye“(!?) çalışılır. Mahkemelerde o çakma aziz milletin evlatlarının nasıl birbirlerini suçladıklarını görürsünüz. Cezaevleri onlarla doludur. Fuhuş ve uyuşturucu satıcıları ve müşterileri her köşe başını mekan tutmuştur. “Kefenimizin kefili karaborsa olmuştur”.. Sıradan bir futbol karşılaşmasında bile aziz milletin evlatlarının birbirine karşı nasıl öfke duyduğunu görürsün. Partiler, aynı bütünün parçalarının birbirlerini nasıl aşağıladığını, tehdit ettiklerini görürsünüz. Komşular, akrabalar bile kendi aralarında 40 parçaya bölünmüştür. Kardeşler babalarında kalan mirası paylaşamaz. Karı-koca kavgası bitmez. Dindarlar desen, mezheb ayrılıkları bitmez. Aynı mezhepten olanların tarikat ve siyaset kavgaları bitmez. Aynı tarikattan olanların şeyhleri arasındaki kavgayı biliyorsunuz. “İman, ihlas, uhuvvet” şeklinde bir sacayağı üzerine oturan Nurcular kaç parçaya bölündüler. FETÖ’yü, Tahşiye’yi saymayın, okuyucu-yazıcı, Kürt-Türk / Nubihar-MedZehra, Yeni Asya’cı.. Adıyaman / Menzil kaç parça oldu? Milli Görüş İslam ümmetini birleştirecekti, Refah’tan başlarsak (MNP, MSP kapatıldı) bugün Yeniden Refah var, Saadet Partisi var. Bir ara Has Parti vardı, “Harun gibi gelip Karıun gibi olanlardan olmayacağız” diyen. .
“Aziz Millet”, “Aziz insanlar topluluğu” olmalıdır. Önemli olan “Aziz insan” olmak. Tek başına da kalsanız, tek kişilik bir ümmete dönüşür o! Aziz olmak için akıl, iman, ilim, hikmet, ihlas, cesaret gerekir. Allah’tan başkasından korkmayacaksınız, kula kulluk etmeyeceksiniz. Zalimler topluluğunun peşine takılmayacak, onlara karşı bir İbrahim, Bir Musa (Onlara selam olsun) olacaksınız.
“Bir çürük ipliğe hülya düzenler”, yaptıkları yanlışın farkına vardıklarında “vakit çok geç” olmuş olabilir. Yahya Kemal ne diyordu: “Dönülmez akşamın ufkundayız vakit çok geç / Bu son fasıldır ey ömrüm nasıl geçersen geç”.. Bu dünyanın bir de öteki dünyası var, acıları ve sevinci ile bu dünyadan daha gerçek olan.. Daha uzun, daha çarpıcı olan, pişmanlıkların fayda vermediği.
Gelin, “ey iman edenler, iman ediniz!” emrine uyalım ve yeniden iman edelim, imanımızı Allah, Resul, kitab temelinde yeniden sorgulayalım. Din ve devlet büyüklerini, (Allahtan başka hiçbir şeyi ve kimseyi) İlah ve Rab edinmeyelim. Bunu yapınca gelin mezheb, tarikat, dernek, cemaat, parti – marti ne varsa hepsine üyeliğimizi, bağlılığımızı, aidiyetimizi yeniden gözden geçirmenin vakti gelmedi mi? Bir aidiyetimiz olsa bile, her zaman Hak’dan ve Haklıdan yana olalım, Haklı olan ötekilerden biri, Haksız olan bizden biri de olsa.
Gidişat iyi değil. Geçen yılla bu yıl arasında kredi kartı icra takibi %80’de yakın artmış. Bu durum domino etkisiyle esnafa, iş adamlarına yansıyor. Boşanma davalarındaki artış da aynı paralelde. Ekonomideki yangın siyasete, toplum hayatına da yansıyor. Hele bu yeni İKLİM YASASI ve SİBER GÜVENLİK YASASIndan sonra halimiz nice olur bilinmez. Birileri tepemizden kimyasal püskürtmeye devam ediyor, öteki “uluslararası sistemle uygun adım ve AB’ye üyelik talebinin ülkemizin strateJjik önceliği olduğunu” söylüyor. Birilerinin gözleri var görmüyor, kulakları var duymuyor, kalpleri var hissetmiyor. “Islah edicileriz” diye gelip, “bozgunculuk” yapıyorlar. Ağızları başka şey söylüyor, ayakları başka yöne gidiyor.
FE EYNE TEZHEBUN! Bu gidiş nereye? Eğer bugünden aklımızı başımıza toplamaz, tevbe ve istiğfar etmez isek, korkarım yarın çok geç olacak. Hz.Yunus’un kavminin kurtuluşuna mı kaldık dersiniz. Selam ve dua ile.
mirathaber