Ahmet Taşgetiren

Ahmet Taşgetiren

Bir dakka bir dakka!

Oolay “One minute!” olarak biliniyor ama ben sanki Türkçe “Bir dakka, bir dakka!” şeklindeki ifadenin, yapılan itirazı daha iyi anlattığını düşünüyorum.

Evet, öyle seslenmişti Başbakan Erdoğan Davos’ta, İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres’e karşı.

Ardından gelen cümleler çok daha yakıcıydı: “Siz kadınları ve çocukları öldürmeyi iyi bilirsiniz!” Şimon Peres ki, dünyada “saygın” diye bilinen İsrail politikacılarındandı.

Tabii ki müthiş bir olaydı.

Filistin’deki, Gazze’deki İsrail kıyımına karşı bir Türkiye isyanıydı bu. Tayyip Erdoğan isyanıydı.

Tayyip Erdoğan’ın “Filistin hassasiyeti” üzerine ne denebilir ki? BM Genel Kurulu’nda Filistin topraklarının gün gün nasıl Yahudileştirildiğini harita üzerinden dünyaya anlatan da oydu.

***

İsrail Cumhurbaşkanı Herzog, Mavi Marmara’ya yönelik İsrail hunharlığının ardından kesilen Türkiye – İsrail ilişkilerini canlandırmak için Türkiye’ye geldi. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın misafiri oldu.

İkili görüşmeden sonra yapılan basın toplantısında Cumhurbaşkanı Erdoğan, masaya “Filistin hassasiyeti”ni getirdiğini açıkladı. İsrail Cumhurbaşkanı’nın ziyaretinin “Filistin nereye gitti?” tarzında bir sorgulamaya zemin hazırlayacağını düşünmemiş olamazdı. O yüzden de, konuşmasının ilk satırları arasına girdi “Filistin hassasiyeti.” Ben, sayın Cumhurbaşkanı’nın bu hassasiyeti, basın toplantısında “Filistin nereye gitti?” tarzında bir sorgulamaya maruz kalmamak için yaptığı kanaatinde de değilim. Tayyip Erdoğan’ın Filistin hassasiyetinden şüphe edilmez. Belli ki bundan böyle İsrail ile ilişkilerde Filistin yine ve hep masada olacak. Hani, “bu işler barış - diyalog zemininde daha rahat konuşulur” yaklaşımınca…

İsrail ile ilişkiler…

Varlığının – meşruiyetinin tartışıldığı günlerden Arap dünyasının “Filistin davası diye bir şey var mı?” türünden ıslık çaldığı günlere gelindi.

İsrail’i ilk tanıyan ülkelerdeniz. Yahudi toplumu ile tarihi derinliklerde gelişen bir ilişkimiz var. İspanya’dan kovulan Yahudilere kucak açmışız. Ülkemizde önemli bir Yahudi nüfus var. Dünyada da nerede ise her ülkenin dış ilişkilerini etkileyecek boyutta etkin bir Yahudi diyasporası var.

Türkiye İsrail’in meşruiyetini sorgulamadı. Ak Parti yönetimi de, kadrolarda “yoğun bir Filistin duyarlılığı ve İsrail karşıtlığı” olmasına rağmen, bu Ankara tavrını değiştirmedi. Hatta “Refah’tan en önemli fark sadedinde” bu ilişkileri önemsedi. Tayyip Erdoğan’ın, henüz partinin kuruluş günlerinde Amerika seyahatinde Yahudi lobisi ile “samimi” ilişkiler kurduğu biliniyor.

Mavi Marmara büyük bir travma idi. İsrail barbarlığı doğrudan Türklere yönelmişti orada.

İsrail’in Filistin’e yönelik politikaları ise çoğu zaman “barbarlık” kelimesini bile hafif bırakacak boyutlara ulaşmıştı. İsrail yiye yiye bitirmişti Filistin’i adeta. Kudüs’ü başkent ilan etmişti, Kudüs’ü Yahudileştirmek için elinden geleni yapmaktaydı. Filistin topraklarında sürekli yeni yerleşim yerleri oluşturmaktaydı.

Neresinden bakılsa Türkiye’nin duyarlı olduğu ne v arsa tersi yapılmaktaydı.

Yeni İsrail Cumhurbaşkanı Herzog, farklı bir tip çizmekteydi. İktidarda da Netanyahu nobranlığı gitmişti. Herzog, İsrail’in, ABD Başkanı Trump dönemine denk gelen Arap dünyası ile ilişkileri geliştirme sürecine uygun profil sergiliyordu.

Bu gelişme, Türkiye’nin dış politikada yalnızlaşma ve bunun ülke çıkarlarına olumsuz yansımasının gözlendiği dönemin içinde oldu.

Türkiye, BAE ile, Suud ile ilişkileri geliştirmek için kapı araladı. Mısır ile kopan ilişkileri ısıtma çabası sergiledi. Esed’le bile arka kapı politikalarını devreye soktu.

Ve İsrail ile ilişki.

Demirel’di söyleyen, Davos olayını yorumlarken, “Bu işin Türkiye’ye bir faturası olur.” Yahudi diasporasının gücüne işaret ediyordu. İktidar görmüş olmalı bu faturayı geçen yıllar içinde ki, bugün Herzog’un “Görüşme” adımına karşılık verdi.

İlişkiyi kesmenin Filistin’e bir faydası olmadı. Bu açık. İsrail bildiğini okumaktan vaz geçmedi. Kadın ve çocuklar öldürülmeye devam etti. Kudüs’ün başkent ilanı ABD ve diğer bazı ülkeler tarafından tanındı.

Şimdi yeni bir kapı açılmıyor.

Herzog’u, basın toplantısında dinledim. Sözlerine “barış” dili hakim. Türkiye’de başka nasıl konuşulabilirdi ki, diye sorulabilir. Ama bu duruş da kayda geçer diplomaside.

Tabii, gidenler nasıl geri gelir, bilinmez. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dile getirdiği “Filistin hassasiyeti”nin kıymet-i harbiyesi neleri düzeltebilir, bilinmez. Herzog’un İsrail’deki kıymet-i harbiyesi nedir, bilinmez. Bir İsrailli olarak Filistin için en çok neden vazgeçebilir, bilinmez.

Bu arada Türkiye’ye büyük misyonlar yükleyen Filistinliler’e de bir şey diyor olmalıyız. Muhtemel ki “Erdoğan’ın hiçbir masada Filistin’i unutmayacağı” ümidi onları teselli edecektir.

Zaman zaman diyorum ya, bu coğrafyadaki boğuşmada alta düşüp üste çıkmaya hep ihtiyatla yaklaşmak lazım. Malum kovboy filmlerinde silah patladığında kimin yere düşeceği hep biraz sonra anlaşılıyor.

HATIR BULUŞMASI

Antalya’da Ukrayna Dışişleri Bakanı Kuleba ile Rus Dışişleri Bakanı Lavrov’un bizim Dışişleri Bakanımız Çavuşoğlu refakatindeki buluşması, biraz “Türkiye hatırına” yapılmış toplantı oldu. Lavrov bunu “Katma değeri olmayan toplantı” diye tanımlayarak belirti, Kuleba da “Ruslar bizi teslim almak istiyor” diyerek.

Rusya, Ukrayna’ya karşı “Seni başkalarına yar etmem” tavrında, bu Lavrov’un sözleriyle bir kere daha ortaya çıktı. Ateş altındaki Ukrayna’dan gelen dramatik görüntüler ise belli ki Putin’in stratejisinde bir anlam ifade etmiyor. Putin Rusyası miras aldığı, yalana dayanan Sovyet türü propaganda tekniğinin her şeyi çözeceğine inanıyor.

Bu yazı toplam 505 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar