Bir haberden 2 cinayet... Bir vaazdan 2 örgüt!

İşlerimin bütün yoğunluğuna rağmen, eve gittikten sonra, eğer televizyonda ilgimi çeken bir “film” olursa, izlerim... 

Geçenlerde, bir televizyon kanalında “Yarın Asla Ölmez” adlı bir “James Bond” filmi oynuyordu...

İlgimi çekti, seyrettim.

Özetle şöyleydi:

James Bond’un bu seferki görevi; Çin ile İngiltere’yi savaşa sürüklemekiçin “komplo”lar kuran “zengin ve megalomanyak bir medya patronu”olan Eliot Carver’a engel olmaktır. Bond; Carver’ın eşi ile aralarındaki eski ilişkiyi canlandırarak, “uluslararası organizasyonun içine sızma” emri almıştır... Fakat kısa zaman içinde Carver, Bond’un niyetini anlar.

Bir gün tehlikeli ve önemli bir yük taşıyan İngiliz savaş gemisi, Çin karasularına girdiğinde batar... Olayın arkasında aslında Carver vardır ama Carver; merkezi Almanya’da olan Tomorrow (Yarın) gazetesi ve televizyonları ile Çin ve İngiltere’yi karşı karşıya getirir.

ÖNCE HABER, SONRA İNTİHAR!

Macera bu şekilde devam ediyor.

Ne var ki; olayın “medya” boyutu ile ilgili sahneler benim ilgimi daha çok çekti.

“Megalomanyak medya patronu” Carver, “Bond’un niyeti”ni anlar ve onun“kendi karısı ile temasa geçeceğini” öğrenir ya; anında, karısını öldürtür!..

Kadın, yatağında “cansız” yatarken, “görüntüleri” çekilir ve anında “Eliot Carver’in televizyonunda” yayınlanır!..

Ama, nasıl?..

Haberde denilir ki;

“Carver’in eşi, evinde bir suikasta kurban gitti!.. Onu öldüren kişi, şu şu özelliklere sahiptir!.. Bu şahsın, daha sonra intihar ettiği öğrenildi!”

Özellikleri sayılan kişi, James Bond’dur.

Ne var ki, henüz “intihar”(!) etmemiştir!.. James Bond, “Carver’in eşiyle görüşmeye” geldiğinde, o an açık olan televizyondan öğrenir haberi!.. Kadın ölmüş, kendisi de “intihar”(!) edecektir!..

“Carver’in eşinin öldürüldüğünü” öğrenince, doğru yatak odasına gider...

Kadın gerçekten öldürülmüştür!..

Tam cesede bakarken, ensesine bir “silah” dayanır!.. Kendisine denilir ki;“Kadının yanına uzan!”

James Bond, “kadının yanında öldürülecektir” ki, “televizyondaki habere uygun” olarak, “intihar” etmiş olsun!..

Yani, önce “haber” verilmiş, sonra da, “senaryo”ya uygun olarak “James Bond’un intihar etmesi” sağlanmak istenmiştir!..

Ne var ki, James Bond, bir şekilde “katil”in elinden kurtulmuştur!..

ÖNCE VAAZ, SONRA OPERASYON!

İşte bu film, bana 6 Nisan 2009’daki “Fetullah Gülen’in vaazı”(!)nı hatırlattı!..

Gülen, ne dedi o vaazında;

“Bir yere kadar kullanılan örgütler, çıkar kavgası, uyuşturucu ve silah ticaretindeki paylaşım kavgası sebebiyle bunları oluşturanların kontrolü dışına çıktı... Bu defa onlara farklı bir şekavet zümresi çıkarırsınız. Mesela Hizbülvahşet diye bir şey çıkarırsınız...” 

(...)

Başka ne çıkarmak lazım; denilerek hep yeni bir yapı zuhur ediyor!.. El Kaide’nin Türkiye’de ne işi var?

Türkiye’yi ne alakadar eder bunlar? Türkiye’de Hizbülvahşet’ten sonra, bunu da icat ettiler... Yarın Tahşiye diye bir şey icat edebilirler, Allah korusun. Kitap okuyan Müslümanlarla, okudukları kitaplarla ayakta durmaya çalışanların içine sokmaya çalışabilirler. Kitapların sahibi zatın posterlerini evlerine asabilirler. Ellerine de Kalaşnikofları verirler. İki yerde eylem yaptırıp, ‘Demek ki fırsat bulunca bunlar da silaha sarılabilir’ derler. Çuvaldızı bile olmayan insanlara terörist damgası vurmak isteyebilirler.” 

Bu vaaz; ilk bakışta; “son derece duyarlı” bir Hocaefendi’nin “önemli bir uyarısı” gibi görülebilir!..

Ki, öyle görüldü!..

Ne var ki;

Bu vaaz, sadece 2 gün sonra, yani 8 Nisan 2009’da Zaman gazetesinde“haber” oldu... Vaaz üzerinde; “Hocaefendi ne demek istedi?” şeklinde yorumlar yapıldı ve dikkatler “Tahşiye” üzerine çekildi!..

Daha sonra ise; Samanyolu Televizyonu’nda yayınlanan “Tek Türkiye” adlı dizinin 65. ve 66. bölümlerindeki “Karanlık Kurul”da “Hizbülvahşet”ten,“Tahşiye”den ve “Rahle”den söz edildi...

Tarihler 22 Ocak 2010’u gösterdiğinde, “Tahşiye Yayınevi” ile alâkalı“122 kişi”ye yönelik bir “operasyon” düzenlendi ve 22 kişi tutuklanıp, “17 ay süreyle” cezaevinde tutuldu!..

AYNI SENARYO, AYNI FİLM!

Şimdi, burada biraz soluklanın ve “Yarın Asla Ölmez” filmini tekrar hatırlayın...

“Manyak medya patronu”nun televizyonunda, önce “haber”veriliyor;

“Carver’in eşi öldürüldü,

Katil intihar etti!”

Sonra da, “haberdeki kurguya uygun olarak” James Bond “öldürülmek”isteniyor!..

“Öldürülmeli” ki; “intihar etti” haberi doğru çıksın ve olayın üzerine pek fazla gidilmesin!..

Fetullah Gülen de, “vatansever biri” gibi “vaaz” veriyor ki, “daha sonra düzenlenecek operasyonlar” için “işaret fişeği” çaktığı ortaya çıkmasın!..

Aynen “film”deki gibi;

Nasıl ki, filmde; “önce haber, sonra icraat” olmuştur, “Tahşiye”de de aynısı:

“Önce vaaz, haber ve dizi,

Sonra da icraat!”

Sakın ola, “komplo teorisi” uydurduğumu filan sanmayın!.. O film ve vaaz sonrası gelişmelerdeki “benzerlik” ve “Paralellik”lere lütfen kafa yorun!..

İHYA-DER’İ ATLAMIŞIZ!

İtiraf etmeliyim ki;

Vaazdaki “Tahşiye” kavramına çok fazla odaklandığım için, aynı vaazda geçen “Hizbülvahşet” kavramına pek dikkat etmemiştim...

Yeni yeni öğreniyorum ki;

Meğer,“Tahşiye”den çok çok önce, kısa adı“İhya-Der” olanİhya Eğitim, Kültür ve Yardımlaşma Derneği’ne de“operasyon”yapılmış, iyi mi?..

Yani, “bir taşla, iki kuş birden vurmuşlar” da, haberimiz yok!..

Evet, evet;

6 Nisan 2009’daki “vaaz”(!)dan sadece 3 hafta sonra, yani 27 Nisan 2009’da İhya-Der’e de operasyon yapılmış ve dernek mensupları,“Yasadışı Hizbullah İlim Terör Örgütü’ne üye olma” suçlamasıyla gözaltına alınıp, tutuklanmış!..

Oysa, 15 Nisan 2005 tarihinde kurulan İhya-Der’in, bugüne kadar herhangi bir “yasadışı eylem ve icraatı” yok!.. Bildiğim kadarıyla, tek amaçları “toplumsal barış, eğitim ve dayanışma”yı sağlamak!..

İşte bu dernek üyeleri;

Tam da, “27 Nisan e-muhtırasının 2. yıldönümünde”, evet; 27 Nisan 2009’da düzenlenen bir operasyonla gözaltına alınmış, tutuklanmış ve tam 18 kişi; “6 ilâ 15 yıl arasında hapis”le cezalandırılmış!..

Peki, “suç”ları nedir?..

Dedim ya; “Yasadışı Hizbullah İlim Terör Örgütü’ne üye olmak!”

NİYET OKU, AT İÇERİ!

İyi ama, “delil” var mı?..

Hayır, “hukuken geçerli hiçbir delil yok”...  Ama, “niyet okuma” var!..

Meselâ, Malatya Özel Yetkili 3. Ağır Ceza Mahkemesi, kararında demiştir ki;

“Ortada, suç olarak nitelendirilebilecek hiçbir eylem yok!.. Kaldı ki, örgüt, henüz şehir merkezinde yeterli nitelikte üye sayısına ulaşmamıştır!.. Yeterli nitelikte üye sayısına ulaşmaları halinde şiddete başvurabilecekleri değerlendirilmiştir!”

Buyur, buradan yak!..

Ortada “eylem yok” ama,

“İleride belki yapabilirler!”

Hiç, “belki” ile karar verilir mi?.. Mahkeme bu, vermiş işte!..

DİNLE TELEFONU, YAPIŞTIR SUÇU!

Pardon, bir de, “delil” sayılan “telefon görüşmeleri” var... Halen Elazığ E Tipi Kapalı Cezaevi’nde hapis yatmakta olan Mahmut Şahin; Kayseri’de ikâmet etmekte olan Mehmet Göktaş isimli emekli bir vaizle, “tamamen ticarî bir konu”yu görüşmüş ve bu da “suç” sayılmış!..

Bir de; aynı zamanda “avukat” olan Mahmut Şahin’in; Elazığ’da düzenlenen “Filistin’e Destek Mitingi” konusunda, İsmail Sağlam ile görüşmesi var... 

Mahmut Şahin, “yasal bir miting” olan “Filistin’e Destek Mitingi”nin“Tertip Komitesi”nde görevlidir...

Mahmut Şahin, telefon görüşmesinde; “miting alanı”ndaki İsmail Sağlam’a sormaktadır: “Neredesin?.. Şu noktada buluşalım!”

“Suçu” budur!..

Pardon, bir görüşme daha var:

Malatya 3 No’lu Ağır Ceza Mahkemesi, Mahmut Şahin’in; dosya şüphelilerinden olan Nurettin Kaya ile yaptığı telefon görüşmesinde,Nurettin Kaya’ya “seyda” diye hitap etmesini de “örgütsel bir faaliyet”kabul etmiş ve Mahmut Şahin’in bu ‘seyda’ hitabından hareketle,“Nurettin Kaya ile örgütsel bir teması” olduğunu iddia etmiştir.

Ancak, ne gariptir ki;

Nurettin Kaya, bu “suç”(!)tan dolayı “beraat” etmiştir, Mahmut Şahin’e ise“6 yıl 3 ay hapis cezası” verilmiştir!..

Sadece Mahmut Şahin değil, kardeşi Celal Şahin de hâlâ hapistedir... Onun suçu da; bir “asker arkadaşı” ile telefon görüşmesinde; “Fetullah Gülen ve çevresi tehlikeli bir yapı!.. Bu çevrenin sohbetlerinden uzak dur”demesidir!..

1 VAAZ, 2 ÖRGÜT!

Bu konuda, yazacak çok şey var... Ama, şu kadarını söyleyeyim: İhya-Dermensuplarını gözaltına alan polisler; tıpkı “Tahşiye”cilerde olduğu gibi; şüphelilere; “Ulan, ne istiyorsunuz Fetullah Gülen’den?.. Ne istiyorsunuz o mübarek zattan!?!” demişler ve son derece “agresif” bir tutum takınmışlar!..

Peki, sonuç?..

27 Nisan 2009 tarihli operasyonu gerçekleştiren Emniyet mensupları,“Paralel Yapı soruşturmaları” kapsamında, “Emniyet Terörle Mücadele Şubesi”nden “tasfiye” edilmişler ama, onların “kumpas”ları sonucu içeri atılan insanlar, “hâlâ hapiste”dir!..

Demek istiyorum ki;

“Tahşiye kumpası” nasıl ortaya çıkarılmış, nasıl “deşifre” edilmişse, “İhya-Der’e kurulan kumpas”ın da üzerine gidilmeli ve “sanıklara tekrar yargılama yolu” açılmalıdır!..

Sanıklar tekrar yargılanmalı ki; 

“Fetullah Gülen’in bir vaaz, iki yazı ve 2 film” ile nasıl “2 terör örgütü”(!) oluşturduğu gözler önüne serilmelidir!..

Zaman Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı; savunmasında;“Tek suçum 1 haber, 2 yazı yayınlamak mı?.. 1 haber, 2 yazıdan terör örgütü çıkarttılar” diyor ya, işte tablo ortada: “Fetullah Gülen, 1 vaazdan 2 terör örgütü çıkartmış!”

Özetleyecek olursak;

“Önce vaaz, sonra operasyon!”

Filmde de öyleydi:

“Önce haber, sonra infaz!”

Filmin adı da ilginçti:

“Tomorrow Never Dies”.

Yani, “Yarın Asla Ölmez!”

Bu gidişle “Zaman” da ölmez!..

**************************************************************

Fetullah Gülen’in müritlerine bir kötü haberim var!

“Hükümete darbe” amaçlı “Kirli 17-25 Aralık Operasyonları”ndan sonra,Fetullah Gülen’in yaptığı “beddua”ları herhalde hatırlıyorsunuzdur.

Bu “beddua”lardan birkaç ay sonra, “yeterli yağmur ve kar yağmadığı” için bir “kuraklık tehlikesi” baş göstermiş ve “mürit”ler; zil takıp, oynayacak hâle gelmişlerdi!.. “Hocaefendi’nin bedduası tuttu” diye seviniyorlardı!..

Gerçekten de, “barajlardaki su seviyesi” her geçen gün düşüyor ama yine de “su kesintisi” olmuyordu!..

“Su seviyesinin düştüğünü” gören “mürit”ler, birbirlerine “twit”ler atmaya başlamışlardı:

“Muslukları 24 saat boyunca açık bırakın!.. 

Sular boşa aksın ki, barajlardaki sular bir an önce bitsin!”

Hayır, barajlar kurumadı... 

Allah’a şükürler olsun ki, “su kesintisi” de olmadı... 

Hocaefendileri, “beddua” ettiği ile kaldı!..

Şimdi öğreniyoruz ki; 

“Barajlardaki doluluk oranı, yüzde 72’lere, 97’lere” ulaşmış!.. Yani, sıkıntı tamamen atlatıldı!..

“İsrafın haram olduğunu” bile bile; Hocaefendilerinin “beddua”sına uyup,“muslukları açık bırakan müritler”e derim ki; değil “musluk”ları, “vana”ları bile açsanız, bu suyu bitiremezsiniz!..

Ama siz, günden güne bitiyorsunuz!..

yeniakit

Bu yazı toplam 599 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar