
Abdurrahman Dilipak
“Bir hayata çattık ki, hayata kurmuş pusu...
Necip Fazıl öyle diyordu: “Bir hayata çattık ki, hayata kurmuş pusu/ Geldi ölümlü yalan gitti ölümsüz gerçek, siz hayat sürem leşler, sizi kim diriltecek”.. Bir yandan “Ulus devletler’in sonu”ndan söz ediyoruz, öte yandan “Türkiye yüzyılı” ya da Kürdistan hayallerinden söz ediyoruz. TransHumaniz ve Nesnelerarası iletişimin NESNEsi olan GENDER diye tanımlanan din, ahlak, gelenek ve biyolojik cinsiyetinden bağımsız BİREY’lerle siz hangi ulus devletinden söz ediyorsunuz?
Bugünkü durumla ilk kez karşılaşmıyoruz. Osmanlının son dönemleri de böyle. Biz tariihi tamamen “övgü” kitabı olarak okuduğumuz için özellikle Abdulhamid, Vahdettin, Sultan Reşat döneminden gerekli dersleri çıkartamadık. Aslında Lale devri, Tanzimat, İttihat Terakki’yi de yeniden okumak gerek, aynı yanlışa düşmemek için. Çünkü o gidişin sonu malum. O günlere ilişkin İstiklal Marşının şairi Mehmet Akifin şahidliğine başvuralım mı, ne dersiniz: “Ayrılık hissi nasıl girdi sizin beyninize? / Fikr-i kavmıyyeti şeytan mı sokan zihninize? – Temelinden yıkacak zelzele, kavmiyettir./ Bunu bir lahza unutmak ebedi haybettir.- Sizi bir aile efradı yaratmış Yaradan; / Kaldırın ayrılık esbabını artık aradan. – Girmeden tefrika bir millete, düşman giremez;/ Toplu vurdukca yürekler, onu top sindiremez”. 30 Muharrem 1331’de (1913) bunları yazmış Akif.
Bu kadarla kalsa iyi, bugün için de anlamlı bir soru soruyor Akif, “Müslümanlık Nerde” diye. Siz bugünleri düşünerek okuyun bu mısraları. Gazze’yi düşünün hırsızlık, arsızlık, ahlaksızlık, adaletsizlik, cemaat denilen yapıların halini, kendi tanıklığınızla ilgili örnekleri hatırlayın bu şiiri okurken: “Müslümanlık nerde! Bizden geçmiş insanlık bile. / Adem aldatmaksa maksad, aldanan yok, nafile!- Kaç hakiki müslüman gördümse, hep makberdedir; / Müslümanlık, bilmem amma, galiba göklerdedir; – Böyle açlıktan boğazlar mıydı kardeş kardeşi? / Böyle adet miydi bi-perva, yemek insan leş’i? – Irzimizdir çiğnenen, evladımızdır doğranan. / Hey sıkılmaz, ağlamazsan, bari gülmekten utan! – ‘His’ denen devletliden olsaydı halkın behresi: / Payitahtından bugün taşmazdi sarhos naresi! – Bir bakin: hala mi hala ihtiras ardındayız! – Saygısızlık elverir Bir parça olsun arlanın: / Vakti çoktan geldi, hem geçmektedir arlanmanın! – Davranın haykırmadan nakus-u izmihaliniz / Öyle bir buhrana sapmıştır ki, zira, halimiz: – Zevke dalmak söyle dursun, vaktiniz yok mateme! / Davranın zira gülünç olduk bütün bir aleme, – Bekleşirken gökte yüz binlerce ervah, intikam / Yerde kalmış, na’sa benzer kavm için durmak haram! – Kahraman ecdadınızdan sizde bir kan yok mudur? (…)
Apo, filan derken şu Kavmiyetçilik konusunda yine Akif’e kulak verelim: “Hani milliyetin İslâm idi? Kavmiyyet ne? / Sarılıp sımsıkı dursaydın a milliyetine! – Arnavutluk ne demek? Var mı şeriatta yeri? / Küfr olur, başka değil kavmini sürmek ileri. – Arab’ın Türk’e, Laz’ın Çerkez’e yahud Kürd’e, / Acem’in Çin’liye rüçhanı mı varmış, nerede? – Müslümanlıkta anasır mı olurmuş? Ne gezer? / Fikrî kavmiyyeti tel’in ediyor Peygamber. – En büyük düşmanıdır rûh-u Nebî tefrikanın, / Adı batsın onu İslâm’a sokan kaltabanın. – Artık ey millet-i merhûme sabah oldu, uyan! / Sana az geldi ezanlar diye ötsün mü bu çan? – Ne Araplık, ne de Türklük kalacak, aç gözünü! / Dinle Peygamber-i Zîşân’ın ilahî sözünü. – Türk Arap’sız yaşamaz, kim ki yaşar der, delidir! / Arab’ın, Türk ise hem sağ gözü, hem sağ elidir. – Veriniz baş başa zira sonu hüsran-ı mübîn, / Ne hükûmet kalıyor ortada billahi, ne din. – Medeniyyet size çoktan beridir diş biliyor, / Evvela parçalamak, sonra da yutmak diliyor. – Görmüyor gittiği yanlış yolu zannım çoğunuz, / Size rehberlik eden haydudu artık kovunuz.”
Ferhat Abdi Şahin’in açıklamalarını daha ilk günden YPG Sözcüsü Ferhad Şami, kamuoyunda dolaşıma sokulan 8 maddelik anlaşma metninin kritik hükümlerini yalanladı. Al Mayadeen’e konuşan Sami: “Hiçbir hükümet gücü, sınır kapıları hariç SDG’nin kontrolündeki bölgelere girmeyecek.’ ‘Petrol, hapishaneler ve IŞID karşıtı operasyonların yönetiminde herhangi bir değişiklik olmayacak” dedi. Daha sonraki açıklamalar bu paralelde değildi tabi. Buna göre YPG’nin askeri ve idari sınırları, enerji kaynakları korunacak, sadece sembolik olarak sınır kapılarına Suriye bayrağı çekilecek! Henüz daha bu anlaşmanın ayrıntıları belli değil. Bir Otonomi ya da Özerklik sözkonusu gibi ama bugünden kesin bir şey söylemek mümkün değil. Ama PYD bu adımı atarak kendini Legal hale getirdi ve Suriye yönetiminde bir tarak olarak masada yerini almış oldu.. Hemen belirtelim ki, PYD, DSG’nın içinde bir grub. Bundan sonra SDG ve PYD ve aynı zamanda kendilerini bu güne kadar destekleyen ABD ve İsrail ile de bu konularda danışmalarda bulunarak bundan sonrası için ona göre karar verecekler, Apo’ya danışarak değil. Yani, son açıklamalarla 8 maddelik metinde, tüm sivil ve askeri kurumlar ile petrol ve gaz sahalarının da merkezi hükümete bağlanacağına ilişkin beklentiler tartışmalı hale geldi.
Ya hu, PYD’nin içinde Kürt olmayan unsurlar da var, ya da Kürtlerin hepsi tek tip değil ki, Dindar Kürtler ne olacak. Zaza’sı, Gurmançosu, Soranisi ne olacak. Daha bunların hiç biri konuşulmuş değil.
“Türkleştirme değil Türkiyeleştirme” konusunun bundan sonra nasıl bir sürece gireceğini bilmiyoruz. Bu konu Anayasa değişikliği sırasında yeniden gündeme gelecek. “Terörsüz Türkiye” hayal mi, gerçek mi olduğunu da zaman içinde göreceğiz. Birileri bu süreçte Abdullah Öcalan’ı Atakürt olarak bir algı kampanyası da başlatılabilir. Selahattin Demirtaş’da kahramanlaştırılmak istenecektir. Geçen gün Şamil Tayyar bu konuya dikkat çekmişti. Atatkürt tanımlamasını ilk kullanan da geçmişte Ahmet Altan olmuştu. Tayyar ayrıca “Selahattin Demirtaş gibiler serbest kaldıktan sonra, birkaç yıl için de yine memleketin başına bela olur” endişesini de taşıyor. Unutmamak gerekir ki, ABD, İngiltere, AB ülkeleri ya da İsrail destek verdikten sonra PKK benzeri yeni bir örgüt kurmak bu çevreler için, Parti kurmak gibi bir şey. Apo güzellemesi, Demirtaş üzerinden Kürt meselesinin biryerden alınıp, bu şekilde bugüne taşınması ile, aslında Türkiye’deki Kürtlerin tek meşru temsilcisi APO, HDP gibi kişi ve kuruluşlar olduğu bu şekilde halkın zihnine çakılmış oldu. Tayyar bu endişesini de dile getirmişti sözkonusu açıklamasında aslında. Dün sözünü ettiğim Hazara, Karay, Nuhi yasalar, Chabat konusunu bilmeden, Rothchiltlerin dü ve bugüne ilişkin hesablarını, Büyük İsrail projesi bilmeden bu konuları anlamak mükün değil. O zaman da “antisemitik komplo teorisi” der geçersiniz ve “Uluslararası sistemle uygun adım” kaldığınız yerde yola devam edersiniz. Aksi görüşler sizin komplo olur ve siz koroya katılır, ezberletilen sloganları tekrarlarsınız.
DHKP-C (Devrimci Halk Kurtuluş Partisi-Cephesi) adlı terör örgütünün başındaki kişi Mihraç Uraldır ve o aynı zamanda Türk vatandaşıdır. DHKP-C, Marksist-Leninist ideolojiye dayanan ve Türkiye kökenli bir örgüt olup, 1978’de Dursun Karataş tarafından Devrimci Sol (Dev-Sol) adıyla kurulmuştur. 1994’te ise DHKP-C adını almıştır. Dursun Karataş’ta Zaza kökenli bir Türk vatandaşıdır ve 2008’de Hollanda’da kanserden ölmüştür. Daha sonra onun yerine gelen Hüseyin Fevzi Tekin 2014’te Yunanistan’da yakalandı. o da Türk vatandaşıdır. DHKP-C’nin Suriye ile bağlantısı 1990’larda Dursun Karataş’ın Şam’a giderek örgüt faaliyetlerini buradan koordine etmesinden sonra daha da güçlendi.. Suriye’de gerilla eğitimi veren kamplar kurdular. Örgüt, Avrupa’da, özellikle Almanya, Hollanda, Yunanistan gibi ülkelerde ve Türkiye’de faaliyetlerini sürdürmektedir. Mihraç Ural’ın DHKP-C ile yakın ilişki içinde olduğu biliniyor. Aslında Mihraç Ural’ın Suriye’de “Mukaveme Suriye” adlı kendine bağlı bir örgütü de var. Ural da ötekiler gibi Türkiye vatandaşıdır.
Ahmed Şara, Suriye’nin Erdoğan’ı olma yolunda emin adımlarla ilerliyor. Herşey ondan soruluyor ve tek karar verici o gibi bir görüntü veriliyor. Kimle konuşuluyor o da belli değil. Süreç o kadar hızlı ilerliyor ki, kimsenin bu hıza ulaşması mümkün değil. SDG/PYD ile anlaşılır anlaşılmaz daha önce İsraille anlaşan, Chabat’la kucaklaşan Dürzilerle de anlaşıldı. Bu Dürzilerin “hangi Dürziler” olduğu da belli değil. Tek bir Dürzi topluluğu mu var? Geriye kim kaldı ki, Nuseyri’ler mi? Esed’le de barışın gitsin. Mason Locaları ne zaman Şamda çalışmalarına başlayacak ya da Chabat Şam’da ne zaman ofis açacak ve hükümetle Suriye Yahudileri konusunda bir anlaşma yapacaklar o da belli değil. Biliyorsunuz Chabat Türk ve İslam dünyası Hahamlar Birliği İsrail merkezli değil İstanbul Merkezli Uluslararası bir örgüt. Yani, İsrailden değil İstanbul’dan gelecekler. Sahi DHKP-C de bu arada silah bıraksa, onlar da katılsa kervana. PKK ile DHKP-C kardeş kuruluşlar değil mi? Netanyahu’nun başı kel mi, zaten artık o da Golan, Cebel-i Dürz ve Davud Koridorunda onlar da var. Suriye topraklarında Onlarla barışılacaksa, geriye İran mı kalıyor. Hadi onlarla da barışalım. Oh Be!? Olmaz olmaz deme olmaz olmaz! Zaten Uluslararası sistem Şeytanla bile barışmadı mı! “Uluslararası sistemle uygun adım” politikası bu tür bir karardan daha masum bir karar olmayacaktır aslında.
Sosyal Media da bu konuda şu tür yorumla da yok değil: “Mazlum Abdi Şam‘a ABD helikopteri ile gitti. Gitmeden önce de bir ABD heyeti ile uzun bir toplantı yaptılar. Zaten Abdi kısa süre önce de ABD’deydi. HTŞ ve Golani aslında ABD için bilinmeyen biri değil. Golani zaten Şama gelir gelmez, Müslüman ülkelerin elçilerinden çok batılılarla arkası arkasına görüşmeler yaptı. Golani Batı ile ilişkileri, batılı insani yardım kuruluşları üzerinden eski günlere dayanır. Hatta Golani bu işbirliğinin selameti için en yakınındaki Kahtani‘yi bile tasfiye etmişti. Mazlum Abdi ABD’nin izni ve onayı olmadan herhangi bir anlaşmaya imza atamaz”. Ben hep demiyor muyum, PKK ile APO ile konuşacağınıza ABD ile konuşun. Aracıya ne gerek. Biz bakanlıktaki işini “Çaycı” marifeti ile takip edip, çözme tecrübesine sahip bir topluluk olunca, bu sorunu da böyle çözmeye kalkıyoruz. “Efradına cami, ağyarına mani” işler bize göre değil!?
Sahi, hani biz hep “uluslararası sistemle birlikte hareket etme sözü” veriyoruz ya, Uluslararası sistemin sözcüleri “Ulus devletlerin sonu” geldi diyor. TransHumanizm, Nesnelerarası iletişim ile de ne Türk kalıyor ne Kürt, ne Arap, Ermeni de yok Ezdi de, Süryani de yok, Müslüman ya da Kafir de!. Hepsi, din, ahlak, geleneğinden, biyolojik cinsiyetinden bağımsız GENDER diye tanımlanan NESNE BİREY’lere dönüştürülecek ya, o zaman bu işler ne oluyor?. Aman, aman, dostlar alışverişte görsün işte. Parise gidip iklim anlaşmasını imzalayıp, fosil yakıt işletmelerini kapatma sözü verip, gelip Karadenizde, Akdenizde fosil yakıt arama için denizin dibini delme törenleri ve diğer algı operasyonları ile ile halkın aklı basılanınca olan oldu sanırım. Sahi, hadi Boraks’ı Kenevir’i geçtik, Karadenizde yüzeye yaklaşmakta olan Hidrojen Sülfür konusu ne zaman gündem olacak. Milletvekillerimiz ne yapıyor?. Alooo, Huuuu.. Kimse yok mu! “Sessuzluk”!? Selam ve dua ile.
mirathaber