Abdurrahman Dilipak
Biz zokayı ne zaman yuttuk!
Zoka; “etçil büyük balıkları avlamakta kullanılan, küçük bir balık biçiminde yapılmış ve ucunda bir iğne bulunan kurşun parçasına verilen ad”.
ARGO’da “aldatıcı şey, tuzak, hile” demek. Aldatıldık ey halkım. Zokayı yuttuk. Hadi daha kibar söyleyelim, oltayı yuttuk, hapı yuttuk! Hapı yutturdular pandemi mandemi hikayesine. Hepsi bir yalandı.
“Oltayı yutan balık yem istemez” diye bir söz de vardır. Bizi “yemlemişler”. Sazan gibi her şeye atlayınca balık gibi de işte böyle avlarlar. Onlar avcı biz avız onlar için. Bakın AET oltasını yuttuk, nereye çekerlerse oraya gidiyoruz. Celladımıza övgüler diziyoruz. “Hayır” diyemiyoruz hiçbir şeye. CEDAW diyorlar, İstanbul sözleşmesi, Lanzarote, hayvan hakları, pandemi, maske, mesafe, PCR ne derlerse “evet”.
Birileri sanki bizi ipnoz etmiş.. Ya da beyinlerine chip takmışlar ve biyonik robotlara döndürmüşler.
Bugünkü göç ve göçmen olayının muhtemel sonuçlarına ilişkin olayı bir de bu gözle okumaya ne dersiniz. Evet bugün yaşadığımız sorunların köklerini 10 yıl, 20 yıl öncesinden aramamız gerek. Hatta 100 yıl gerisine, 200 yıl gerisine gitmek gerek bazan. Osmanlı bir bütün değildi. İstanbul’un fethine kadar beylikler dönemidir. 1453-1520 geçiş dönemi.
Fatih Sultan Mehmed (1451-1481) arası sultanlık yaptı. Geçiş dönemi 2. Bayezid (1481-1512). Kanuni sonrası 2. Selim (1566-1574). 1. Mustafa (1617-1618 / 1622-1623), Genç Osman (1618-1622), 3. Murat (1574-1595), 3.Mehmet, 1. Ahmet, 2. Osman, 1. Mustafa, 4. Murat, İbrahim, 4. Mehmet, 2. Süleyman, 2. Ahmet derken 1700’lerde Lale devrine geldik. 6 sultan gelip geçti 100 yılda ve Tanzimat’a geldik. 1789’da, Fransız inkılabı olduğu yıl 1. Abdulhamid tahttadır. Yıl 1800. Tahtta 3. Selim var. 4. Mustafa’dan sonra 2. Mahmud gelir. Tam 31 yıl, ondan sonra Abdulmecid gelir 22 yıl, Abdulaziz gelir 15 yıl, sonra 2. Abdulhamid geldi. Karşısında ve yanında İttihat Terakki vardır artık. 33 yıl iktidarda kaldı 5. Mehmet, 6. Mehmet, 2. Abdulmecid ve son!
Bugünü anlamak için son 300 yılı, özellikle 1700 sonrası, ulus devletin ortaya çıkışından bugüne olan zamanı iyi bilmek gerek. Tarihi övgü ya da sövgü kitabı olarak okumamak gerek. Tarih bir toplumun ortak hafızası ve tecrübeler birikimidir. Ondan ders almak gerek. Ders alınmazsa tekerrür eder. Biz daha yakın zamanlara gelelim. 1997’ye gidelim. Yani SSCB dağılalı 6 yıl olmuş.
İlk bakışta “ne alaka” diyeceksiniz, ama oyun nasıl oynandı şimdi ona bakalım. Mesut Yılmaz zamanında asıl operasyon imam hatiplerin orta kısımlarının kapatılması ile başladı. O, “bu iş siyasi hayatıma mal olsa da yapacağım” dedi ve yaptı. Ve bu iş onun siyasi hayatına maloldu.
Özal’ın ANAP’ı, papatyalar üzerinden Mesut Yılmaz’a yem edildi. Hasan Celal Güzel dışlandı. ANAP içindeki FETÖ’nün zihniyet ikizi papatyaların dediği oldu. Güzel’e operasyon çekildi. Bu konuda halktan gelecek tepkileri azaltmak için ortaokul kısmı olan 6 yıllık tüm liselerin kapatılması ve yeniden yapılandırılması ile maskelenmeye çalışıldı.
İmam-Hatiplerin orta kısmını kapatacağız diye, tüm Anadolu liseleri, düz lise ve meslek liselerinin köküne kibrit suyu döküldü.
Kimsenin aklına daha önceki Köy enstitülerindeki bütünleşik eğitim, Nuri Demirağ’ın uçak meslek teknik orta okulu gelmedi bile. Çıraklık müessesesi ilga edildi. Üniversiteye giriş zorlaştırıldı. Bu biraz da İmam-Hatipleri engellemek içindi. İmam Hatip’den çıkan sadece İlahiyat’a gidebilecekti, onun da kapasitesi sınırlı idi. Zaten BÇG kafası Yaşar Nuri, Zekeriya Beyaz gibileri İlahiyatların tepesine, vitrinine oturtunca, İmam Hatipliler de İlahiyattan soğudu.
Üniversiteye sınavlarını kazanmak için ya koleje gideceksiniz, ya dershaneye. O da bir oyundu.
Müfredat yoğunlaştırıldı, tam gün okul, sürekli ders, yazın bile çocukların tarlada, babasının tezgahında, tornada çalışacak vakti yoktu. Herkes iş bulmak için Üniversitelere yönlendirildi. Ardından askere.. Hiçbir işten anlamayan diplomalı işsizler ordusunu FETÖ’nün de gayreti ile AK Parti’nin sırtına yüklediler. Her yer Üniversite doldu. Herkes akademisyen yapıldı. Sonuçta durum ortada.
1997’de Yılmaz hükümeti tarafından yürürlüğe konan bu rezil eğitimin baş sorumlusu FETÖ ve BÇG’dir. AK Parti de bu zokayı yuttu. Ülkenin zaten rezil olan eğitim sistemi tamamen rezil edildi. FETÖ gitti ama zihniyeti ülkeye miras kaldı.
Fullbright ve benzeri birçok yabancı eğitim sistemi girdi ülkeye bu arada, Amerikan, İngiliz, Fransız, Alman, İtalyan. Osmanlının son zamanları da böyleydi. Cumhuriyette de onlar varlıklarını sürdürdüler. Bugün de varlar. Biz maarifi, irfanı, ahlakı bir kenara bırakıp, “başarı”ya odaklanınca tablet, akıllı tahta, müfredat, ezber öne geçti. Düşünmeyi ve Hikmet’i bir kenar bıraktık. Diplomalı cahillerle doldu ortalık. Bu çocuklar “yarış atı” gibi yetiştiriliyor. Sonuç: biyonik robotlar ve sistematik geri zekalı din, ahlak ve gelenekten bağımsız bireyler yetiştiriyoruz..
12 Yıllık Zorunlu Eğitim Sistemi (4+4+4 eğitim sistemi) 2012-2013 döneminde getirildi. Türkiye’de zorunlu eğitimin 8 yıldan 12 yıla çıkarılmasını ve eğitim sisteminin 4+4+4 şeklinde kademelendirilmesi, “İlköğretim ve Eğitim Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi”ni, 20.2.2012’de AK Parti TBMM’ye sundu. Kamuoyunda tartışmalara sebeb olan kanun teklifi TBMM Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu’nda 11.3.2012’de kabul edildi. 6287’No’lu bu kanun, 11.4.2012’de Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girdi.
O günlerde biz İmam-Hatip konusunu gözümüze çok yaklaştırdığımız için arkasında yanan ormanı göremedik.
Ne çırak kaldı, ne kalfa, ne de usta. O boşluğu şimdilik, Suriyeliler, Afganlılar, Pakistanlılar, Somalililerle doldurmaya çalışıyoruz. Turizm ve eğlence sektöründe Ukraynalılar, Ermenistan’dan gelenler, Rusya’dan gelenlerle dolu. Bakın pamuk toplayacak, sürüleri güdecek, tekstilde çalışacak kimse kalmadı.
İmam-Hatipler artık eski İmam Hatip değil. Herkes çocukları iş bulsun, bir diploma sahibi olsun diye, öylesine gönderiyor işte.
Pandemi de vurdu eğitimi, artık hasta yüzü görmeyen doktorlar, çizme giymemiş veterinerler, ziraatçılar geliyor. Nüfus dibe vurdu, boşanmalar aile içinde hem yaşlıları hem çocukları vurdu. Devam eden evlilikler de sorunlu büyük ölçüde. Göçmenlerle nereye kadar idare ederiz bilmiyorum.
Bu üniversitelerle nereye kadar gideriz.
Esnaf çocuğunu sanat okuluna yönlendirmedi. Sanat okullarının içi boşaltıldı. İmam Hatiplerin sayısı artırılınca sanat okullarındaki dindar nesil azaldı.
Bir an önce sanat okullarının canlandırılması ve dini bilgi açığının, çift lise diploması ile görülen derslerden muaf tutularak lise okuyanın aynı zamanda açık liseden İmam Hatip okuyarak bu dengesizliğin giderilmesi ve yarı zamanlı eğitimle, gençlerin mesleğe yönlendirilmesi gerek. Üniversite, Fakülte değil, ön lisansa ağırlık verilerek meslek yüksek okullarının desteklenmesi gerek sanırım. Yoksa bu gidişle göçmen çocuklar, ucuz iş gücü olarak da tek başına bu yükü taşıyamaz.
Onları kovmayı unutun, onlara muhtaç olmanın ötesinde hatta onlara bağımlı kalabilirsiniz.
Almanların Türklere, Fransızların Afrikalılara, İngilizlerin Asyalılara bağımlı kalması gibi.
Benden söylemesi. Selâm ve dua ile.